IRAK’TA VE SURİYE’DE ULUS DEVLET NEDEN ÇÖKTÜ

İbrahim Kiras

VAN 25.10.2016 10:50:08 0
IRAK’TA VE SURİYE’DE ULUS DEVLET NEDEN ÇÖKTÜ
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Bazı milliyet teorileri “önce milli devletlerin kurulduğunu sonra milletlerin icat edildiğini” söyler. Irak ve Suriye herhalde bunun örneğiydi. Ama realite milli devlet olmak için önce bir milletin bulunması gerektiğini gösterdi. Dolayısıyla Türkiye’nin yaşadığı tecrübenin özgünlüğü de yeniden değerlendirilmek durumunda.
Musul Harekâtı dolayısıyla yeniden gündeme geldi: Son 20 yıllık süreç içinde Irak’ın -ve hemen ardından Suriye’nin- nüfusu, altyapısı ve kültürel değerleri yanında milli devlet veya “ulus devlet” karakteri de tahrip olmuş bulunuyor.
Aslında hem Irak hem de Suriye İkinci Dünya Savaşı sonrasında modern anlamda “milletleşme” tecrübesine girişmiş ve benzeri diğer ülkelere göre daha başarılı örnekler oluşturmuşlardı. Yirminci yüzyılın başlarına kadar Osmanlı vilayeti olan bu ülkelerin modernleşme ve milletleşme tecrübeleri bizi de yakından ilgilendiriyor. Çünkü bugün Türkiye sınırları içinde olan diğer Osmanlı vilayetlerindeki toplumsal problemlerin anlaşılması için örnek teşkil ediyor sınırımızın hemen ötesinde yaşananlar. Diğer yandan, hem Irak’ın hem de Suriye’nin milletleşme tecrübesini şekillendiren Baas ideolojisi aslında bizdeki iki asırlık modernleşme arayışlarının bir türevi.
Başarılı örnekler dedik. Birçok farklı dinî, mezhebî ve kabilevî aidiyetlerin tarih boyunca kompartımanlar halinde var olduğu bir bölgeden bahsediyoruz. Modernleşme bütün bu toplulukların ortak çıkarlarını ve ortak duygularını öne çıkarmayı gerektiriyordu. Suriye tarihî ve coğrafî konumunun belirlediği sosyal özellikleri sayesinde Irak’a göre modernleşmeye daha yatkındı. Yine de Suriye devleti kurulduğunda kendilerini Suriye milletinin fertleri olarak gören bir nüfus mevcut değildi. Esad rejimi örgün eğitim ve merkezi bürokrasinin araçlarını kullanarak bu sorunun çözümünü büyük ölçüde gerçekleştirdi.
İç savaştan hemen önce Suriye’de bulunmuş olanlar hatırlayacaktır, çarşıda pazarda konuştuğunuz insanların kahir ekseriyeti etnik veya dinî kimliklerini çok fazla önemser görünmüyorlardı. Ama iç savaş patlayınca bu görüntünün yanıltıcı olduğu ortaya çıktı. Aslında Suriye halkının “Suriyeli” kimliğini gerçek anlamda benimsememiş olduğunu söylemek yanlış olur. Ne var ki siyasi mimari çökünce ister istemez siyasi aidiyetin altında kalan kültürel aidiyetler su yüzüne çıkmıştı. Bunun sebebi ise siyasi mimarinin sosyolojik esaslı olmaktan uzak oluşuydu.
Aynı şey Irak’ta da söz konusuydu. Sünni nüfusun çoğunlukta olduğu Suriye’de Şii azınlık, Şii nüfusun çoğunlukta olduğu Irak’ta ise Sünni azınlık yönetim aygıtını elinde tutuyordu. Belki de halka dayanmaktan ziyade aydınların toplum tasavvurunu esas alan Baas ideolojisinin hayata geçmesi için jakoben bir yönetim tarzı gerekiyordu. Bu da azınlık diktası şeklinde gerçekleşmişti.
Gerek Irak’ta gerek Suriye’de mevcut siyasi mimarinin yıkılmasında dışarıdan müdahaleler elbette belirleyici oldu. Irak’ta ABD işgali, Suriye’de her iki tarafında da “yabancı savaşçı”ların etkin olduğu iç savaş olmasaydı ülke bütünlüğü devam ettirilebilirdi belki ama herhangi bir dış müdahale karşısında hemen dağılan “milli birlik” çok da sağlam esaslara dayanmıyor demektir.
Peki, asıl mesele ne? Aynı ülkenin vatandaşları neden dinî, etnik veya mezhebî aidiyetlerine göre kolayca bölünüp parçalanabiliyor ve hatta birbirleriyle kıyasıya savaşa girişebiliyorlar? Galiba bu sorunun cevabını siyaset biliminden ziyade sosyoloji vermek durumunda. Bu sütunda günlerdir analiz etmeye çalıştığımız problem de zaten buydu, hatırlayacak olursanız. Bu problemin çözümünde temel alınması gereken realite ise aynı zamanda “modern devlet” demek olan ulus devlet (milli devlet) modelinin sosyolojik modernleşmenin sonucu olduğu, sebebi değil.
Bazı milliyet teorileri “önce milli devletlerin kurulduğunu sonra milletlerin icat edildiğini” söyler. Irak ve Suriye herhalde bunun örneğiydi. Ama realite milli devlet olmak için önce bir milletin bulunması gerektiğini gösterdi. Dolayısıyla Türkiye’nin yaşadığı tecrübenin özgünlüğü de yeniden değerlendirilmek durumunda.
Türkiye tabii ki ne Suriye, ne Irak ne de Afganistan gibi bir ülke değil. Türkiye’deki modern devlet modelinin toplumsal modernleşmemizin tarihî süreciyle ilgisi yok denemez. Ama coğrafyamızın her yanında toplumsal gelişmenin aynı seviyede gerçekleşmediğini daha önce de söylemiştik. Problem de zaten buradan çıkıyor öncelikle. Ama tabii zihniyet haritaları da coğrafi haritalar kadar dikkate alınmalı modernleşme problemleri bağlamında.

Karar/ İbrahim Kiras