İMAN FEDAİLERİ VE MEHDİX

Selam dostlar!

VAN 18.10.2014 10:14:18 0
İMAN FEDAİLERİ VE MEHDİX
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Selam dostlar! Çocukluğumdan beri yaptığımız İslami çalışmaların yeterli olduğunu inanmıyordum. Zira Allah’u Teala Adiyat’ ta atlardan bahsederken adeta atlar gibi olmamızı istemiştir. Savaş meydanlarında soluk soluğa kalmış atlar gibi, sahibine sadakatle bağlı atlar gibi, itiraz etmeyen atlar gibi, tozu dumana katarak ayaklarından ateşleri çıkan atlar gibi… Lakin bizler bazen ev kedileri gibi davranıyorduk. Önümüze konanı gözlerimizi kapatarak yiyor halimize şükrediyorduk. Sıcak evde ocak başında mırıldanıyor, öğrendiğimiz zikirleri taklid ederek miktarınca ve adedince çekiyorduk!.

Tezekkür elbette harika bir şeydir ancak tefekkürsüz tezekkür nereye kadar faydamıza idi? Bunu iyi analiz etmek lazımdı… Soba ve kalorifer başında elimizde sıcak çaylarımızla geniş sofralarla güzel yiyecekler önümüzde oturduğumuz yerden dünyayı kurtarıyorduk. Kılı kırk yaran fıkhi tartışmalarla sabahları ediyorduk. Ne günlerdi!!! Bizlerin çalışmaları yetmiyordu tabiî ki ! çünkü x güçlerimiz yoktu x men veya x women değildik. X güçlere sahip birisi olmalıydı ve dünyayı bu bataklıktan kurtarmalıydı. Çare elbette Mehdix idi. Mehdix gelmeli sıcak evlerimizde yapamadığımız çalışmaları o yapmalıydı. Zira Mehdix Deccalı öldürecek yeryüzünden tüm batıl ve muharref inanışları silecekti. Bütün bunları bir başına yapması çok zordu gökteki Mesih te inmeliydi.. Şam’da Emevi camiinde Menare-i Beyza’ya inecekti ve mehdiyle birlikte hareket edeceklerdi… Bu konuda yüzlerce hadis rivayet nakledilmişti. Düşünüyorum da bu düşünceler bir inananın rehavete kapılmasına neden olmaz mı idi.

? Sizce? Neyse konumuza devam edelim. Mehdi beklentisi Şia itikadının Mesih beklentisi ise Hristiyan Alemi’nin imani şartlarından biridir. Lakin biz ehli sünnet vel cemaat idik. Nerden girmişti içimize Mesih ve Mehdi beklentisi? Her konuda birbirlerini yiyen Şia ve Ehli Sünnet bu konuda nasıl oluyordu da birbirleri ile hemfikirlerdi? Her mezhep mevzulara kendi açısından bakıp biri diğerini itikadi noktada kafir ilan edebiliyor, birbirlerini sapıklıkla suçlayıp tarihi olaylardan dolayı birbirlerini rahatlıkla öldürebiliyorlardı.. Ehli sünnet mezhepleri de kendi aralarında çelişkiler yumağı halinde idi. Nereden girmiştim bu konuları araştırmaya, fıkıh hocası olduğum halde fıkıh dersi vermeyi hiç sevmiyordum. Bu kafa karışıklığı ve bunalım beni çaresiz ümitsiz ve bitap düşürmüştü. Vereme varan türlü hastalıkların pençesine düşürmüştü… İçimdeki yangından ne çevremin ne de ailemin haberi vardı. Son zamanlarda verdiğim vaazları da bırakmıştım. Bütün akait kitaplarına tekrar tekrar dönüp baktığım zamanlarda sinirlerimin tavan yaptığı anlar yaşıyordum.

Bin bir güçlükle oluşturduğum kitaplığımı yakmak geliyordu içimden. Dört mezhep haricinde diğer mezhepleri de okumaya karar verdim. Okudum okudum okudum… Uykusuz düşünceli ve aylarca evimden dışarı çıkmayan biri olup çıkmıştım. Konu komşu benimle alay eder olmuşlardı. Perdelerimin bile sürekli kapalı olması herkesin dikkatinden kaçmıyordu. Evime kimse uğramaz olmuşlardı. Zira ne telefonlara ne de kapıya bakmıyordum. Aynı din, Aynı peygamber, Aynı kitap, Peki bu kadar çelişki neydi? Arap saçına dönmüştü her şey… En sonunda karar verdim “ Mehdi gelsin hepsini düzeltsin, kaldırsın bütün mezhepleri yıksın bütün tabuları….”. Kendi kendime aldığım bu karar beni sadece bir süreliğine oyaladı. Mehdi masalıyla avutmaya çalıştım kendimi. Hakikat idi belki de. Ancak bu kadar iyimserlik fazla değil mi? Bütün kitapları bir kenarı koyup sadece kuran okumaya başladım.
Kuranı anlama çabalarımdan sonra her şey değişmeye başlamıştı. Alim, müfessir, müçtehid dediğim putlarım sadece insandı.. Peygamberin insan olduğu gibi! Ayrılıklar taassuplar sadece yorumdu. Yorumlar hakikatle sahteyi, gerçekle doğruyu birbirine karıştırmıştı. Nasıl olduysa kuranı anlamak fikri en son aklıma gelendi. İnsanın yıllardan beri içinde biriktirdiği yanlışları doğrulatmak işi sadece kitaba ait olmalıydı.

Bu ayrımı sadece tek bir kitap yapabilirdi. İlahi emirler bizden emri bil maruf yapmamızı istiyordu. Birbirimize vahiyle kenetlenmemizi istiyordu. Kendi çabamız nisbetinde yol alabileceğimizi buyuruyordu. Her birimizin birer Mehdi olmamızı emrediyordu! Peki ne gerek vardı onca hesaplara? Falanca yüzyılda çıkacak, yok ortasında, yok ilk çeyreğinde veya bilmem kaçıncı imam olacak vs vs. tembellik dinimizin esası değil, bizler mehdi beklerken El alemin adamı birbirimize düşürdü, El alemin adamı teknolojide gelişimde süper güç olurken bizler manevi süper güçler bekledik. Kuran gibi bir hakikat varken daha ne arıyoruz? Bırakın safsataları mezhepçilik tarikatçılık oynamayın. Havada uçan Süpermenler yok dostlar. Hem onlara ihtiyaçta duymamalıyız. Ayakları yere basan iman fedailerine ihtiyacımız var… iktibasdergisi