İki şaşkın öykü

İsmailKılıçarslan

VAN 7.04.2018 10:48:18 0
 İki şaşkın öykü
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İki şaşkın öykü
Önce yekten desteğimi vereyim. Camilerde kadınların, erkeklerle adil şartlarda namaz kılabilecekleri bölümlere sahip olmalarını destekliyorum. Kadınların isterler ve dilerlerse Cuma namazlarını cemaatle kılmalarını destekliyorum. Camilerimizde hem erkeklerin hem de kadınların doğru düzgün abdest alabilecekleri her türlü düzeneğin temin edilmesi fikrini destekliyorum. Ve en nihayet, namaz kılan kadınların camilerin adil kullanımı meselesinde inisiyatif kullanıp söz almalarını, bununla ilgili toplantılar düzenlemelerini sonuna kadar destekliyorum.


Desteklemediğim ne peki? BBC’yi desteklemiyorum. Niçin? Çünkü kadınların camilerdeki ibadet haklarının adil şekilde iyileştirilmesi isteğinden “dinde reform talebi” haberi çıkartabilmek sadece bu İngiliz kafasına yakışır da ondan.

Yargım kesin: Biz Allah’ın dinini Efendimiz(sav)’den daha iyi biliyor değiliz. Peygamberimiz mescitte kadınların saf tutmalarına olanak verdi mi? Evet. Saf tutmanın bir düzenini, düzeneğini kurdu mu? Evet. Kadınlar ve erkekler aynı safta yan yana namaz kılabilirler mi? Hayır. Erkeklerin saflarının bittiği alandan itibaren kadınların saf tutmasının önünde bir engel var mıdır? Hayır. Kadınlar cemaatle Cuma namazı kılabilirler mi? Evet. Kadınların abdestlerini doğru düzgün alabilecekleri düzenekler kurmak camiyi yapanın üzerine borç mudur? Evet.

Bunca evet ve bunca hayır, bugün değil, 1400 senedir böyle. Dolayısıyla, bana sorarsanız “kadınlar camide” akımını başlatan kadınların 1400 senedir böyle olan şeyleri değiştirmeye yönelik bir talepleri yok. Talepleri, camilerde yaşadıkları/yaşayabilecekleri mağduriyetleri ortadan kaldırmak… Yüzyıllar içerisinde birikmiş kültürün “din dili” haline gelmesinin oluşturduğu kimi garabetlere dikkat çekmek. En azından ben bunun böyle olduğunu düşünme yanlısıyım.

Fakat BBC öyle düşünmüyor işte. BBC’ye göre kadınların bu talebi aslında “erkeklerle yan yana namaz kılabilme” meselesinin bir parçası. Bunu da üniversite talebesi Eslem’in sözlerine dayandırıyor. Çünkü Eslem, “tamam biz şimdi beraber çalışabiliyoruz, beraber okuyabiliyoruz fakat camiye geldiğimizde direkt arka safta kalıyoruz” diyor.

Camide namaz kılan bir dindar kadın olarak Eslem’in, “erkeklerle aynı safta namaz kılmaması gerektiğini” biliyor olması gerekir. Bilmiyorsa ona namazın farz olduğundan da pek emin değilim aslında.

Eslem sadece modern hayatın içinde bulunan dindar bireyin sıkıştığı yere modern hayatın ürettiği diskurla çözüm aramaya çalışan bir şaşkın. Yani hepimiz kadar şaşkın bu anlamda. Bu şaşkınlığı da BBC’ye “dinde reform” tadında haber olmasını sağlıyor, hepsi bu.

Eslem’in bu şaşkınlığı da, BBC’nin bu haber dili de gerçeği ortadan kaldırmıyor fakat. Kadın dindarlığına “ikinci sınıf dindarlık muamelesi” yapmaya kimsenin hakkı da, haddi de yoktur. Dini mükellefiyetler konusunda kadın ile erkeğin arasında adil bir eşitlik vardır. Bu adil eşitliği erkekler yahut kadınlar lehine bozmaya çabalayan her kim olursa olsun iyi niyetinden şüphe etmek gerekir.

Şaşkınlık demişken, bir başka “şaşkın”ı da anmak isterim burada. Oyuncu Füsun Demirel’i hatırlarsınız. İyi oyuncudur. Hatta oldukça iyi oyuncudur.

Gezi’nin ve beyaz Türklerin HDP manevrasının gazına gelip “bir gerillanın annesini oynamak” istiyorum demişti Füsun hanım bundan 4 yıl önce.

Geçtiğimiz günlerde bir mesaj yayınlayıp “kimse bana iş vermiyor, yürekli yapımcı, yönetmen kalmadı, ben hiç iyi değilim” şeklinde ağlarken gördük Füsun Demirel’i. Ardından verdiği bir söyleşide de “terörden yana olmam asla mümkün değildir, işimi de itibarımı da geri istiyorum” dedi.

Belki bazılarınız bana kızacak ama ben Füsun Demirel’in terörden yana biri olacağına ihtimal vermiyorum. O da sadece “hem karnım doysun hem pastam dursun” diyen sıradan bir şaşkın. Evvelden adına sanatçı dediğimiz insan teki çıkıp zart zurt konuşur, saçma sapan hareketler yapar; kültürel iktidarın verili dili de o zart zurta, o saçma sapanlığa rağmen sanatçı dediğimiz insanın imajını yönetirdi.

Fakat artık hem Türkiye’de verili kültürel iktidar dili günden güne zayıflıyor ve başka bir dengeye oturuyor hem de sosyal medya devrindeyiz. “Gerilla annesini oynamak istiyorum” demiş bir oyuncuyu cesaretini toplayıp da deli gibi reyting yarışı yapmak zorunda olan dizisine koymaz hiçbir yapımcı, koyamaz. Dizinin yayınlandığı akşam atılacak elli bin olumsuz gönderinin yükünü hiçbir yapımcı taşımaz, taşıyamaz.

Toplumun genel hassasiyetlerini, ortalama algısını, belirgin duyarlılıklarını “yok hükmünde sayma” devri sanırım gerilerde bir yerlerde kaldı. O yüzden Füsun Demirel’e ve onun bu şaşkınlığına bir cümle hediye etmek isterim: “Kırk çiğne bir yut, doksan dokuz düşün bir konuş.”