İnsanları Allah ile aldatmak

Hüseyin Bülbül

VAN 12.09.2013 13:43:15 0
İnsanları Allah ile aldatmak
Tarih: 01.01.0001 00:00
Konu aldatmak ve aldanmak olunca, ilk aldatan olarak İblis; aldanan olarakta insanlığın atası olan Hz. Âdem ve eşi akla gelmektedir. Başlarına gelen serüveni Allah, insanlığa ders alsınlar diye etraflıca anlatmaktadır.(Taha 20/115-123) Bu nedenle Allah ile aldatanların ilki iblis olarak bilinmektedir. Allah ile aldatma konusu Fatır suresinin 5. Ayetinde şöyle ifade edilmektedir:
 
“Ey insanlar Allah'ın vaadi haktır. O halde dünya hayatı sizi aldatmasın. O çok gururlu da sizi Allah ile aldatmasınÇünkü şeytan, sizin düşmanınızdır. Siz de onu düşman bilin. O kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır.”(Fatır 35/5-6)​
 
Beşinci ayete şöyle anlam verenler de olmuştur:
 
"Ey insanlar, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın,  şeytan da sizi, Allah'ın affına güvendirerek ayartmasın.”  
 
Burada Allah'ın affediciliği ve bağışlayıcılığı gündeme getirilerek, Şeytan’ın Allah'ın affına güvendirerek günaha teşvik edeceğinden bahsedilmiştir. ​​
 
Bu anlayışın, ayetin bulunduğu bağlama pek uygun düşeceği kanaatinde değiliz. Çünkü Allah "Şirkin dışındaki günahları dilediğine bağışlayacağını”(Nisa 4/68) ve "Allah'ın rahmetinden kâfirlerden başkasının ümidini kesmeyeceğini"(Yusuf 12/87) bildirmektedir. Bu ayetlerle birlikte düşünüldüğünde konu aydınlanacaktır.​
 
Burada Allah ile kandırmak “vela yegurranne küm billahi” ifadesi daha farklı bir anlam içermektedir. Allah inancı, Allah söylemi, Allah düşüncesi paravan yapılarak kullanılmakta ve batıl hak suretinde takdim edilerek hakka mani olmak amaçlanmaktadır. ​​
 
Maksadın doğru anlaşılması için surenin 4. ayetinden 6. ayetine kadar birlikte okuyup düşünmek gerekir. Sure Mekke’de peygamberin (a.s) yalanlandığı bir ortamda inmiştir. Peygamber toplum tarafından yalanlanmaya devam edildiği için, Allah tarafından Sünnetullah hatırlatılarak, Peygamber (as) teselli edilmektedir. (Fatır 35/3) Sonra da insanlara yönelerek onların ne ile karşı karşıya bulundukları ve bu durumda ne yapmaları gerektiği bildirilmektedir. ​
 
Bu minval üzere olayı zihnimizde canlandırdığımızda şunu görüyoruz:
 
Allah'ın dinini insanlara anlatan ve onun ilkelerine çağıran bir peygamber ve karşısında ise ona inanmayan ve onun getirdiği dini ve değerleri yalanlayan, alaya alan, hakaret eden bir toplum var. Peygamber (a.s)’ın söylediklerini boşa çıkarmak için ellerinden geleni ardına koymadan çalışanlar var. ​​​​
 
Bu faaliyeti gösterenler sadece kuru bir inkârla kalmayıp peygamberin getirdiklerini ve söylediklerini etkisiz hale getirmek için de bir faaliyet yürütüyorlar. Bu nedenle "Allah'ın vaadi haktır" buyruğuyla inkârcıların sözlerini cevaplandırdığı gibi, şeytani bir planın peşinde olanlara da hüsranlarını bildiriyor. "Sakın sizi o, garur (gururlu, kibirli Allah'a itaat etmeyi gururuna yediremeyen Şeytan "Âdeme secde et" emrine uymayarak bu sıfatı almıştı) Allah ile aldatmasın”. (Naas suresinde bahsedildiği gibi buradaki şeytanın sadece cinlerden olduğu düşünülmemeli. Şeytani anlayışta olan tüm insanlar, cemaatler, kurumlar ve şahıslar da bu tabirin içinde düşünülmelidir.)​
 
İşte burada, bu ifadeyle Allah, Şeytan ve şeytanlaşmış insanların, aldatmak için izledikleri farklı bir yöntemi ifade ederek; "Onlar sizi Allah ile aldatmasın" buyuruyor. Ardından da Şeytan’ın insanlara apaçık düşman olduğunu bildirerek ondan ve hilesinden uzak durulmasını istiyor.
 
Burada şu soru akla geliyor: İnsan Allah ile nasıl aldatılır? Burada Samiri’nin davranışını Kur’ani bir örnek olarak verebiliriz.
 
Tur’a Rabbi ile görüşmeye giden Musa (a.s)’ın ardından İsrail oğullarını saptırmak için fırsat kollayan Samiri bir buzağı heykeli yaparak:
 
"İşte bu sizin de Musa’nın da rabbi’dir. Fakat onu unuttu"(Kasas 28/88) diyerek İsrail Oğulları’nın iğreti duranlarını saptırmıştı.
 
Tarih boyu Samirileşenler batılı hak kılığında Allah adına insanlara takdim ederek insanlığı haktan uzaklaştırmışlardır. Allah kimseyi gaybına muttali edip kendisine ortak edinmemiştir. Fakat şeytanlaşan insanlar Allah'ın gaybına vakıf oldukları ve bir takım imtiyazlara sahip oldukları iddiasıyla ortaya çıkarak insanları Allah ile aldatmışlardır. ​
 
Ortaçağ’da Papa ile işbirliği yapan krallar, iktidarlarını Tanrı’dan aldıklarını söyleyerek Tanrı’dan başkasına hesap vermeyeceklerini ve yeryüzünde Tanrı’nın gölgesi olduklarını söylemişlerdir.
 
Halkı Müslüman olan ülkelerde Kur’an’ın "sizden olan emir sahiplerine de itaat edin"(Nisa 4/59) hükmünü delil göstererek nice sultanlar, İhtilalciler, ırkçılar ve gelenekçiler keyfi iktidarlarına Allah'ın ayetini payanda yapmış, Allah ile halkını aldatmışlardır. Laik ve Demokratik devlet başkanları ve Mısır'ın diktatörü Enver Sedat da aynı ayeti okuyarak kendilerine itaat istemişlerdi.
 
Zihniyet değişmedikçe anlayış ve davranışlar da değişmeyecektir. Bunun en yeni örneği Abant toplantılarıyla sergilenmiştir. Çeşitli mesleklerden oluşturulan insanlarla varılan sonuç, sahibinin sözü olarak "Demokrasi eşittir İslam" şeklinde halka sunulmuştur. Bazı ilahiyatçıların akıl verip yol göstererek diyanet müessesesinin kullanılmasını tavsiye etmesi de ayrıca çok manidardı. Bu açıklamalar özellikle dini kimliğe sahip insanlar eliyle yaptırıldı ki ikna gücü yüksek ve hazmı kolay olsun diye…  
 
Allah ile aldatmanın bir başka biçimi ise Türk sinemasında bolca mizahi bir görünüm içerisinde verilen sakal, takke, tesbih, cübbe aksesuarları ile donatılmış; dilinde dolaştırdığı "Allah" lafzıyla görüntülenen tiplerin ortaya koyduğu manzaranın mizahilikten çıkarılmış halidir. Olayı mizahi olmaktan çıkartıp "ağır ol molla desinler" edasına bürüyünce bu toplumda akan sular durmaktadır. Bunlardan biri sakalını sıvazlayarak şöyle demektedir: ​
"Allah'a şükür bu sakalın kırk yıldır ekmeğini yiyoruz”. Bu dini istismar ederek insanların Allah'la kandırılmasıdır. Bu ülkenin yakın geçmişinde yaşanan A. Kalkancı, M. Gündüz ve F. Şahin olayları bu toplumun hafızasından silinmiş değildir. Sözümüz Allah'ın adını istismar ederek insanları aldatmak için kullananlaradır. O’nun dinini gerçekten tebliğ ve teşyi için gecesini gündüzüne katanlara değil. Onlar ecrini Allah'tan alacaklardır.
 
Bunun bir diğer uzantısı ise muttaki kılığına bürünmüş, özel tasarruflar elde etmiş olduklarını gizemli bir biçimde çevrelerine yayarak nüfuz alanı oluşturanlardır.
 
Tanınmış simalardan biriyle ilgili bir olayı bizzat muhatap olan kimse şöyle anlatıyor:
 
"Annem vefat etmişti. Cenaze mezara konulurken malum şahıs da orada bulunuyordu. Annemle akrabalık bağı vardı. Cenaze defnedildi. Hoca telkin verirken o sürekli kabre bakıyordu. Sonra da yanıma geldi ve şöyle dedi:
 
Bazı Allah dostları bir cenazeye iştirak eder. Allah o cenazenin günahlarını o Allah dostunun yüzü hürmetine bağışlar. Annenin hesabı zordu. Ancak cenazesine gelen bir Allah dostunun iştirakiyle hesabı kolay geçti. Korkma annen kurtuldu”.
 
Şimdi bunu duyan cenaze yakını o insana nasıl bakacak? Kişi kendisini öyle (tecahülü arif sanatıyla) anlatıyor ki, karşısındaki neredeyse ayaklarına kapanacak.
 
Çünkü karşınızda bir Allah dostu duruyor. Üstelik annenizi kurtarmış olarak.
 
Kerameti kendinden menkul bu insanların, bunu niçin yaptıklarını anlamaya çalıştığımızda görülecektir ki, bu insanlar da kendilerine paye çıkarmak için insanları Allah ile aldatıyorlar. Bilinmelidir ki her mümin Allah dostudur. Ancak Allah kimseye böyle bir yetki verdiğini söylemiyor. Allah dostu olduğunu, gayb âlemini gördüğünü ve oraya müdahale ederek kişiyi hesaptan kurtardığını söyleyen ne yaptığını bilmiyor mu? Bu insan Allah dostu olduğunu söylerken kendi ilahlığını ifade ediyor. Allah hiç kimseye böyle bir yetki vermemiştir. Onun hesabını bozacak hiçbir güç de yoktur. Ama buna rağmen bu insan Allah'ı ve Allah dostluğunu paravan yaparak insanları aldatıyor.
 
İnsan gaybı bilmeye o kadar hevesli ki, aslında gaybı bilmemek insan için en büyük lütuf ve ihsandır. Eğer gaybı bilseydik dünyada huzurumuz kalmazdı. Allah kullarına merhametinden bunu kendisine has kılmıştır. Bu nedenle gaybın bilgisi ancak Allah'a aittir. ​​​​​​
 
"De ki: Göklerde ve yerde, gaybı Allah'tan başka bilen yoktur. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.”(Neml 27/65)
 
"Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. O gönüllerde olanı da bilir.”(Fatır 35/38)​
Bir takım insanları takdim ederken, "onun huzuruna giren kimsenin soru sormasına hacet kalmadan gönlünden geçenleri bilip ona göre hacet sahibinin ihtiyacını bilip söylediğini" iddia edenlerin ne yaptıkları, yukarıda geçen ayetlerin ışığında yeniden düşünülsün istiyoruz. Allah'a ait bir sıfatı Allah'tan başkasına vermenin insanı hangi konuma getireceği malumdur. ​
Tarih boyu yaygın bir şekilde kullanılan ‘kişi merkezli’ bu düşünce, devletler ve iktidarlar tarafından kullanılagelmiştir. Bu ekolün bir ferdi olan Ferit Aydın uzunca bir söyleşide bunun nasıl kullanıldığını anlatmıştı. Avam için Kadiriliğin, bürokratlar için de Nakşîliğin kullanıldığını ve bu kanaldan halkı kontrol etmenin daha kolay olduğunu vurgulamıştı. ​
İnsanları Allah ile kandırmanın en gizemli ve en etkin yolu olarak keşfedilen bu yöntem, yerli işbirlikçilerin yardımıyla şimdi de küresel emperyalizmin temsilcileri tarafından kullanılmaktadır. Türkiye’de tasavvufun her türünün, Türkî Cumhuriyetler de Yeseviliğin, Balkanlarda da Bektaşiliğin körüklenmesinin hikmeti(!) budur. Bununla sınırlı olmayan bu anlayış her ülke ve bölgeye göre değişik isim ve kalıpta karşımıza çıkmaktadır. ​
Bunları tanımanın ve şerlerinden korunmanın yolu, İslam’ın aslını çok iyi tanımaktan ve anlamaktan geçmektedir. Bir şeyin gerçeğini bilmeyen sahtesini nasıl anlayacak? İslam’ın gerçeği Kur’an’la takdim edilmiş, Peygamber (a.s) ile hayata geçirilmiştir. İslam öğrenilecek ise Kur’an’dan öğrenilecek, Müslüman olunacak ise (ki maksadımız odur) Kur’an’la Müslüman olunacaktır. Allah peygamberine: ​
 
"Sen sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Hiç kuşkusuz sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. ​​​
Gerçek şu ki; bu Kur’an sana ve kavmine/toplumuna bir öğüttür. Bundan hesaba çekileceksiniz”(Zuhruf 43/42-43) buyuruyor. Böylece Allah, insanları sorumlu tutacağı kitabı: Kur’an, örnek olarak alınacak insanı da: Hz. Muhammed olarak ilan etmiştir. Dünyada bundan başkasına itibar edenlerin, hesap günü sonları hüsran olacaktır...