İTAAT EDENLER, İSYAN EDENLER, ERTELEYENLER (3)

MUHAMMED CELİL

VAN 1.05.2015 10:23:41 0
İTAAT EDENLER, İSYAN EDENLER, ERTELEYENLER (3)
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Ertelemek başarısızlığı beraberinde getiren bir olgu olmakla berabar aynı zamanda insanı mutsuz, yılgın ve ümitsiz de kılar. Ertelenen her iş  insanda bir suçluluk ve yetersizlik duygusu meydana getirir.
3.Erteleyenler 
Ertelemek: tehir etmek, tecil etmek, talik etmek anlamlarına gelir sözlükte. Ertelemek; Türkçe bir kelime olup, yapılması gereken bir işi, bir olayı sonraya, başka zamana bırakmak, geciktirmek, sıralamayı takip etmemek anlamına gelir.
Hepimizde az veya çok yapılması gerekenleri zamanında yapmayıp erteleme alışkanlığı vardır. İnsanın hayatında ertelense de pek birşey kaybetmeyeceği şeyler olabilir. Bunun tehlikeli olanı, ertelenmemesi gerekenlerin ertelenmesi ve giderek insanda alışkanlıktan çıkıp davranış bozukluğuna dönüşmesi bu alışkanlığından vazgeçmemesi patolojik bir hal almasıdır. Erteleme, çocukluk döneminde başlayan ve altında farklı nedenler yatan psikolojik bir hastalıktır.
Hayatı aklını kullanıp düşünerek insanca yaşayanların hedefleri, geleceğe dair  ümitleri, hayalleri ve emelleri vardır.  Bunları gerçekleştirebilmek için, işlerin belli bir düzen ve intizam içinde uygulamaya konması hayatı kolaylaştıracaktır. Hayatı kolaylaştıracak birçok imkan mevcut iken nedense insanoğlu hayatı hep erteleyerek/ıskalayarak yaşıyor; şu an yapılması gerekeni bir saat sonraya, bir saat sonra yapılacağı bir gün sonraya, bir gün sonrasını bir haft(aya)… Ertelemek huy haline gelmiş ise; tembellik, yılgınlık, bitkinlik, nefis ve şeytanın erteleme tuzağının, kıskacına düşülmüş demektir. Bu tuzaktan kurtulmanın yolu anı ertelemeden yaşamaktır, verimli yaşanmamış zaman kafesten uçmuş kuşa benzer, yakala yakalayabilirsen. Zaman: supjektif bir kavramdır önüne getirilen ek ona anlam kazandırır; şimdiki zaman, gelecek zaman, ve geçmiş(li) zaman gibi.
Yapılması gerekenleri neden erteleriz? Zamanı neden iyi kulanmayız?
Buna etki eden birçok farklı etmenler sayılabilir; mesela anlam eksikliği, yapılması gereken iş eğer anlamlı görünmüyorsa yapılmayacak veya da ertelenecektir, mesela mükemmelini yapamama korkusu, tembellik, disipline olmama, motivasyonsuzluk, gerçekci olmamak (Bir saatte üç yüz sayfa yazı yazarım), bilgi yetersizliği… İla-ahir.
Yapamamanın getirdiği moral bozukluğuda işin tuzu biberi oluyor suçluluk piskolojisiyle yığılan işlerin altında ezilip kalıyoruz. ‘Bugünün işini yarına bırakma.’ Her zaman olmasa da atalar bazen güzel sözler de söylemişler.
Ertelemek başarısızlığı beraberinde getiren bir olgu olmakla berabar aynı zamanda insanı mutsuz, yılgın ve ümitsiz de kılar. Ertelenen her iş  insanda bir suçluluk ve yetersizlik duygusu meydana getirir. Erteleme hastalığının pan zehiri işe başlama cesaretini göstermektir.Yapılması gerekeni nasıl yapacağınız (Disiplin, plan, program…) sonradan kendiliğinden gelecektir.
Birçok konuda bilgimiz, becerimiz, donanımımız tam anlamıyla yeterli olmayabilir. Bu anlamda hiçbir insan mükemmel/dört dörtlük değildir. İnsan tecrübelerini/yetkinliklerini deneyerek kazanır, sadece arzulamak, teori üretmek ve plan yapmak insana yetkinlik/deneyim kazandırmaz. Ben yapamam(!) diyen pipirikli insan hiç bir şeyi yapamaz/başaramaz. Başladığınız bir işi başarıyla sonlandırdığınız zamanın arefesinde mutluluğu ve huzuru benliğinizde hissedersiniz; vaktinde kılınmış bir namazla, ertelenmemiş zekatla, okunması gereken bir kitapla huzur bulur kendinizi mutlu hisedersiniz. İşlerimizin yolunda gitmesini istiyor isek; Tohumu tarlaya zamanında ekmek, otomobilinizin bakımını zamanında yapmak, yemeğin altındaki ateşi zamanında kapatmak…
Bir şeyi zamanında yapmak o işe verilen ehemmiyetin ve samimiyetin göstergesidir. Zamanında yapılmayan ertelenen şeyler için ilerde hep pişmanlık duyarız da ‘keşke’ deriz ve ‘keşke’lerin arkası kesilmez. Bir çok ayetin sonunda Rabbimiz olan Allah acıyarak; “Keşke bilselerdi” demektedir. (Ankebut 43, Zümer 26, Kalem 33) İşlerinin sonunu ahirete erteleyenlerin o gün pişmanlıkları fayda vermeyecektir. ‘Yarın geç ola(cak)bilir.’
Zamanı iyi değerlendiremiyen onu elinden kaçırmış, hayatı ıskalamıştır. Giden/kaçan zaman birdaha geri gelmesi mümkün değildir. ‘Demir tavında dövülür’ata sözünde olduğu gibi. Soğuyan demir hem kolay şekil almayacak hem de şekil vermeye kalkanı yoracaktır.
O zaman ne yapmalıyız?
‘Zararın neresinden dönülürse kardır.’ Gidenin arkasından ağıtlar yakmak, karanlığa sövmek yerine, kalkıp ışık yakmak önümüzü, etrafımızı ve ertelediklerimizi görmeye yarayacaktır. Ve ardından da zamanı daha iyi kullanarak, doğru kararlar alıp, doğru işler yaparak, erişilebilir hedefler koyarak hayatı lehimize çevirebiliriz.
Şimdi kendi kendimize soralım; neleri, neden ertelik, bu ertelemeden dolayı oluşan kayıplarımızı nasıl telafi edebiliriz? (Bu soruları herkes kendince değerlendirebilir, kedince de geçerli veya geçersiz cevaplar/mazeretler de bulabilir.)
Ertelediğimiz kulluk vazifelerimizi yerine getirmek için, bir an evvel önem sırasına koyarak  işe başlayabiliriz. Örg, okunması gerekenleri önem sırasına koyarak, zamanı doğru (planlı, proğramlı) kullanarak kaybettiklerimizi kazanabiliriz.
Bilginin gücünün farkına varanlar onunla yaptıklarından haz alır, huzur bulur. Bilgisiz amel, karanlıkta yol almaya, beyhude çalışan/dolaşan insana benzer, bilerek yapılan her amel ruhu ve bedeni dinginleştirecek sonunda şükür ve dua’ya varacaktır. Hissedip, haz alarak yapdığımız/ertelediğimiz dualarımız anlam kazanacaktır… “ De ki: Sizin dua ve kulluğunuz olmazsa, Rabbim size ne diye değer versin? Siz onu yalan saydınız, yakında bunun cezasını göreceksiniz.” (Furkan 77)
Erteleye erteleye dağa dönen ertelediklerimiz bizi bekliyor! Bir ucundan başlayarak sırasıyla eritmeye başlamalı ve şu anki zamanı da iyi kullanmalıyız. Boşa geçirdiğimiz en çok israf ettiğimiz zaman, tükettiğimiz ömrümüzdür. Dün geçti geri getiremeyiz, yarına çıkacağımızda meçhul öyleyse bize düşen anı yaşamaktır. Zaman erteleme zamanı değil, zamanın kadrini bilme zamanıdır.
“Asra yemin osun ki, insan mutlaka ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tevsiye edenler bunun dışında.” (Asr 1,2,3)
mcelil62@hotmail.com İKTİBAS DERGİSİ