İKTİDARIN DEPREM İMTİHANI…

Peki böyle bir dua ne anlam ifade ediyor?

VAN 30.07.2017 11:41:36 0
İKTİDARIN DEPREM İMTİHANI…
Tarih: 01.01.0001 00:00
 … bugünkü haliyle bilim, kainattaki yasaları (sünnetullahı) keşfedip insanlığın faydasına sunmayı değil, olup bitenleri Allah’ı karıştırmadan açıklamayı yol edinmiştir. Bu sebeple Allah’ı dikkate almayan tüm sistemlerin hizmetkarı konumuna gelmiştir. Karşı olunması gereken işin bu yönüdür.
Sinan ULU
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın adıyla,
Dünyada bir tanecik yaprağın bile Allah’tan bağımsız, O’ndan habersiz hareket edemeyeceğine inanmak Kuran’ın bir gerçeği, tevhit akidesinin de bir gereğidir.
“…Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez…” (6/En’am-59)
Kendisine irade verilen insan, tercihine konu olmayan tüm alanlarda İlahi takdire boyun eğmektedir.
İrade verilmeyen tüm varlıklar ise tamamen Allah’ın emri doğrultusunda hareket etmekte/ettirilmektedir.
O halde, küçücük yaprakların hareketi bile Allah’ın dilemesine, bilmesine bağlıyken koskoca bir yeryüzü hareketi olan deprem, O’ndan ayrı, O’na rağmen, O’ndan habersiz olabilir mi? İman ediyoruz ki o-la-maz!
Bu durumda şunu açıkça ifade edelim ki olmuş ve olacak tüm depremler Allah’tan bağımsız olan birer ‘doğa olayı’ değil, bizzat Allah’ın takdir ettiği, O’nun yarattığı ‘ilahi’ birer olaydır. Bu sebeple yeryüzü Allah’ın emrinde hareket edip nereyi, ne zaman, ne kadar sallayacağı emrini Allah’tan almaktadır.
Çünkü deprem ve benzeri diğer afetler; “tabiat ananın”  başına buyruk davranan, zaman zaman insanların canına malına kasteden “yaramaz çocuğu” değil, bizzat tabiatın sahibi olan Allah’ın dilediği kullarını uyarmak, dilediğini de helak  etmek için gönderdiği bir musibettir!
Bir musibet bin nasihatten iyidir anlayışının toplum tarafından genel kabul gördüğünü düşünürsek,  Rabbimizin muradını daha doğru anlayabiliriz. Buradan hareketle böylesi olumsuz bir hali benimseyip nasihat dinlemeyen kullarını bir de musibet yoluyla uyardığını, hayatta kalanların kendilerine gelmesi için onlara bir fırsat daha verdiğini çok net söyleyebiliriz.
Yani kısaca özetlemek gerekirse, depremi Allah yaratıyor! Oradaki can ve mal kaybının miktarını da yine Allah takdir ve tayin ediyor!
Korkutucu değil mi?
İnsanlık için biricik kılavuz ve hidayet rehberi olan kitabımız Kuran’ın bu konudaki beyanı da deprem uzmanlarını değil, iman edenleri haklı çıkarır içeriğe sahiptir;
Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar.(9/Tevbe:126)
Şimdi de buraya kadar anlatmaya çalıştığımız hakikatlerin ışığında Ege de meydana gelen, 6.5 şiddetinde olduğu söylenilen depremin ardından devlet büyüklerimizin sarf ettiği sözlere bir bakalım:
Başbakan Binali Yıldırım: “11 saniye süren deprem sonunda Allah’a şükür bir can kaybımız yok. Önemli bir yıkım da yok. Ancak depremin oluşu esnasında vatandaşların tedirginliği ve paniği nedeniyle bazı yaralanmalar var. Onlar da hastanelerde müdahalelerle hallolmuş durumda.
Şu anda değişik hastanelerde 20 kadar vatandaşımız tedavi görüyor…”
Deprem sonrası iletişim hatlarında herhangi bir kesinti olmadığını aktaran Yıldırım, Türkiye’nin bu konudaki altyapısının ne kadar gelişmiş olduğunu göstermesi bakımından bunun önemli olduğunu dile getirdi…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyib Erdoğan: “Dün geceki depremde ciddi bir hasar ortaya çıkmaması alınan tedbirlerin etkili olduğunu göstermiştir. Allah hepimizi ve tüm dünyayı bu tür afetlerden korusun” dedi.
Evet, her ikisi de depremin Allah’tan gelen bir uyarı olduğuna dikkat çekmek yerine, yeterli tedbirler alınırsa depremden pek fazla zarar görülmeyeceğini söylemekte ve hükümetlerinin bu konuda ne kadar da tedbirli olduğuna dikkat çekmektedir.
Allah’ın, insanlar korksun da hallerini düzeltsin diye yarattığı depremin ardından halkın karşına çıkıp;
-Korkmayın, rahat olun hükümetimiz gerekli çalışmaları yapmaktadır, zaten aldığımız önlemler sayesinde çok fazla etkilenmedik, paniğe gerek yok!  Şeklindeki açıklamalarla, İlahi korkuyu tatmış kalplere beşeri teselliler sunulmaktadır.
Oysa bir kerecikte olsa depremin o uğultusunu, sarsıntının verdiği o dehşeti yaşayan insanları hiçbir yetkilinin ‘açıklamaları’ rahatlatamamaktadır. Gece en küçük bir sarsıntı hisseden birinin aklına ilk gelen şey uzmanların ve yetkililerin açıklamaları değil kendisine ne olacağı sorusudur…
Allah’ın emriyle başımıza gelen bu depremde, adeta insanın depreme (daha doğrusu Allah’a) karşı aldığı tedbirler sayesinde, İlahi takdirin önüne az da olsa geçebileceğini veya zararını hafifletebileceğini ifade eden bu söylemler, güneşe tapan seküler Japonlara değil dinimiz İslam, Kitabımız Kuran diyen devlet büyüklerimize aittir! Kendilerine deprem teknolojisinde dünyanın zirvesi konumundaki Japonların dünyanın dibine gömüldüğü 2011 yılındaki Tohoku depremini  hatırlatmakta fayda görüyorum.
Temel soru şu: Deprem Allah’tan mı değil mi?
Allahtan geldiğinin kabul edildiğini düşünerek olaya bir başka açıdan bakalım.
Söz gelimi bir yetkili(!) çıkıp “Allah Ege’de bin evi yıkmayı iki yüz insanı öldürmeyi dilemişse de bizler yerinde ve zamanında aldığımız önlemler sayesinde bu rakamların önüne geçtik! deseydi söylemek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktı.
Çünkü böylesi bir ifade Allah’ın, muradını gerçekleştirme konusunda acze düştüğünü, uyanık ve işini bilir idareciler yüzünden bir türlü yeryüzünde isteğini yapamadığını söylemek olacaktı…
Ama “Dün geceki depremde ciddi bir hasar ortaya çıkmaması alınan tedbirlerin etkili olduğunu göstermiştir.” deyince buradaki sorun anlaşılmamaktadır. Oysa kastı bu olsun olmasın her ikisi de aynı manayı taşımaktadır.
Bu sözlerin peşine bir de  “Allah hepimizi ve tüm dünyayı bu tür afetlerden korusun” duası eklendiğinde millete amin(!) demekten başka ne düşüyor ki?
Peki böyle bir dua ne anlam ifade ediyor?
“Allah bizi ve tüm dünyayı depremden korusun” ne demektir?
Deprem Allah’tan bağımsız, başına buyruk hareket eden, tercih sahibi bir varlık ise bu durumda böyle bir duada bir sorun yok. Lakin böyle inanıyor olmak başlı başına koca bir sorundur!
İnancımız gereği depremi, Allah’tan bilmemiz gerektiğini kabul ettiysek, bu durumda, neden bu belanın, musibetin muhatabı olduğumuzu düşünüp, dikkatimizi buraya yoğunlaştırmalı değil miyiz?
Lakin her deprem sonrası depremi Hayy’dan değil ‘fay’dan bilen bilim adamları ekranlara çıkıyor alınacak tedbirler konusunda halkı uyarıp yöneticilere de teknik bilgiler vererek dikkatleri kendi üstlerine çekiyor. Bilime ve bilim adamlarına Allah’tan ve Allah’ın ayetlerinden daha fazla önem veren toplumlar asıl yıkımın zihinlerinde yaşandığının farkına bile varamıyor. Devlet de bu vesile ile bir kez daha deprem sigortasının önemine değiniyor vs…
Ne yani İslam bilime karşı mı? İslam tedbir almayı gereksiz mi görüyor?
Elbette hayır! Lakin bugünkü haliyle bilim, kainattaki yasaları (sünnetullahı) keşfedip insanlığın faydasına sunmayı değil, olup bitenleri Allah’ı karıştırmadan açıklamayı yol edinmiştir. Bu sebeple Allah’ı dikkate almayan tüm sistemlerin hizmetkarı konumuna gelmiştir. Karşı olunması gereken işin bu yönüdür.
Yukarıda da belirtildiği gibi deprem veya benzeri olaylar ‘uyarı içeren ilahi bir azap’ olduğundan bu azaba karşı alınabilecek hiçbir beşeri tedbir fayda sağlamayacaktır!
Yani Allah, “Kullarım binalarını sağlam yapmışlar mı bir test edeyim” diye deprem meydana getirmiyor, onları ikaz edip uyarmak ve gafletten kurtulmalarını sağlamak için yeryüzünün bir bölümünü sallıyor. Eğer Allah’ın takdiri orayı helak etmek olursa hiçbir güç ve tedbir bu takdiri değiştiremiyor. “Allah her işinde galiptir, ama insanların çoğu bunu bilmezler.” (Yusuf 21)
İnsanlar Rab’lerini dikkate alıp O’na teslim olmayı bir yaşam biçimi haline getirip bundan razı olduklarında Allah’ta onlardan razı olacak ve azabıyla değil nimetiyle muamele edecektir.
Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah size neden azap etsin! Allah şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir.(4/Nisa:147)
Gelelim tedbir meselesine. İman etmenin gereği olarak her mümin zaten yaptığı her işini bu inanca göre organize edecek dolayısıyla en iyisini, en doğrusunu yapmanın peşinde olacaktır. Hayatı din ve din dışı işler diye ikiye ayırmadığından tümüne birden Allah’ı razı etme bilinciyle yaklaşacaktır.
Devlette üstüne düşen denetlemeyi yaparak olası suistimal ve gevşeklikleri giderecek, böylece toplumun her konuda oto kontrolü sağlanmış olacaktır. Böyle bir toplumda evler depreme dayanıklı olsun diye değil “Allah razı olsun” diye en iyi şekilde yapılacaktır. Çünkü bunun hesabını vereceğinden emindir.
Parası olan herkesin müteahhit olduğu, temelinden tavanına nice rüşvete konu olan binaların yapıldığı sonra da buralardan zorunlu deprem sigortasının alındığı bu sistemde yaşayanlar İslam’ın getireceği mükemmelliği hayal etmekten bile uzak kalmış durumdadır.
Böyle bakıldığında takınılması gereken esas tavrın depreme karşı tedbir almak değil, böylesi musibetleri üzerimize çekecek düşünce ve eylemlere karşı tedbir almak olduğu ortaya çıkmaktadır.
Çünkü yaratılmış insanın binlerce tedbiri bile yaratan Allah’ın bir tane takdirini geri çevirip önlemekten acizdir!
Hal böyleyken şu veya bu afetin açtığı zararların çok yıkıcı olmamasını, alınan tedbirlere bağlayıp, bundan politik fayda ummak ateşle oynamak değildir de nedir?
Öte yandan eğer yaşanan afetler baş edilemez şiddette olur devleti de hükümeti de çaresiz bırakacak boyutlara ulaşırsa, bu durumda olay ‘mecburen’ Allah’a havale edilmekte ve çaresiz dudaklardan şu sözler dökülmektedir;
“Ne yapalım Allah’ın takdirinin önüne geçilemez. Böylesi doğal(!) afetler zaman zaman her ülkede olur. Amerika bile bunlarla baş edemiyor. Böyle bir afete insan gücünün ve teknolojisinin dayanması mümkün değil. Bu nedenle hükümetimizin gerekli tedbirleri almamakla suçlanması insafsızlıktır!..
Evet! Olayın Allah’a havale edilmesi O’ndan bilinmesi bu konudaki tek doğru yaklaşımdır. Ama bu gerçeği ilan etmek için illa çaresiz kalıp mahvolduğumuz günü mü beklemeliyiz?
Deprem basit bir doğa olayı değil ilahi bir organizasyondur. Bize düşen böyle bir azap ile uyarılışımızın sebebini ortaya koyup Rabbimize yönelerek halimizi düzeltmek değil midir?
Rahmet ve merhamet sahibi olan Rabbimiz bu tür musibetleri keyfe keder takdir etmekten münezzehtir. O halde sorgulanması gereken şey ortaya koyduğumuz ‘kulluğumuzdur’.
Dünyanın sahibi olan Allah’ı pek de dikkate almayan, O’na her alanda isyan bayrağını çekip insanlıktan çıkmış dünya insanları için  -deprem duası-  yapmayı doğru bulmadığımız gibi, aynı insanlar için camilerde toplanıp helak duası yapmayı da doğru bulmuyoruz. “Müslümanız” diyenlerin dünyaya hatırlatmaktan aciz olduğu Allah’ı ve ahireti, Allah’ın kendisi de mi hatırlatmasın istiyorsunuz?
Ne yani, insan ‘başıboş bırakıldığını’ düşünerek yaşayacak bunca nimeti verenin bir hesabı olduğunu pek hesaba katmayacak sonra da sevgi, barış, güven dolu, afetlerden uzak bir dünya isteyecek öyle mi?
Yoksa her arzu edip dilekte bulunduğu şey insanın mıdır?(53/Necm:24)
Göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır; öyle ki, kötülükte bulunanları, yaptıkları dolayısıyla cezalandırır, güzel davranışta bulunanları da daha güzeliyle ödüllendirir. (53/Necm:31)
Doğrusu, güldüren ve ağlatan O’dur(53/Necm:43)
Doğrusu, öldüren ve dirilten O’dur. (53/Necm:44)  Allah böyle buyururken;
-Deprem öldürmez bina öldürür! diyen yetkililer karşılarındaki güçten gafil olup Allah’ı hatırlamaktan özenle uzak durmaya, toplumu da uzak tutmaya devam etmektedir.
Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, O’ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse, O’nun fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. O, bağışlayandır, esirgeyendir.(10/Yunus-107)
“İnsan yeterli tedbirleri alırsa Allah’ı aciz bırakabilir” kapısına çıkan tüm ifadelerden Rabbimiz olan Allah’a sığınıyor yaptıkları binaların sağlamlığına güvenen son derece tedbirli Hicr (Semud Kavmi)  halkının akıbetini öğüt alacak olanlara hatırlatıyoruz.
Andolsun, Hicr halkı da gönderilen(elçi)leri yalanlamışlardı.
Onlara ayetlerimizi vermiştik de ondan yüz çevirmişlerdi.
Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.
Onları, sabah vaktine girdiklerinde, onları o dayanılmaz ses yakalayıverdi.
(Güvende olmak için) yaptıkları (emin evler) onlardan hiçbir zararı (azap ve helakı) savamadı. (15/Hicr:80-84)