İMAR PLANI AÇMAZI ve VANLININ BAŞINDAKİ ÇORAP

Bu haftaki yazımı yazmaya başladığımda, Van Belediyesinin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile yaptığı “imar protokolü”nü iptal ettiğini açıkladığını görünce, zihnimdeki her şey birden buharlaşmaya başladı.

VAN 26.02.2013 21:02:32 0
İMAR PLANI AÇMAZI ve VANLININ BAŞINDAKİ ÇORAP
Tarih: 01.01.0001 00:00
Bu haftaki yazımı yazmaya başladığımda, Van Belediyesinin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile yaptığı “imar protokolü”nü iptal ettiğini açıkladığını görünce, zihnimdeki her şey birden buharlaşmaya başladı. Ne yazacağımı, ne düşüneceğimi bilemedim. Tam bir, “Buyur buradan yak” hadisesi anlayacağınız.
 
İmar! İmar! İmar! Hadi alın size imar! Olacağı da buydu zaten.  Bu kent ne zaman adamakıllı bir başarıya ulaştı ki bu konuda da ulaşsın. Koordinasyonsuzluk, diyalogsuzluk, başarısızlık, beceriksizlik… Bunlar hep bizi mi bulacak demekten de kendimi alamıyorum doğrusu.
Hemen yorumlara baktım… Memnun olan var, olmayan var. Şüpheyle bakan var, heyecanlanan var. Anlıyorsun ki herkesin farklı algısı, farklı bir beklentisi, farklı bir reaksiyonu var. Şimdi meseleye şöyle bir objektif bakmaya çalışalım.


Yaşanan iki depremin üzerinden 17 ay geçmiş. 30.000 konutun yıkılacağı bildirilmiş. Devlet TOKİ marifetiyle bir yılda 15 bin afet konutu inşa etmiş. Bunları hiçbir imar uygulaması dikkate alınmadan, uygun zemini olan hazine arazileri üzerine inşa etmiş.
Bu arada şehrin yeni bir imara ihtiyacı olduğu kanaati ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yeni bir imar planı yapılmaya başlanmış. 1 yılda teslim edileceği taahhüdü ile protokol yapılmış. Bu arada planlar elden ele dolaşmaya başladı. Cukkası olanların planı bakanlık ile birlikte çizme çalışmaları yapmaya başladıkları herkesin diline dolandı. Bir yığın spekülasyon. Sonra, yok planı kim sızdırdı, hadi soruşturma başlatalım teraneleri vs, vs, vs… 
Aradan geçmiş 17 ay. Plan yok. İnşaatlar durdurulmuş, ruhsat alanlara izin yok, uygulama yok, yeni ruhsat yok. Şehir kilitlenmiş durumda. Bir de siyasi hesaplar… İktidar, ihaleyi yerel yönetim üzerine yıkmaya çalışıyor. Yerel yönetim, yani belediye, yaklaşan seçimler nedeniyle günah keçisi olmamaya çalışıyor.
 
Geçen bunca zaman, daha doğrusu kaybedilen bunca süreye baktığımızda bir kentin nasıl çürütüldüğünü, gelişmesinin engellendiğini görmek vicdanlı olana acı veriyor. Aklıselim bir anlayış hakim olsaydı bu kentte, inanın şu an çok daha iyi şeylerden bahsediyor olacaktık. Art niyetler burada da engel olmayı başardı. Kişisel fırsatlar yine bir kentin gelişiminin önüne geçti. Zaten hep böyle olmadı mı? Birilerini zengin etmek için neler feda edildi neler. Son 25 yıla bakın, çok şeyi hatırlayacaksınız sanırım…

 
Kaybeden kim? Tabi ki biz; yani VAN HALKI, VAN ŞEHRİ… 
Kaç zamandır bir durgunluk var üzerimde. Bunu TOKİ meselesine takmış olmamla yorumlayanlar var. Aslında benim bir şeye taktığım falan yok. Ama TOKİ’nin şu afet konutları meselesinde bizlere taktığı doğrudur.  
Durgunluğum bundan mıdır tartışılır, ama afet konutlarında oturan insanların büyük mağduriyet yaşadığı doğrudur. Firmaların işini doğru yapmadığı doğrudur. Denetimin yeterli olmadığı doğrudur. Her şeyini kaybetmiş insanların büyük bir lütuf ile taltif ediliyormuş gibi, olmayan bir şeyi varmış gibi göstermeye ilişkin psikolojik vurgu doğrudur. Emsallere baktığımızda yapılanın ve istenen paraların haksızlık, talan ve vurgun olduğu doğrudur. Çıkan faturalar ile hiçbir geliri olmayan insanlarımızın dumura uğratıldığı doğrudur.
Bütün bu sorunlara karşı hiç bir şey yapmadan çok şey yaptı gibi görünmek, yalan konuşmak, halkı aldatmak ve avutmak, sorunları sümen altı etmek yani depremzedelerin ‰100 mutlu olduklarını iddia edip bu meselede nankörlük yaptıkları edebiyatı yanlıştır.
 
Yukarıda yazdığım iki konuya baktığımızda bu şehrin mevcut sorunları yetmiyormuş gibi sorunları çözmesi gerekenler maalesef sorun olmaya devam ediyor. Sorun üretir hale gelmiş bu zihnin hala geçer akçe olması ve halkın mağduriyetini beslemesi tüm çıplaklığı ile ortaya çıkıyor. Keşke bizim dile getirdiğimiz, sağır sultanın bile duyduğu, ama bizim muktedirlerin duymak istemediği sorunlar bir çözülse ve biz mahcup olsak, yanılsak diyoruz. Zaten yazdıklarımız da, iyi tanıdığımız bu zihniyet ve kişilikleri gözler önüne alarak düzeltmeye çalışmak. Gerçi bundan da bir şey çıkmaz, çünkü bunlar ancak kendileri sorun olur, anlayışında değiliz hala ve bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu noktadaki tespit ve telkinlerimizin hepimiz ve herkes için olduğu gerçeği bizi ahlaki olmaya ve vurup sırtını dönenlerden olmamaya zorluyor.