İnsan tabiatı itibariyle sosyal bir varlıktır.

Aldatan, kin ve düşmanlık taşıyan gönüllerin bulunduğu bir ortamda toplumsal barış ve huzurun sağlanması mümkün değildir.

VAN 23.05.2016 17:27:11 0
İnsan tabiatı itibariyle sosyal bir varlıktır.
Tarih: 01.01.0001 00:00
 TOPLUMSAL BARIŞ

Aldatan, kin ve düşmanlık taşıyan gönüllerin bulunduğu bir ortamda toplumsal barış ve huzurun sağlanması mümkün değildir. Enes b. Malik (ra) diyor ki; Allah Rasulü bana  “Yavrucuğum hiç kimse için gönlünde bir aldatma taşımadan sabahlayabilir ve akşamlayabilirsen öyle yap!” dedi. Sonra da şöyle buyurdu: “Yavrucuğum, bu benim sünnetimdendir. Kim sünnetimi ihya ederse kesinlikle beni sevmiştir. Kim de beni severse benimle birlikte cennette olacaktır.” (Tirmizi, ilim 16, Hadis no: 2894)

            İnsan tabiatı itibariyle sosyal bir varlıktır. Diğer varlıklardan farklı olarak, onun akıl sahibi özgür, benmerkezci ve bütün bunlarla birlikte insanlarla bir arada yaşamaya mecbur sosyal bir kişilik olması, onu toplumsal ahlak kurallarına muhtaç kılar. Yüce Yaratıcı, toplum içinde yaşama yeteneği ile yarattığı, çeşitli hak, görev ve sorumluluklarla birbirine bağladığı insanlara bir takım hedefler gösterir:  İbadet titizliği ve kulluk bilinci, medeniyet düşüncesi yani maddi ve manevi boyutuyla dünyanın yaşanabilir duruma getirilmesi, toplumun iyi yönetilmesi, insan hak ve özgürlüklerine saygı duyan adil bir yönetim anlayışı.

            Toplumsal barışı sağlamada en önemli faktör aile kurumudur. Çünkü aile küçük bir devlet, devlet de büyük bir ailedir. Ailedeki barış ise sevgi, saygı, dayanışma ve yardımlaşma ile mümkündür. Aile de barışın sağlanamaması, çoğu zaman erkeğin kadına değer vermeyişinden kaynaklanır. Aristoteles’e nispet edilen bir söz : “Yaratılış itibariyle kadın, yarım kalmış bir erkektir.” Rousseau, “Kadınlara verilen eğitimde daima göz önünde tutulması gerekir, çünkü kadın erkeği memnun etmek üzere yaratılmıştır.” Yine bir Çin atasözünde “Kadını dinle fakat ona inanma!” denmektedir. Hz. Ali’ye ithaf edilen “kadına danış ama onun dediğinin tersini yap!”  sözü yıllarca söylendi. (Fakat Hz. Ali’nin böyle bir sözü söylediğine dair güçlü bir kaynak yoktur.) Hâlbuki eşinin nezih bir hayat sürdürmesine, iman ve ahlak üzere yaşamasına yardımcı olan bir kadının en büyük imkân ve en üstün varlık olduğunu dile getiren Allah Rasulü “Kadınlar, erkeklerin benzerleri ve diğer yarılarıdır” buyurarak, kadın ile erkeğin bütünleşip olgunlaşarak insan gibi değerli bir varlık olduklarını ifade eder.

            Toplumsal birlikteliği ve barışı sağlamada ahlaki sistem önemli rol oynar. Bireysel ve toplumsal çözülmeyi önler ve gelişmeyi sağlar. Kuşkusuz, stres ve sıkıntıların arttığı günümüz dünyasında gülümsemek ve gülümsetmek, en kolay ve zahmetsiz bir ikram olarak görülmelidir. Zira İslam ahlakıyla irtibatını koparan ve kendisiyle barışık olmayan bir dünyanın insanı, ya intihar ya da isyan ederek tükenecektir. Önemli olan güven verebilmektir. İnsanların elinden ve dilinden fena bulmamasıdır. Allah Resulü (sav.) : “Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse cennete giremez” (Müslim) buyuruyor.

            Toplumu barış içinde tutmak devletin görevleri arasındadır. “Halkın lideri aynı zamanda halkın çobanıdır.” Sosyal denetim doğru uygulandığında doğru sonuçlar alınır. Keza her bireyin başına bir denetimci bulundurmak mümkün değildir. Fakat her birey kendi nefsinin denetimcisi olursa toplumda yozlaşma olmaz. Yine Allah Rasulü (sav.) şöyle buyuruyor: “Kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltesin. Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle ona öfke duysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir” (Müslim). İyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak İslam dininin şiarıdır. Toplumun inşası buradan geçer. Sevgi, saygı, dayanışma ve yardımlaşma gibi ahlaki esasların yerleştiği bir toplum yapısı, bazen gayr-i müslim için hidayet vesilesi olabilir. Mesela farklı kültürlerden birçok ülkeyi gezdikten sonra Müslüman olan Hüseyin Rafe, İslam’ı neden kabul ettiğini anlatan makalesinde şöyle der: “Ekonomik olarak zenginle fakiri arasındaki uçurumun yalnızca İslam ülkelerinde bir köprü ile birleştiğini gördüm. Bu köprü sayesinde fakir, toplumun yapısını bozacak bir kargaşaya teşebbüs etmemektedir.”

            Hz. Lokman (as.), doğru sözlü olmayı, emaneti yerine getirmeyi, kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmeyi nasihat etmiştir. Bu düsturları hayatına geçirerek ahlak ve fazilette yücelmiştir. Rasul-i Ekrem (sav.) aldatma, haksızlık, düşmanlık ve sömürüye yol açan her türlü hareketi yasaklamıştır. Bu itibarla insanlık, sosyal hayatın akışı içinde farklı kisvelere bürünebilen her türlü yalan ve sahtekârlıktan uzak durmalı, hangi şartlarda olursa olsun dürüst olmalıdır.  Hz. Peygamber (sav.) yaşamın her alanını inşa eden, sosyal ve ahlaki değerler taşıyan kuşatıcı bir hayat modeli önerir. Kuşkusuz insan psikolojisini en iyi tanıyan, onun ruh dünyasını olumlu veya olumsuz yönde etkileyen faktörleri en iyi bilen ve bunlar için çözüm yolları gösteren Allah ve Rasulü’dür. Salt akıl ve tecrübeyle psikolojik ve sosyal problemlere köklü çözüm yolu bulunmaz. Huzur ve mutluluk arayan insanlık, Yüce Kuran’ın evrensel mesajın, hadis ve sünnetin bilgi, hikmet ve eğitimine bu yüzden muhtaçtır. Esasen bütün peygamberlerin ortak misyonu, ruhun eğitimi ve toplumun yönetimi, barışı olmuştur.

Yararlanılan Kaynaklar:

H.Erdem – Ahlak Felsefesi

Z. Güler – Hz. Peygamber, Toplum ve Aile

E. Göngür – Ahlak Psikolojisi ve Sosyal Ahlak

 

 

                                                                                  Necla ARPA GÜLAÇAR

                                                                                  neclagulacar@gmail.com