İTAAT EDENLER, İSYAN EDENLER, ERTELEYENLER II

MUHAMMED CELİL

VAN 5.04.2015 11:44:03 0
İTAAT EDENLER, İSYAN EDENLER, ERTELEYENLER II
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Her isyanda bir itiraz bir de alternatif/öneri vardır. Beğenilmeyen her ne ise, onun daha iyisinin iddiasında bulunmanın, istemenin ve ikame etme mücadelesinin başlangıcının adıdır isyan. Bir çeşit meydan okumadır. Her isyanın kendine has çeşitli yöntemleri/şekilleri vardır.
2 İsyan Edenler
İsyan; Kurulu düzene karşı gelmek, başkaldırı, baği, serkeş, asi, uymama… anlamlarında kullanılır. Allah’ın emrine uygun hareket etmemek, günah  işlemektir. Bir haksızlık, bir adaletsizlik karşısında boyun eğmeme; hakkı ve adaleti müdafa etmektir. Kabullenmeyişe verilen tepkidir isyan.
“İsyan”ın sözlük anlamı, bir şeyi asa (değnek/sopa) ile engellemek demektir. Bu kelime zamanla, her türlü karşı çıkma, itaatsizlik etme, karşı koyma anlamlarını kazanmıştır. İsyan edene “âsi/isyankar” denir. Allah’ın emirleri ve ilkeleri çerçevesinde üzerine düşeni yapmaktan kaçınmak, Allah’ı dinlemeyerek itaatsizlik yapmak, İslam literatüründe “isyan”dır. (A. Kalkan, Kur’an Kavramları c. 6, s. 749)
Araplar; bir köle, efendisinin emrine karşı geldiğinde, itaatten çıktığında “asa” (isyan etti söz dinlemedi) fiilini kullanmışlardır. “Asa” aynı zamanda Musa aleyhisselamın sopasının adıdır ve yoldan çıkan, azgınlaşan Fravun’un zalimliğine karşı yapılan isyanının sembolüdür. İsyan kelimesinin; zelle, ma’siyet, fısk, hatie, cürm, seyyie ve zenb gibi kelimelerle yakın anlam ilişkisi vardır.
Allah’a isyan, ilk insanın yaratılmasıyla İblis tarafından başlatılmıştır.
“Sizi yarattık, sonra biçim verdik, sonra da meleklere; “Adem’e secde edin!” dedik, hepsi secde ettiler, yalnız İblis etmedi, o secde edenlerden olmadı.” (Araf 13)
Görüldüğü üzere Allah’ın emrine karşı isyanı ilk başlatan İblis olmuştur. Bu hatasından dolayı bulunduğu yerden kovulanlardan oldu  “Haydi sen yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun ki onlardan sana kim uyarsa sizin hepinizi cehenneme dolduracağım.” (Araf 18)
Buna karşılık haksızlık zulüm ve ifsata karşı çıkma eyleminin adı da “isyan”dır. Allah’ın elçileri gönderildikleri toplumları ıslah için gelmişlerdir. Bu işi yaptıklarından dolayı Kur’an onları salih (ıslah eden) ismiyle vasıflandırmaktadır. Toplumu ifsat edenlere (tağutlara) isyanı ilk başlatanlar da peygamberlerdir. “Andolsun ki biz her ümmete, “Allah’a ibadet edin ve tağutlara tabi olmaktan sakının.” diye bir peygamber gönderdik. Bu ümmetlerden bir kısmı hidayet buldu, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yer yüzünde bir gezip dolaşın da bakın ki, peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu bir görün?” (Nahl 36)
İsyan edenin isyanına her zaman bir bahanesi/mazereti (geçerli veya geçersiz) mutlaka vardır. “Allah: -Sana emrettiğimde, secde etmene ne engel oldu? dedi. İblis:-Ben, O’ndan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, O’nu ise çamurdan yarattın, dedi.” (Araf 12) “İblis:-Beni azdırmana karşılık, Ben de onlar için senin dosdoğru yolunun üzerinde oturacağım.” (Araf 16)
“Allah: -Sizden önce geçen cin ve insan toplumları içinde ateşe girin! der. Her toplum da girdikçe kardeşini lanetler. Sonunda hepsi orada bir araya gelince, sonra gelenler, öncekiler için: -Rabbimiz, işte bizi bunlar saptırdılar. Onlara ateşten azabı kat kat ver! derler. Allah: Herkese kat kat azap vardır, fakat, bilmiyorsunuz, der.” (Araf 38) Hesap gününde bile insan azaptan kurtulmak için bir bahane arayacak, İblis mantığıyla bir başkası üzerinden isynına meşruiyet kazandırmak isteyecektir. Maalesef o gün böyle bir ugraş insana hiç bir menfaat sağlamayacaktır.
Allah’ın elçilerine tabi olduktan sonra, onlara isyan etmek kişinin ahiretini berbat etmesidir. Ahireti berbat olanın geçici dünya hayatı cennet olsa neye yarar! O’nun ilkelerine isyan edenler aklını yeteri kadar kullanmıyanlardır, insanın aklını yeteri kadar kulanmaması onun aldanmasına, gaflete düşmesine ve unutmasına sebebiyyet verir. Aklı devre dışı kalan insanın ayağının kayması an meselesidir, dolaysıyla Allah’ın ilahlığını ve rabliğini gereği üzere takdir edemiyecektir. “Allah’ı hakkıyla takdir edemediler. Halbuki bütün yer kıyamet günü O’nun elindedir. Gökler de kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından münezzeh ve çok yücedir.” (Zümer 67, Hac 74, En’am 91)
Allah’a ve elçilerine isyan; O’nun emirlerine karşı gelmek, O’nu takmamak, belirlemiş olduğu kuralları hiçe sayarak muhalefet etmek, alternatif üretmek, kendi kafasından din üretmenin adıdır. “Gördün mü hevâsını ilah edineni? Onun üzerine sen mi vekil olacaksın?” (Furkan 43) Bu bağlamda Kur’an’a göre dinsiz insan yok. Hiçbir şeye tapmıyorum diyen  kendi hevasına (istek ve arzularına) tapıyordur. Allah indinde geçerliliği olan din sadece Kur’an’daki dindir. (Ali İmran 19)
Mü’min olduktan sonra kişi her konuda kendi fikrinden önce, Allah’ı hesaba katmak zorundadır. Bir konuda Allah’ın hükmü varsa ona teslim olmak mecburiyeti vardır. “Allah ve elçisi bir konuda hüküm verdiği zaman mü’min erkek ve mü’min kadının, artık dilediği gibi davranma hakkı yoktur. Kim Allah’a ve elçisine karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36) Aksi halde mazallah “Dinledik ve isyan ediyoruz” (Bakara 93) diyenler grubuna girer. 
“Ey iman edenler, Allah’a ve Resûlü’ne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin.” (Enfal, 27)
“Onların çoğunda ‘verdikleri söze bağlılık’ görmedik, ama onların çoğunu fasıklar olarak gördük” (Araf 102)
“Onlar: “Evet” derler. Bize gerçekten bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve “Allah hiçbir şey indirmedi, siz yalnızca büyük bir sapmışlık içerisindesiniz, dedik.” (Mülk 9)
Buraya kadar olan kısımda; herhangi bir düzene/otoriteye isyan, Allah’ın emrine isyan, peygamberlere isyan, emir sahiplerine isyan… olmak üzere, isyan kelimesine hem olumlu, hem de olumsuz anlam yüklenebileceğini gördük.
Her isyanda bir itiraz bir de alternatif/öneri vardır. Beğenilmeyen her ne ise, onun daha iyisinin iddiasında bulunmanın, istemenin ve ikame etme mücadelesinin başlangıcının adıdır isyan. Bir çeşit meydan okumadır. Her isyanın kendine has çeşitli yöntemleri/şekilleri vardır. Bir isyanın yönü ve yöntemi sahip olunan dünya görüşüne göre değişir , yöntemin sınırlarını ikame etmek istediği fikir belirler. Başka bir deyişle “bir fikrin gerçekleştirilmesi için uyulması gereken bir de yöntemi vardır” İsyanı başlatan neye ve ne adına isyanı başlattığını, neyi temsil ettiğini bilmesi/bildirmesi ve önerisini getirmesi gerekir. Aksi takdirde isyanına itibar edilmez, ciddiye de alınmaz.
İslam, “la” ile isyanı başlatan; “la” ile reddettiğine “illa Allah” alternatifini getirerek hayatın tüm alanlarına vahiyle sınırları çizen/kuşatan temel ilkesinden asla taviz vermeyen dünya görüşünün adıdır.
Ne var ki günümüzde ne “la”sı istenilen “la” olan, ne de “illa Allah”ı istenilen “illa Allah” olan bir İslam anlayışı yaygınlaştırılmaya çalışılıyor, bu anlayışta hak olanın ikamesi için itaat da yok isyan da yok; var olan tek şey bu iki şeyin birbirine karışmış halde olmasıdır. Din tamamen buharlaşmış/soflaşmış, dinin hor gördüğü herşey hoş görülmesi istenilen moda tabirle ılımlı/laik müslümanlık! insanımıza servis ediliyor. Allah’a iman eden ama tağuta isyan etmeyen, tağutların ilke ve hükümlerini kabul eden, hakimiyetin yarısını (göklere dair) Allah’a, diğer yarısını da (hayata dair) başkalarına veren bir din! “Sana indirilen Kur’ana ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddaa edenleri görmedin mi? Küfretmeleri emrolunmuşken tağutun önünde muhakeme olmalarını isterler. Şeytan onları uzak bir sapıklığa saptırmak istiyor…” (Nisa: 60)
İman; tağutları reddetmekle (isyanla) başlar. Tağut: Arapça bir kelime olup ta-ğı-ye “tağa” (haddini aştı) kökünden türemiştir ve “haddini aşan mahluk” demektir.
Şer’i manası ise; Allah’ın koyduğu ölçüler dışında ölçüler koyan, insanı Allah’a ibadetten alıkoyan, Allah’a tabi olmayı engelleyendir. Bu insi ve cinni şeytan, nefis, kadın, dünya metası olabileceği gibi; Allah’ın hükümleri dışında hükümler koyan zalim bir diktatör, halkın seçtiği seçkin bir zümre, bir meclis, bir grup bilim adamı veya Allah’ın kitabın dan kaynaklanmayan adet, alışkanlık ve düşünce (ideoloji) de olabilir.
Tağutlara itaat nasıl şirk ise, Allah’ın emrine, Hakk’ın hükmüne uymayan kişilerin ortaya attıkları görüşleri benimsemek ve onları Allah’a tercih edip onlara uyup itaat etmek de şirktir. Bu durum, onlara kulluk mertebesinden fazla değer vermek, Allah’ın ilahi hükümlerine uymayan görüş ve fikirlerini benimsemek olduğu için, bir şirk çeşididir. Onların sözlerine itaat edip, Allah’ın emirlerini terk etmenin puta ve tağuta tapmakla aynı olmasının sebebi açıktır. Hakkı batıl, batılı da hak göstermeye çalışıp, (Bakara 42) insanlara helali haram, haramı da helal tanıtarak Allah’ın hükümleri üzerinde oynamaya çalışanlar, ilmî haysiyetten uzak birer tâğutturlar. Bunlara uyup itaat etmek de onları rab kabul etmektir. (Tövbe 31) Çünkü bu duruma düşenler, Allah’ın hükmüne değil de onların isteklerine itaat ederek onlara Allah’a tapar gibi tapmış olanlardır. “… O, hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez.” (Kehf 26)
Günümüzde şirkin her çeşidinin yaygın olduğunu görüyoruz. Kısaca, Muhammed aleyhisselamın tabiriyle; “Şirk, kara kaftanın kara tüylerinin icinde gece vakti yürüyen karıncanın sessizliği ile ümmetime nüfuz edecektir”
Allah, insana itaat etme özelliği verdiği gibi, onun zıttı olan isyan etme özelliğini de vermiştir. İtaat ve isyan edeceğimiz şeyi iyi belirleyebilmek dileğiyle…
Mcelil62@hotmail.com İKTİBAS DERGİSİ