İlhan Selçuk kitaplarıyla baş başa...

Hasan CEMAL

VAN 28.10.2012 10:19:25 0
İlhan Selçuk kitaplarıyla baş başa...
Tarih: 01.01.0001 00:00

Masamda iki kitap, ikisi de İlhan Selçuk kitabı. Biri, Kendi Heykelini Yapan Adam. Yazarı bir meslektaşım, Orhan Karaveli. Öteki, İlhan Abi. Yazarı, Miyase İlknur. Sayfalar arasında dolaşıyorum, hatıralar dipsiz bir kuyu gibi...

Masamda iki kitap. İkisi de İlhan Selçuk kitabı. Biri, Kendi Heykelini Yapan Adam.

Yazarı meslektaşım, Orhan Karaveli. Ve Galatasaraylı bir abim, ‘Renktaş’ Hasan Cemal’e içtenlikle diye imzalamış...
Öteki, İlhan Abi.
Yazarı, Miyase İlknur.
Sayfalar arasında dolaşıyorum. Fotoğraflara bakıyorum.
Özellikle fotoğraflar ne çok anıyı dipsiz kuyulardan çıkarıp önüme getiriyor.
Hafıza acımasız.
Belki de hatırlamak istemediklerini önüne getirip koyduğu için acımasız.
Ne bileyim, belki de hayatın ne çabuk geçtiğini arada bir insana duyumsattığı için öyle...
Nadir Nadi’den dinlemiştim.
Nadir Bey’le Berin Hanım yeni nişanlanmışlar. Bir gün Boğaz’da kayıkla Yeniköy’den karşıya geçiyorlar.
Beyaz pos bıyıklı ihtiyar Rum sandalcı, çiftin hayat dolu genç hallerine bakıp diyor ki:
“Hayatın kıymetini bilin, yoksa çok çabuk geçiyor.”
Bunu bana anlattıktan sonra eklemişti Başyazarımız:
“Sen de iyi bil Hasan Cemal, hayat gerçekten çabuk geçiyormuş...”
Kitapların sayfaları arasında dolaşırken, ister istemez kendi kişisel tarihimin içinde de kısa bir yürüyüşe çıkıyorum.
Biraz da duygulanıyorum.
Adım çok az geçiyor kitaplarda.
Yok gibi.
Hele fotoğrafım hiç yok.
Olabilir.
İlhan Selçuk öyledir.
1991 yılı kasım ayında Cumhuriyet vazosu kırıldıktan sonra benim adımı kendi köşesinde bir daha hiç geçirmemişti.
Bir defa tesadüfen burun buruna gelmiş, zoraki selamlaşmış, çok kısa hal hatır sormuştuk.
On bir buçuk yıl genel yayın yönetmenliği yaptığım gazetenin yıllıklarında da bir daha çıkmamıştı adım...
Hayat bazen böyledir.
İki kitap da iyi akıyor.
Elbette her ikisi de İlhan Abi’ye benim bakmış olduğum pencereden bakmıyorlar.
İlhan Selçuk benim üç kitabımda vardır. Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım, Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim ve Türkiye’nin Asker Sorunu isimli kitaplarımda.
Miyase İlknur’la Orhan Karaveli’nin İlhan Selçuk’u biraz resmi tarih gibi...
Herkes kendince çekiyor fotoğrafı. Böylece, her seferinde biraz daha netleşiyor görüntü...
İlhan Selçuk “Cumhuriyet’in Romanı”nı yazmadan gitti.
Keşke yazsaydı.
Yazabilseydi...
Hep söylerdi bir gün yazacağını.
Vakit mi bulamadı?
Yazmak mı istemedi?
Yoksa yazamadı mı?
Belki hepsinden bir parça...
Çakırkeyif olduğu zamanlarda kulağıma eğilip derdi ki:
“Cumhuriyet’in romanını yazacağımı Berin Hanım’ın, Leyla Hanım’ın yanında bilhassa çıtlatıyorum, günün birinde münasebetsiz bir şeyler yapmasınlar diye...”
Yıllar böyle geçip gidiyor.
Geçerken de, iç dünyamda bazı köşelerin, bazı çıkıntıların aşındığını, hatta bazı yerlerde yok olmaya yüz tuttuğunu gözlemliyorum.
Sözünü ettiğim, fikirsel kavgaların arka planında yatan farklı duruşlar değil.
Onlar yerli yerinde.
Burada, çok eski hukuka dayalı dostlukların geri planında yatan duygusallıklardan söz ediyorum.
İyi pazarlar!