İlahiyat Fakültesi yıkılsın, yerine türbe yapılsın!

Hakan Tuna

VAN 17.09.2013 11:39:56 0
İlahiyat Fakültesi yıkılsın, yerine türbe yapılsın!
Tarih: 01.01.0001 00:00

Ekmek Teknesi dizisinin senaristi ve Heredot Cevdet’i Hasan Kaçan’ın kulakları çınlasın. Dizinin her bölümünde mutlaka tekrarlattığı bir replik vardı Heredot’un. Ehline müracaat edelim.

Bugün, hepimiz her şeye ehil olduğumuz için, ehliyet kapısı kapandı.

Ehliyet kapısının emanetçileri, Allah’ın varettiği hiçbir zaman diliminde, o kapıdan elbette ayrılmazlar.

Kapıdan ayrılan, başka kapılar arayan bizler olduğumuz için, o kapı, artık sadece, o kapının önünde bekleyenlere açılıyor.

Mesele şudur.

Bu yazı, bir bilgiçlik retoriğiyle, bir bilen buyurganlığıyla, bir ehil bilgeliğiyle yazılmamıştır.

O kapının, o kapıların, çiğnenen, çiğnenmek istenen eşiklerini görmenin mahcubiyeti ve öfkesiyle yazılmıştır.

Yoksa, kapının sahibi de orada, emanetçileri de.

Şöyle ki, bu yazı asla, şu sorunun cevabını aramıyor. İlahiyat Fakülteleri’nde felsefe dersleri okutulmalı mı, okutulmamalı mı?

Bu yazı, şu cümlenin izini sürüyor:

Tekkeleri ve medreseleri, Cumhuriyet’in Halk Partisi yıktı.

Türbeleri yıkmaksa, Cumhuriyet’in ilahiyatçılarına kaldı.

Burada, hiçbir okurumuzun, türbe ve hurafe kavramları için kamusal alandaki ezberler üzerine te’viller getirmemizi beklememesinin verdiği güvenle şöyle devam edelim.

Prof. Dr. İsmail Kara, gündemdeki polemiğe ilişkin olarak yazılabilecek bütün cümlelerin hülasasını zaten yazdı. Bunun üstüne çıkılamaz. Kara, İlahiyat Fakülteleri için;

Müslüman Türk halkının dindarlık kodlarıyla büyük ölçüde çeliştiği için din etrafında problem alanları oluşturan, entelektüalist, modernist, yeni Selefi akıma hayli yakın, bazen Vehhabiyü’l-meşrep, yer yer Türkiye’den kopuk, Batıdan yahut Doğudan gelen rüzgârlara fütursuzca açık, oryantalistik dile katılmaya hevesli bir karakter”, tanımlamasını yaptıktan sonra, tüm tartışmalara noktayı koyuyor;

Türkiye’de İlahiyat Fakülteleri modernleşme dönemi dahil Selçuklu-Osmanlı medreseleri tecrübesiyle üst düzeyde münasebete geçmeden, bu tecrübeyi anlama, aktarma, tenkit etme ve yeniden üretme iddiası taşımadan ne ülkemizde ne İslâm dünyasında ne de uluslararası çevrelerde kendine mahsus, özgün, iddialı bir yer edinemeyecektir.”

Olay mahallinden uzaklaşmadan bir ismi daha size takdim etmek isterim.

Prof. Dr. Ali Köse. Bugün itibariyle, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı.

Yıl 2009.

Sayın Köse, Ayşe Arman’a bir röportaj veriyor. Hürriyet’te iki tam sayfa yayınlanıyor. Arman’ın yönelttiği soruya verilen cevap şöyle;

Bir ramazan günüydü. İftarda, türbelerden birine bağlandılar. Muhabir şöyle başladı sözlerine: “İstanbul’da denizciler, İstanbul Boğazı’nın 4 manevi bekçisi olduğuna inanırlarmış. Üsküdar’da Aziz Mahmut Hüdayi, Beşiktaş’ta Yahya Efendi, Beykoz’da Yûşa Hazretleri, Sarıyer’de Telli Baba...” Din psikoloji hocasıyım ama o güne kadar türbelere bu gözle hiç bakmamıştım. Doktoram Londra Üniversitesi’nden, Avrupa’daki türbeleri, oradaki ritüelleri biliyordum ama burnumun dibindeki türbeler hakkında bilgim yoktu...”

İlahiyat Fakültesi’nde profesör, aynı zamanda din psikolojisi hocası olan Sayın Köse, bu ülkenin sokaklarında 3 kez yürümüş olan bir ergenin bildiği “dünyayı”, ilk kez duyuyor.

Bilimin verdiği pozitivist özgüvenle, bu ülkenin sokağının dinle kurduğu ilişkiye o kadar “bilimsellikle” yaklaşıyor ki, türbeler için şu yorumu yapıyor:

Türbedeki zat, onlar için bir psikolog, bir Güzin abla görevi üstleniyor.

Felsefe bahsine gelince.

Klasik Yayınları tarafından neşredilen, nerdeyse tüm felsefe kitaplarının hazırlayıcısı olan İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Kaya Hoca, İslam düşüncesinin kendisinde cem olduğu kişi diyebileceğimiz İbn-i Arabi için şu değerlendirmeyi yapar:

İbn-i Arabi, Hz. Muhammed’in şahsı ile ilgisi olmayan, Kur’an ve Sünnet’te yer almayan vahdet-i vücud telakkisi ile tevhid akidesini hayli sarsmıştır.

Bu arada, bu ülkede, İslami hareket olarak tanımlanan hareketlerin bir kısmının tasavvuf düşüncesine, yani İslam düşüncesine bakışları yaklaşık olarak tam da yukarda resmedildiği gibidir.

Ezcümle, mesele şudur.

Peygamberin sünnetiyle, hadisiyle, hikmet ve marifet geleneğiyle, bu halkın kandiliyle, mevlidiyle, camisiyle, tesbihiyle, türbesiyle barışmamış bir İlahiyat eğitiminden, felsefe eğitiminden, çıka çıka ancak, Süleyman Ateş, bilemedin Abdülaziz Bayındır çıkar.

Allah muhafaza.

Twitter: hakan_tunaa