İŞTE CEVAPLAR

ÖCALAN VE KCK’NIN ÇAĞRILARINA RAĞMEN OLAYLARIN NEDEN DURMADIĞI SORULDU?

VAN 11.10.2014 11:32:03 0
 İŞTE CEVAPLAR
Tarih: 01.01.0001 00:00
  Öcalan ve KCK’nın çağrılarına rağmen sokakların durulmamasının sebeplerini Nihat Ali Özcan, Abdurrahman Kurt, Ümit Fırat ve Vahap Coşkun’a sordu.
El-cezire
SORU: KCK’nın okullara ve Atatürk heykeline saldırıların yanlış olduğu yönündeki açıklaması ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 8 Ekim’de HDP’ye (Halkların Demokratik Partisi) gönderdiği diyalog kapılarının açık tutulmasını tavsiye eden mektubuna rağmen olaylar neden durmuyor?
 
Yrd. Doç. Dr. Nihat Ali Özcan:
Meselenin birkaç boyutu var. İlki; iletişimin hızından kaynaklanıyor. Sizin tavanda aldığınız bir kararın, tabanda çok hızlı karşılık bulması pek mümkün değil. Vandalizm içeren toplumsal olaylar, esasen yerelde alınan kararlarla gerçekleşiyor. Yani siz yukarıda stratejik bir karar alıyorsunuz, aşağısı da kendi şartlarını uyguluyor. Dolayısıyla onları birden bire durdurmak mümkün olmuyor. İkincisi; bilinçli biçimde olaylar durmuyor. Hükümetin kararlarını etkilemek için yıldırma stratejisi izleniyor. Şiddet eylemlerini, “Eğer istediklerimizi vermezsen, işte böyle yaparız!” tehdidiyle kodlanmış bir mesaj olarak hükümetin önüne koyuyorsunuz. Kamuoyu karşısında zor duruma düşürmekle tehdit ederek hükümeti istediğiniz biçimde davranmaya zorluyorsunuz. İtidal kararı alınmasına rağmen olayların neden bıçak gibi kesilmediğini ancak bu şekilde izah edebiliriz diye düşünüyorum.
Üçüncüsü; yaşanan olaylar çok yönlü. Her olayın yereldeki karakteristiği bir diğerinden farklı. Diyarbakır’da, dini hassasiyetleri yüksek Kürtler ile din konusundaki bakış açısı ve ideolojik farklılığı PKK’nın temsil ettiği milliyetçi Kürtler arasında bir gerilim var. Ama biraz yukarıya, Gaziantep’e gittiğinizde, farklı bir hikayedeki farklı parametreleri okumak zorundasınız. Keza Iğdır’a gittiğinizde oradaki mesele Türk-Kürt meselesine dönüşüyor. İstanbul’daki gerilim ve çatışmaların ya da şiddetin, toplumsal boyut içerdiği de ortaya çıkıyor. Yağmalamalar ve saldırılardan yansıyan Vandalizm bunun göstergesi. Dolayısıyla böylesi bir şiddeti tetikleyip başlattığınızda, başlatma yetenekleriniz bazen onu durdurma yeteneklerinizle aynı düzeyde olmayabiliyor.
Diğer yandan PKK/KCK cephesinin kamuoyu önünde söyledikleri ile kendi içerisindeki tartışmaları elbette farklı olacak. Propaganda cihazını kullanmak, örgütün elindeki tek araç. Propaganda cihazını kullanırken, çok mağdur ve haksız olduğunuzu iddia etmenizi sağlayacak söylemler geliştirirsiniz. Ama sahadaki hikayeler ve aktörler bugün eskisinden farklı. Şu anda Türkiye, ciddi bir eşikte; özellikle de Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütü ve Ortadoğu’ya dair karar vermek konusunda. ABD ve Avrupa ülkeleri, Türkiye’nin kararının IŞİD karşıtı koalisyona girme yönünde olması için zorluyor Ankara’yı. Böyle bir süreçte PKK’nın adam öldürerek Ankara’nın dikkatini IŞİD’den kaydırıp kendi iç etnik meselelerine odaklamasına yol açmasından Batı’nın mutlu olduğunu sanmıyorum. Öbür tarafta Rusya var tabii göz ardı edilen. Moskova’nın, zaman zaman bazı açıklamalarda bulunsa da, genel sessizliği ve PKK ile geçmişteki ilişkileri, ister istemez aklıma bir sürü soru işareti getiriyor.
 
Abdurrahman Kurt:
Burada bir tür birlik konsepti ve Türkiye’nin Suriye’ye çekilmesine dönük bir provokasyonun olduğu açık. Bu parametreler içinden nasıl hareket ediyorlar? Kendi içlerinde bir bütünlük var mı? Örneğin; HDP yönetimi ve Abdullah Öcalan’dan gelen ılımlı açıklamalar yanında bir gecede 24 karakola saldırılabiliyorsa, HDP içerisinde ikili oyun var demektir. İyi polis kötü polis oyunu ya da dışarıdan bir grubun buraya sızması söz konusu olabilir. HDP, uluslararası bir psikolojik harekatın parçası pozisyonunda. Burada önemli olan, bu cinnet halinin toplumsal duyarlılığa egemen olmaması. Ajitasyon üzerinden aklı esir alınarak duygularına mahkum edilmiş, adeta patlama noktasına getirilmiş toplumu sağduyuya davet etmek gerekiyor. Sağduyu egemen olduktan sonra, meselenin detayları ortaya çıkacak. Hangi sürecin içerisinde ne tür tahriklere alet olunmuş? Nasıl bir şekilde plana ne tür katkı sunulmuş veya bunlara dönük ne tür sorgulamalar yapılmış? Tarihsel anlamda er ya da geç hepsi ortaya çıkacaktır ama şu an esas olan cinnet halini durdurmak. Sağduyu iradesinin topluma hakim olması için çalışmalar var sahada. Gerek HDP gerek HÜDA-PAR’a (Hür Dava Partisi) yakın olan Sivil Toplum Kuruluşları, bu konuyla ilgili çalışmalar yapıyor.

Bu önemli bir şey.
Bizim başından beri söylediğimiz bir şey var. “Çözüm Süreci’ni bozmaya çalışanlar, onun altında kalırlar.” Zira toplum bunu dayatıyor, dolayısıyla bu şiddet olaylarının kalıcı şekilde devam etme ihtimalini çok zayıf buluyorum. Ama kimin hangi pozisyonda ve nerede durduğu tarihe not düşecek. Biriktirilmiş bir enerjinin bir anda açığa çıkmasıyla oluşan böylesi bir durum bir anda oluşmaz. Türkiye’nin özellikle IŞİD’e yardım ettiğine ilişkin kampanya uzun süredir yapılıyor. Demek ki toplumda bu algının yerleşmesini önlemek için yeterli çaba gösterilmemiş ki yer yer hakim oldu. Bu iftiranın etkisi ve Kobani’deki insanların yaşadığı büyük ve korkunç endişe ile yaşanan duygu patlamaları, birileri tarafından toplumda ve sahada farklı siyasal partilerin ekarte edilmesine yönelik enerjiye dönüştürüldü. Bu enerji, ulusal çatışmanın kökünü ateşlemiş durumda. Bunların hesabını şimdi görmeye kalktığınızda, tutulmuş akıllar bunu anlamaktan ziyade daha değişik ve provokatif argümanlarla sahayı tekrar karıştırmaya ilişkin alan bulacaklar. Öncelikle sahayı stabil hale getirelim, sonra da bu provokatif unsurları tek tek elimine edelim.
 
 Ümit Fırat:
Siz aylarca psikolojik savaş kabilinden bir propagandayla kitleleri yönlendirirseniz, kaçınılmaz olarak o kitlelerin sokağa çıkması halinde bu tip olaylar cereyan eder. Bu artık kaçınılmaz bir nokta. Onun için KCK’nın heykellere, bayrak yakma hadiselerine dönük tepkisi hiç etkili olmaz. O kitle sokağa çıktığı anda zaten bunları yapmaya hazır hale gelmiş bir kere. Zira başka bir protesto tarzı bilmiyor, çünkü görmemiş. Sadece şiddet formunda bir protesto tarzına alışkın. Yalnızca buna uygun bir politika ve strateji biliyor. Onun için burada KCK’nın böylesi bir açıklama yapmasının fazla etki doğuracağı kanaatinde değilim.
Eğer siz hâlâ protestolara, sokaklara çıkmaya devam edin diyor ve hemen ardından ama şuralara da dokunmayın uyarısında bulunuyorsanız, bunun kabul edilebilir bir tarafı yok. Onu orada durduramazsınız. Yani buraya kadar serbestsin, bundan sonrasını yapma deme pozisyonu ortadan fiilen kalkıyor. Bir protesto çağrısı yapıyorsanız, bu aslında bir genel grev çağrısıdır. Genel grev çağrısının da varacağı sonuç kaçınılmaz olarak istenmeyen bir takım olaylarla doludur. Bunun başka bir matematiksel, bilimsel izahı yok. Siz insanları, aylardır gösterdiğiniz hedefleri protesto etmek üzere, sokağa çağırdığınız zaman ister istemez karşınıza bu tip Vandalizm eylemleri çıkar.
O kitle, itidal çağrılarına herhangi bir şekilde itibar etmeyeceklerini zaten eylemleri ve davranışlarıyla gösteriyor; bu sözlere itibar etmiyor. Bulundukları her yerde yakıp yıkmayı, saldırıları sürdürüyorlar. Peki, bu durumu engellemek için yardım eli uzatmak mümkün mü? Abdullah Öcalan elini uzattı. Selahattin Demirtaş ve HDP yöneticilerinin ise taban üzerinde çok etkili olduklarını sanmıyorum. Onlar o hareketin sadece görünen legal konumdaki yöneticileri. Ama esas olarak o tabanı harekete geçiren odaklar ve güçler farklı. HDP yöneticileri de bunun gayet farkındalar. Açıklamalarının ne kadar geçerli olup olmadığını herkesten çok kendileri biliyorlar.
 
Doç. Dr. Vahap Coşkun:
Daha önce de bu tür krizler çıkmıştı hatırlanacak olursa. KCK, Abdullah Öcalan ve HDP’nin çağrısından sonra bu krizler atlatıldı ancak bu sefer krizin tırmandığı hatta şiddetin daha da yükseldiğine tanık olduk. Yaşananları iki açıdan ele almak mümkün bence. Birincisi; sokaktaki hareketliliğin hemen durulmasını beklemek pek doğru değil çünkü ortada 35 ilde yapılan eylemler var. Ve bu 35 ildeki eylemlerde hasım gruplar karşı karşıya geldiği için tansiyon çok fazla yükseldi. Dolayısıyla bir iki açıklamadan sonra olaylar hemen bıçak gibi kesilmeyecekti. Nitekim öyle de oldu. Ama bu sokak eylemlerinin daha sonra da dozu düşebilir.
Burada bence asıl üzerinde durulması gereken nokta; 9 Ekim 2014 akşamı Bingöl Emniyet Müdürü’ne yapılan saldırı. 13 yıl aradan sonra niye bölgede ilk defa bir emniyet müdürü hedef alınıyor ve ona yönelik bir suikast gerçekleştiriliyor? Bunun kimin tarafından yapıldığının açıkça ortaya çıkartılması gerekiyor. Şu ana kadar PKK veya KCK cephesinden herhangi bir açıklama gelmedi bu eyleme yönelik. Eğer Bingöl saldırısı PKK çevresindeki bir grup tarafından düzenlenmişse, bu eylem herhalde Çözüm Süreci’ni sona erdirmek için atılmış bir adım olarak değerlendirilebilir. Yani Kobani etrafında kitlelerde gelişen hassasiyeti, Çözüm Süreci’ni bitirmek için kullanmak yönünde bir eylem olabilir ki bu son derece tehlikeli bir girişim. O sebeple Bingöl saldırısına ilişkin olarak PKK’nın hemen bir açıklama yapması gerekiyor. HDP’den bir açıklama geldi. “Bu bir provokasyondur!” dendi. Ama asıl önemli olan açıklama, PKK’nın açıklaması olacak.
Tabii bilemiyoruz artık; başka bir açıklama veya örgüt içerisinde artık şu ana kadar yürütülmekte olan siyasetten rahatsızlığını dışa vurmak isteyen başka grupların bulunması da ihtimal dahilinde. Lakin böyle bir adım, PKK içinde çok ciddi manada sıkıntı yaratacak. Öcalan’ın müzakerenin devam ettirilmesi, sağduyulu olunması, itidalli davranılması yönündeki uyarısına rağmen eğer Kandil veya Kandil’in içerisindeki bir grup böyle bir yaklaşımda bulunursa, bu aynı zamanda Öcalan’ın da açığa çıkartılması, devre dışı kalması demektir. Ki böylesi bir durum, Kandil açısından da uzun süre sürdürülebilir bir hareketi bir süreç olmaz. Özetle daha sağlıklı bir analiz yapabilmemiz için PKK’dan gelecek bir açıklamaya da bakmamız gerekiyor.