İSLAM ÖZGÜRLÜK ve EMAN YURDUDUR

ENES TARIM

VAN 30.10.2016 11:00:25 0
İSLAM ÖZGÜRLÜK ve EMAN YURDUDUR
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İslam barış ve özgürlüktür. Mensuplarını Kur’an’ın gölgesinde, adil koşullarda yaşattığı gibi; sınırları içerisinde yaşayan, barınan, nefes alan her düşünceden ve dinden bireyi de özgürleştirir. İslam toprakları, rahmet rüzgârlarının estiği, mensuplarına esenlik dağıtan, diriliş muştuları müjdeleyen özgürlük yurdudur.
 
“Burada balıklar uçmaya, kuşlar yüzmeye zorlanamaz.,.”
Enderun Mektebi
 
 Ancak ne yazık ki, çok açık ve net olmasına rağmen, Kitabın mesaj ve temel argümanlarına, bağlılarınca doğru okumalar yapılamaması, temel insan haklarına saygılı ve özgür düşünceli olması gereken mensuplarını, muktedir oldukları coğrafyalarda, despotlukla hükmetmeye sürükleyebilmekte…”
İslam barış ve özgürlüktür.
Mensuplarını Kur’an’ın gölgesinde, adil koşullarda yaşattığı gibi; sınırları içerisinde yaşayan, barınan, nefes alan her düşünceden ve dinden bireyi de özgürleştirir.
İslam toprakları, rahmet rüzgârlarının estiği, mensuplarına esenlik dağıtan, diriliş muştuları müjdeleyen özgürlük yurdudur.
Orada herkese adaletle muamele edilir ve tüm haklar teminat altındadır.
Ve her geçen gün İslam, sunduğu tafsilatlı, mükemmel insan hak ve özgürlükleri yüklü içeriği ile tüm beşeri sistemlere meydan okumakta.
İçinde bulunduğumuz 21. yy da modern çağdaşlığın başkenti sayılan batı ülkelerinde bugün azınlıklar, din, dil, ırk, düşünce ve inançlarından ötürü dışlanarak, ten renkleri ya da kıyafetleri yüzünden kamusal alanlara alınmamakta; farklı din ve mezhepten insanların yaşama alanları her geçen gün daha da daraltılmakta.
Cicili ambalaj ve anlatımlarla, batının adil yönetim ve demokrasi sunumları, her vesile ile bir çözüm gibi tüm yeryüzüne dayatılsa da, sahne gerisindeki kara ve meşum yüz, tüm makyajlara rağmen sırıtmakta.
Oysa tevhidi ruh, asırlar ötesinde siyahi bir köleyi İslam ordularının başına getirerek, ezilenleri, dışlananları ve mazlumları koruyan geniş bir insan hakları manzumesi sunarken, tüm dünya bugün dahi bunun çok uzağında.
Kur’an, her türlü ayrımcılık ve adaletsizliğin zirvesinin yaşandığı 1400 yıl öncesi bir demde  “tüm insanlar doğuştan günahsızdır ve eşittir” diye haykırmaktaydı!
O eşsiz mesajda, rengi dili, dini, ırkı ya da kavmi ne olursa olsun herkes eşit hak, yaşam ve özgürlüğe sahipti. Can, mal, ırz kutsaldı ve adalet dünya hayatinin temelidir:(4/58)
Özel yaşam alanları ve mekânlar özgürdür, koruma altındadır ve mahrem alanlara izinsiz girmek yasaktır: (24/ 27-28)
İnsana tüm hakları verilmiştir ve kabile, renk, cins, statü ayrımı yalnız onda yoktur: (49/ 13)
Başkalarına zarar vermedikçe kimin neyle uğraştığıyla ilgilenmek yasaktır. (49/ 12)
Kimse başkasının yaptığından sorumlu tutulamaz. (6/ 164)
Kimsenin malı haksız yere gasp edilemez: (4/ 29)
Herkes inancını açıklama hakkına sahiptir ve inanıp inanmamakta özgürdür: (2/ 256)
Dinde zorlama yoktur, isteyen iman eder, isteyen de küfrü tercih eder. Kimse düşüncelerinden ötürü zorlanamaz: (16/ 125) (18/ 29)
Kişi baskı ya da zorlama olmadan doğru ya da yanlışı seçmekte özgürdür: (10/ 99)
Bir insan Kur’an’da batıl olarak tarif edilen bir inanca sahip olsa dahi, İslam topraklarında huzur ve barış içinde yaşayabilir, ibadetlerini özgürce yapabilir: (109/ 2-6)
O herkesin özgürce ibadet edebildiği, inançlarının gereklerini yerine getirebildiği bir toplum modeli öngörür: (22/ 40)
O, müşriklere dahi, yasak ya da baskı yerine özgür düşünmeye çağırarak sorular sorar. ( 30/ 9) ( 2/ 259)
Kur’an’ın muhaliflere tanıdığı düşünce özgürlüğünü, dünyada hiçbir düzen ya da siyasal rejim tanımamıştır. Kur’an’ın muhalif düşünceye yaklaşımı açık ve meydan okuyucudur: (11/ 13) (10/ 38)
Kur’ani düşünceyi kavrayan insan, düşünce ve zihin dünyasında özgürleşir, prangalarını parçalar, başkalarını hoşgörüyle karşılar, farklı inanç sahiplerine saygılı olur.  Kur’an,  hakkında şüpheye düşenleri mahkûm etme yerine, serbest düşünce yolunu ardına kadar açma üslubunu benimsemiştir.
Yıkmadan, yakmadan, saldırmadan, öldürmeden düşünce planında ve tebliğle, iğdiş edilmiş beyinleri özgürleştirmek için mücadele esastır.
İslam yurdunda herkes çalışma, kazanma ve siyaset yapma hakkına sahiptir.
Zulüm ve işkence yasaklandığı gibi zalimlere karşı çıkmak ta öğülmüştür.
Ancak ne yazık ki, çok açık ve net olmasına rağmen, Kitabın mesaj ve temel argümanlarına, bağlılarınca doğru okumalar yapılamaması, temel insan haklarına saygılı ve özgür düşünceli olması gereken mensuplarını, muktedir oldukları coğrafyalarda, despotlukla hükmetmeye sürükleyebilmekte.
Müslüman yöneticiler, hâkim oldukları alanlarda, muhalif bakış açılarına tahammül gösterme bir yana, özgür düşünceyi önleyici her türlü zorbalığı yine İslam adına meşrulaştırabilmekte.
Ve belki de bu çarpık düşünce ve baskıya meyil, inançlarının gereği olan Kitabın hükümleri ile değil de, tağuti hükümlerle hükmetmek mecburiyetinde kalışlardan kaynaklanmakta.
Bugün İslami yönetim iddiaları altında koyu mezhep taassubunun dünya başkentleri konumundaki başta Suudi Arabistan ve İran olmak üzere, tüm İslami yönetim iddiasındaki ülkelerde muhalif olmak, özgürlükten men edilmeyi ve hatta asılsız ithamlarla darağaçlarında sallanmayı gerektiriyor.
Müslümanların yaşadığı her coğrafyada, koyu faşizmler yaşanıyor ve yönetimler mazlum halkları korku, baskı ve yıldırma politikaları ile yönetiyor.
Beşeri sistemlere ortak olmak ve nemalanmak, İslam’ın özgürlük ve adalet ruhundan uzaklaşıp, baskıcı totaliter düşünceleri güçlendirerek, yasakları meşru görmeye sürüklüyor.
Kur’ani değerlerin yitirilişi, kabilecilik/ bedevilik ruhunu canlandırarak, dini, salt kitabın arasındakileri ezber ve tekrardan ibaret algılara yönelterek, tevhidden uzaklaştırıp vehimlerimizin esiri yapmakta.
Gayrı İslami düşünceye zihinlerde alışkanlık kazandırmak, kötülüğü, münkeri ve isyanı zihinlerimizde hoş gösterip bizleri Allah tan, adaletten ve hikmetten uzaklaştırmakta.
Ülkemiz özelinde ise, Kuran’ın ruhundan uzaklaşmak, sahte mesih ve meczup vaizlerin hipnoz seansları ile zihinlerini sulandırarak sömürüp köleleştirdiği mütedeyyin kadın ve erkekleri; 40 yıldır tüm lider ve siyasetçilerin, pamuklarla sarıp sarmalayıp hormonlu biberonlarla büyüttüğü bir örgütün büyümesinden sorumlu tutup, hesap sormaya sürüklemekte.
Halka silah doğrultarak F16’lardan bomba yağdıran, mali organizasyonlarla dini duyguları sömüren, yabancı devlet ve istihbarat örgütleri ile işbirliği yaparak halkına ihanet eden çeteciler suçludur ve yargılanmalıdır.
Ancak, tüm devlet dairelerinde, anayasal kurumlarda, orduda, istihbaratta ve emniyette örgütün adaletsiz kazanımlarla yer almasına, gizli oluşumlar kurarak paralel oluşumlar gerçekleştirmesine göz yuman ve destek veren gelmiş geçmiş tüm siyasi iktidarların da bunda suçu yok mu?
Demirel ve Ecevit CHP’si dahi başta olmak üzere, onlar ne istediyse veren ve son genel seçimlere kadar işbirliği yaparak oy devşiren tüm siyasi liderler de yaşananların sorumlusu değil mi?
Örgütün gizli ajandası 30 yıldır her platformda konuşulurken ve 1980’lerden beri bu konuda binlerce kitap ve on binlerce makale yayımlanırken; Mozambik Cumhuriyetinde yaşayanların bile konuştuğu paralel yapılanmayı “Bilmiyorduk, göremedik!” demek ne kadar inandırıcı?
Unutmamak gerekir ki, bu topraklarda, “İnsan hakları, barış, özgürlük ve adalet” gibi kavramların gelişmesine en çok Müslümanların ihtiyacı var.
İktidarlar, kısıtlayıcı değil, özgürleştirici ve müşfik olmalı.
Ve sisteme ortak olanlar, her iktidarın geçici olduğu bilinci ile geçmiş sistem dışı ve muhaliflik günlerini unutmayarak daha çok empati yapmalı…
“Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” ( Maide 8 )
Selam ve dua ile…

İKTİBAS DERGİSİ