‘Irkçılık İfriti’nden Kurtulmak, İmkânsız Değil..

Selahaddin E. Çakırgil

VAN 25.09.2015 10:12:17 0
‘Irkçılık İfriti’nden Kurtulmak, İmkânsız Değil..
Tarih: 01.01.0001 00:00
 secakirgil@yahoo.com

Geçenlerde birisiyle konuşuyoruz. Kendi kavminin binlerce yıllık tarihinden heyecanla bahsediyor. ‘Biraz daha geriye gidersen, Hz. Âdem’de buluşacağız, niye zahmet çekiyorsun? Bak ben, Benî Âdem’im diyerek  hallediyorum.’ diyorum..

O da biliyor, o başlangıca gidince, iddialarının havada kalacağını ve kaçıyor.

Almanya’da birisine, ‘türk müsün?’ dediğimde, ‘Annem-babam türk, ama ben değilim.. Çünkü ben o dili bilmiyorum.’ demişti, almanca olarak..

Kişinin hangi etnik köke aid olduğunu belirlemek illâ da gerekli mi, o ayrı, ama, herhalde bu yönde kullanılacak en objektif ölçülerden birisi, bu.. Rüyalarınızda bile hangi dili konuşuyorsanız, siz o dil grubuna aid sayılabilirsiniz.

Ama, ağızdaki dil aynı olsa bile, kalbdeki dil farklı olursa?

*

Hz. Peygamber (S) evet, arab kavmindendi, ama; acem (yani arab olmayan herkes) ile arabarasında hiçbir fıtrî fark olmadığını ilan etti. Amcalarıyla bile savaşırken ve amcası Ebu Leheb(ve dolayısiyle onun zihniyeti)Kur’anda da, ‘İki eli kurusun..’ diye lanetlenirken; en yakınında olanlar, Habeş’den Bilâl idi, Rûm diyarından Suheyb idi, Fars diyarlarından Selmanidi, Yemen’den Ebu Zerr  vs.. Biz İslam Milleti’nin mensubları, hangi etnik kökenden gelirsek gelelim, Benî Âdem olarak aramızda bir fark gözetemeyiz, hepimizin maddî varlığı, aynı çamurdandır.

*

Kur’an bize, ‘inne ekremekum indallahe etqâkum..’  âyetiyle, ‘en üstün  olanımızın, taqvâ ve fazilet açısından ve en ileride olanımız olduğunu’ bildirip; Hz. Peygamber (S) de ‘Ey insanlar, hepiniz Benî Âdemsiniz, Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise, topraktandır.’ diyerek mes’eleyi kökünden halletmişken, nasıl olur da, ırklar, renkler, kavimler, cinsler arasında fark gözetebiliriz?

*

Daha 95 yıl öncesine kadar da bu ülkede, her dil ve dinden yığınla etnik unsur varken, ayırımda ölçü, sadece taqvâ ve fazîlet idi.. Ve ülkenin resmî adı, herhangi bir etnik unsura nisbet edilmiyordu.

Türkiye adı da, Anadolu’da yüzlerce yıl kullanılmamışken, ilk kez, 1920’lerde resmen telaffuz edilmiştir. Önde gelen türkçülerden Rıza Nur’un oldu-bittisiyle..

Henüz 95 sene öncelerde bu toprakları kurtarmak için ‘Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’ kurulurken, herhangi bir kavmin adı geçmiyor ve nizamnamesinde de, hedef, ‘Ahali-y’i İslâm’a yapılan mezalime son vermek’ olarak zikrediliyordu.

Sonra, emperyalistlerin islamdışı, laik bir üniter devlet oluşturmak planlarına teslim olan kadrolar bu ihanet ateşini halkımıza bu isimle bir fitne olarak dayattılar.

*

Son İst.-Yenikapı mitinginde bile, en üst derece sorumlular ırkçı düşünceden onca uzak olmalarına rağmen, yine de türk ismine vurgu yapmaktan kurtulamaodılar, bayrağın dünyada benzerinin olmadığını söylediler. Halbuki Tunus, Libya, Cezayir, Pakistan Malezya, Moritus vs. bayrakları da hilâl ve yıldızlıdır ve o ülkelerin halkları türk kavminden değildir.

Bugün, yüksek tirajlı gazetelerden birisi, 70 yıla yakın zamandır, manşetindeki ‘Türkiye türklerindir..’ lafıyla yayınlanıyor. Hem, sadece kürd değil, türk olmayan yığınla kavimlerin varlığı kabul ediliyor; hem de bu ülkenin sadece türklere aid olduğu!!. Pekiy, ötekilerin vatanı neresi ?  Irkçılığın daniskası bu.. Hattâ, mevcud şartlarda ihanetin bir parçası..

Devletin adı bir etnik unsura tahsis edildikçe, uyandırılan bu ifrit’in yokedilmesi mümkün olmayacaktır. Siz devleti, bir etnik unsura tahsis ederseniz, başkaları da kendi kavimlerinin ismini kurtarıcı gibi hayal etmeye başlar.. Bugün gelinen nokta da budur.

Bu ülke, burayı vatan sayarak burada yaşayan herkesindir ve herkes, doğuştan gelen tabiî haklarının sahibidir. O haklar, insana Allah’ın verdiği haklardır, dokunulamaz..