İktidarın tercihleri ve sorumluluğu

Etyen Mahçupyan

VAN 16.11.2017 09:16:10 0
  İktidarın tercihleri ve sorumluluğu
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Nesnel değerlendirmelerin açıkça ifade edilemediği, duyulduğunda yadırgandığı bir dönemden geçiyoruz. Herkes kendi dar çevresinin mahalle baskısı altında belirli bir öznelliğe zorlanıyor ya da kendi isteğiyle o yöne savruluyor. İktidar karşıtları olan biten her şeyin suçunu hükümete ve Erdoğan’a yıkma hırsı içinde. İktidarın yandaşları ise, hükümet ve Erdoğan’ın olan biten bütün yanlışlardan muaf olduğunu kanıtlama peşinde… 

***

Oysa meseleyi dış ve iç iki çember gibi tasavvur etmek ve bunları birbirinden ayırarak irdelemek gerek. Dış çember iktidarın kontrolü dışındaki olayları kapsıyor ve bunların yükünün hükümete yıkılması haksızlık. IŞİD ve PKK terörü, FETÖ kalkışması, Batı ülkelerinin Türkiye’ye mesafe alan tutumu ya da küresel ekonominin daralmasına yol açan gelişmeler bu kategoriden… Gerçi bu alanlarda Türkiye’nin hiçbir şey yapamayacağını varsaymak da gerçekçi olmayabilir, ama asıl öznenin ‘bizim dışımızda’ olduğu aşikar. Buna karşılık iç çember iktidarın eldeki imkanlar çerçevesinde yapabileceklerini ifade ediyor. Burada hükümetin ve Erdoğan’ın karşısında birçok alternatif bulunuyor ve iktidar bunlardan bazılarını ‘tercih’ ediyor. Dolayısıyla yapılacak değerlendirmeler de bu tercihler üzerinde yoğunlaşmak zorunda…

Böyle bakıldığında iktidarı her durumda suçlayanlardan çok, onu her durumda hoş gören, yaptıklarına mazeret bulanların AK Parti’ye zarar verdiğini görmekte yarar var. Terör, darbe ve dış dünyanın husumeti ya da küresel olumsuzlar önemli ayak bağları yaratsa da, hiçbir zaman Türkiye’yi seçeneksiz kılmıyor. Ayrıca orta büyüklükte ve kırılgan coğrafyadaki bir ülke olarak, Türkiye bu gibi durumlar karşısında fazlasıyla deneyimli. Nihayet dışımızdaki olgulara verdiğimiz tepkilerin de o olguların şekillenmesinde etkili olduğunu göz ardı etmemek lazım…

Velhasıl kontrolü dışındaki gelişmeler ve olaylar Türkiye’nin önündeki seçenekleri daraltabilir veya değiştirebilir, ancak nihayette hayat birbirinden farklı zihniyet ve ilkesel duruşu ima eden birçok seçenek sunmaya devam eder. Hangisinin benimsenip uygulanacağı iktidarın uhdesindedir ve söz konusu tercihin siyasi ve ahlaki sorumluluğu da doğal olarak iktidara ait olacaktır… Bugün Erdoğan’ın attığı adımların hiçbiri ABD, PKK veya FETÖ’nün isteği ya da zorlaması ile atılmıyor. Aksine bunlara karşı olduğu beyan edilerek, iktidarın özgür iradesini yansıttığı iddiasıyla ortaya konuyor.

Bu çerçeve içinde bakıldığında, iktidarın ekonomi, dış politika, Kürt meselesi, hukuk devleti, özgürlükler ve parti yönetimi açısından performansını beğenmenin giderek güçleştiği bir süreçten geçtiğimiz açık. Bu alanların her birinde hükümetin ve Erdoğan’ın önünde demokratik ve rasyonel seçenekler olmasına rağmen, tam aksi yönde olanlarda karar kılınıyor.

***

Ekonomi, dış politika ve Kürt meselesinde irrasyonel tercihler yapılıyor. Ekonomide kurumlar yıpranıyor, para politikası tıkanıyor, öngörülebilirlik kalmıyor… Dış politikada Rusya ve İran siyasetinin uzantısı haline gelinirken, Ortadoğu’daki tek ‘kaldıraç’ IKBY üzerindeki nüfuz sıfırlanıyor… Kürt meselesi ise tümüyle çatışma eksenine hapsediliyor. Diğer taraftan ilkesel konularda antidemokratik tercihler öne çıkıyor. Hukuk devleti ilkelerinden geri adım atılıyor, özgürlükler daraltılıyor, ayrıca AK Parti içinde de kurul ve kuralları öne çıkaran ortak akıldan liderin kişisel beğeni ve düşüncelerini yansıtan bir siyaset anlayışına geçiliyor.

Bunların hiçbiri Türkiye’nin yararına değil… Hiçbiri AK Parti ve muhafazakârların yararına da değil… Evet, zor koşullar altında çalışılıyor. Ama iktidar bu tercihleri, daha demokratik ve rasyonel seçenekler mevcutken, kendi iradesiyle ve bilerek yapıyor. Dolayısıyla siyasi sorumluluğunu taşımaktan kaçınabilmesi de zor gözüküyor…