İmkansızı istemek

Mensur Akgün

VAN 23.05.2018 12:16:36 0
İmkansızı istemek
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Pazarlık siyasetin ve onun her anlamda ayrılmaz parçası olan dünya siyasetinin olmazsa olmaz unsurdur. Devletler birbirleriyle sürekli pazarlık ederler. İstediklerini elde etmek için muhataplarına baskı uygularlar, güç tehdidinde bulunurlar, bazen de mükafatlandırırlar. Ancak ticari pazarlıklarda olduğu gibi siyasi pazarlıklarda da karşınızdakinden isteyebileceklerinizin sınırı vardır.

Bir mal ya da hizmete maiyetinin altında bile teklif verebilirsiniz ama hiç ödeme yapmadan almaya kalkarsanız yaptığınız teklif olmaktan çıkar, tehdit olur. Özellikle de daha önce pazarlık etmiş ve elde etmek istediğiniz mal ya da sonuç için karşınızdakini belli bir fiyata razı etmişseniz. Karşınızdaki sizin elindekini almayı değil, kendisini iflasa sürüklemeyi hedeflediğinizi düşünür ve pazarlıktan vaz geçer.

Elinizde imkan varsa piyasa dışı yöntemleri kullanarak, mesela hukuk dışına çıkarak da pazarlığı sürdürebilirsiniz. Baskınıza maruz kalan şirket ya da şahıssa belki şansınız olabilir, ama üstünde baskı kurduğunuz bir devletse fazla baskı savaşa, bölgesel, hatta küresel istikrarsızlığa, pazarlığı başlattığınız anda hiç aklınıza gelmeyen sonuçlara yol açabilir. Çünkü devletler direnir, tarihin bize gösterdiği gibi devletler baskıya direnme potansiyeline sahiptir.

***

Özellikle de önceden üstünde uzlaştığınız bir sözleşmeden hiçbir makul gerekçe göstermeden çıkıyorsanız, sözleşmeyi imzalayan ortaklarınız çıkışınızın meşruiyetine inanmıyorsa, sözleşmenin hangi şartlar altında geçersiz olacağı hükümlerince belirlenmişse, bu şartların oluşmadığı sözleşmeye uyumu denetlemekle görevli örgüt tarafından tespit edilmişse, devletler daha fazla direnir.

Üstelik sistemin temel normlarından sayılan “pacta sund servanda” size imzaladığınız ahitlere sadık kalmanız gerektiğini ve “rebus sic stantibus” sadakatsizliğin ancak şartlarda köklü değişiklik halinde mümkün olacağını söylüyorsa, 1969 tarihli Viyana Antlaşmalar Sözleşmesi de tüm bunları teyit ediyorsa, devletler, yani bu durumda İran kendisine baskı uygulayan, bariz bir şekilde iç işine karışan, rejimini değiştirmeye çalışan Amerika’ya daha da çok direnir.

Zaten hangi devlet olsa Trump Yönetiminin yeni Dışişleri Bakanı Mike Pompeu’nun geçtiğimiz günlerde dillendirdiği 12 maddelik talep listesini kabul edilemez bulur. Doğrudur, Pompeu’nun taleplerinin gerçekleşmesi aslında Türkiye’nin çıkarlarına da hizmet eder. İran’ın Suriye ve Irak’ta çekilmesi, nükleer silah imal etme potansiyelinin tamamen ortadan kalkması, balistik füzelerini elden çıkartması Türkiye’nin bölgedeki hareket alanını genişletir, güvenliğini arttırır.

Fakat ABD’nin varmak istediği hedefleri büyük bir pazarlığın parçası haline getirmesi, hiçbir şeye karşılık her şeyi istemesi, çok büyük bir olasılıktır ki istediği sonuçları elde etmesine değil tam tersine yol açacak, 2015 yılında Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ve Almanya ile İran tarafından imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın çökmesine, İran’ın daha agresif bir bölge politikası benimsemesine, kısa süre içinde nükleer silah sahibi olmasına vesile olacaktır.

10 kilotonluk bomba planları üstünde çalıştığı bilinen İran’ın üstlendiği yükümlülüklerden kurtulması halinde sekiz ile 10 ay arasında nükleer silah üretebileceği, ilk nükleer silahını yaptıktan sonra da arkasının kolay geleceği, nükleer silah edinmiş İran’ın aynı deneyimden geçmiş Pakistan, Hindistan ve şimdi de Kuzey Kore gibi elindeki imkanlar için bir daha pazarlık etmeyeceği dünya siyasetini biraz takip eden herkesin malumudur. Trump yönetiminin bu akıldışı politikası muhtemelen AB ile ABD’nin arasının da açılmasına yol açacaktır.

***

Türkiye’nin de başta ABD’nin egemenlik ihracının yaratacağı yeni sarsıntılara karşı olmak üzere her türlü olasılığa hazırlıklı olması, Trump Yönetimi’nin Ağustos ayı itibarıyla hayata geçireceği yaptırımlara yönelik şimdiden hukuki tedbirler alması gerecektir. Orta vadede Türkiye’yi bekleyen tehdit ise bölgesinde birden çok ülkenin neredeyse eş zamanlı olarak nükleer silah edinecek olmasıdır. Rusya Federasyonu ve İsrail’e İran ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin katılması, pek çok uzmana göre Mısır’ın da esen nükleerleşme rüzgarından yararlanması olasılığı güçlüdür.

Türkiye de kaçınılmaz olarak nükleer silah edinme opsiyonunu düşünmek zorunda kalacaktır. Trump yönetiminin sahneye koyduğu bu tehlikeli oyunun seyrini değiştirecek tek aktör ise Avrupa Birliği’dir. Onların da ABD baskısına ne denli direnebilecekleri, kendi aralarındaki bütünlüğü ne kadar koruyabilecekleri, İran’ın beklentilerini hangi ölçüde karşılayabilecekleri tartışmalıdır. Kaldı ki korumak istedikleri İran’la vardıkları uzlaşmadan çok kendi çıkarlarıdır. Çıkarlarını korumak için İran’ı feda edebilecekleri de göz ardı edilmemelidir…

KARAR