İÇ SAVAŞIN İDEOLOJİK MALİYETİ

Akif EMRE

VAN 24.11.2015 11:18:13 0
İÇ SAVAŞIN İDEOLOJİK MALİYETİ
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Son haftalarda Suriye konusu Türkiye’de yeni bir boyut kazandı. Daha doğrusu Türkiye’de topyekûn muhalifler yerine Türkmenleri öne çıkaran bir dil medyada dolaşıma girdi. Bayır-Bucak Türkmenlerine karşı Esad güçlerinin yaptığı saldırıyı, muhalif cepheye bir saldırı olmaktan çok Türkmen kimliği öne çıkarılarak yansıtıldı. Belli ki kamuoyunda bir hassasiyet üzerinde yeni bir strateji geliştiriliyor.
Suriye’deki savaş gittikçe daha karmaşık, daha kanlı bir durum almaya başladı. Muhtemelen tarafların masaya oturmadan önce son kozlarını oynayarak, pazarlığa avantajlı başlama çabaları. Stratejik hesaplar uğruna bir halkın varlığı ile kumar oynanıyor.Suriye’de devam eden iç savaş ya da vekalet savaşında başından beri olmamasını temenni ettiğim şey çok erken dönem gerçekleşti: Savaşın sekter mahiyet kazanmaması… Başka bir ifadeyle, bölge ülkelerinin sekter unsurları öne çıkaran bir stratejiye sarılmamaları… Suud ve körfez ülkeleri askeri, lojistik ve finansal desteklerinin yanı sıra doğrudan askeri müdahale görüntüsü vermediler. Ancak özellikle Suud’un başından beri kışkırtıcı sekter dili karşı cephenin sekter müdahalesine adeta gerekçe oldu. Türkiye’nin insani yardım yanında siyasi desteği ile muhaliflerin yanında olması hem örtülü destek kuşkusunu üzerinde topladı hem de Suud’un sekter cephesinde görüntü vermesine neden oldu.
Diğer tarafta İran’ın adeta varlık yokluk mücadelesine dönüştürdüğü Suriye iç savaşında Hizbullah üzerinden doğrudan sahaya inmesi çatışmayı iyice mezhep eksenine sabitledi. Türkiye ve İran gibi iki bölgesel gücün bir iç savaşta sekter amaçlarla karşı karşıya gelmesi iki ülkenin geleneksel rekabetini aşan bölgesel felakete yol açacaktır. Bu uyarıyı zaman zaman dile getirdik.
Rusya’nın devreye girmesiyle artık üstü örtük değil, açık bir soğuk savaş denklemi oluştu. Bu durumun Paris saldırılarıyla oluşan havayı eklediğimizde hem Esad’ın hem de muhaliflerin neyi ve kimi savunduklarını aşan küresel rekabetin bir argümanı olarak yeni bir dengeye doğru evriliyor.
Son haftalarda Suriye konusu Türkiye’de yeni bir boyut kazandı. Daha doğrusu Türkiye’de topyekûn muhalifler yerine Türkmenleri öne çıkaran bir dil medyada dolaşıma girdi. Bayır-Bucak Türkmenlerine karşı Esad güçlerinin yaptığı saldırıyı, muhalif cepheye bir saldırı olmaktan çok Türkmen kimliği öne çıkarılarak yansıtıldı. Belli ki kamuoyunda bir hassasiyet üzerinde yeni bir strateji geliştiriliyor.
Bu Türkmen algısı üzerinden yürütülen söylemi ABD destekli güvenli bölge operasyonu ile beraber düşünmekte yarar var.
Tüm bunlar devletler oyunun bir parçası ve bu kadar uzun süren bir iç savaşta her tür devlet oyunu sergilenir. Ne yazık ki Müslümanlık iddiasındaki tüm tarafların siyasal ve stratejik hesaplarını her şeyin üstünde tuttuklarına tanık olduk.
Suriye’de savaş devam devam ederken Türkiye sosyolojisine, siyasetine çok derin izler bırakacak sonuçlara gebe gelişmeler yaşandı, yaşanmaya devam ediyor. Türkmen dağındaki gelişmeler bedelini ödemeye başladığımız gelişmeler açından da yeni bir durumu işaret ediyor.
Suriye’de taraflar, stratejik dengeler, siyasal sonuçlar gibi analizler bir kenara, bunun Türkiye’deki karşılığı pek konuşulmuyor. Suriye’nin Türkiye’ye bedeli olarak muhalefetin IŞİD üzerinden okunması, üzerinde durulması gereken ama eksik, tek yanlı bir yaklaşımla malul durumda.
Suriye’de Baas karşıtı muhalefetin silahlı mücadeleye başlaması, daha doğrusu iç savaşa dönüşmesi ile Türkiye’den muhaliflere destek olmaya gidenler özellikle öne çıkarıldı. Zamanla muhalefet içinde IŞİD’in önemli bir ağırlık kazanması aynı zamanda muhalifleri de vurmaya başlaması Suriye’deki hareket algısı IŞİD’le özdeşleşti… IŞİD’in Türkiye içinde kitlesel katliamlara başlaması bu sürecin korkulan sonucundan başka bir şey değildi. Örgütün Suriye’de sıkıştıkça, kendine engel gördüğü her hedefi imha etmek için hiç bir ölçü, kayıt tanımayacağı, terör yöntemlerinden açıkça belliydi.
Suriye’deki iç savaşın Türkiye’ye yansıması sadece IŞİD saflarında savaşmaya gidenlerle sınırlı değildi elbette. IŞİD gölgesinde kalan ancak henüz esamesi tam fark edilmeyen başka oluşumlar da var. Muhalefet karşısında Baas rejimini destekleyen sekter örgütlenmeler zaman zaman basında yer aldı. Üstelik bombalı eylem yapmalarına rağmen yeterince üzerinde durulmadı. Sekter kimliğini öne çıkaran bu sol yapılanmaların illegal örgütsel uzantıları için tam bir savaş deneyim sahası oldu.
Diğer tarafta sol -sosyalist yapılanmalar daha çok Kürtçü gruplarla dayanışma içinde sahada deneyim kazanma imkanı elde etti. Özellikle Rojava romantizminin getirdiği söylemin meşruiyeti içinde silahlı mücadeleye katılanların toplumsal maliyeti üzerinde kimse durmadı.
Genelde IŞİD’e karşı özelde ise yine Suriye üzerinde siyasal Kürtçü hareketlerin Türkiye’den eleman devşirmesi adeta yasal, zorunlu bir sorumluluk sunumuyla sorgulanmadı. Muhtemelen en geniş silahlı katılımlardan biri Suriye’deki seküler Kürt oluşumuna yapılan insan desteği idi.
Tüm bu bildik hikâyelere ilave olarak Türkmen Dağı üzerinden Türkçü kanalların da harekete geçtiğine dair emareler var. Çok örgütlü olmasa da Türk milliyetçiliğinin hiyerarşiden bağımsız savaşmaya gittiği biliniyordu. Kürt/çü hareketler ve muhaliflere olan katılım yanında etkinliği fazla olmasa da Türk milliyetçileri adına cepheye gidişlerin başlaması yeni bir durumdur.
İç savaşın ekonomik ve siyasal maliyetinin yanı sıra uzun vadede ortaya çıkması muhtemel yaralayıcı etkilerinin dökümü yapıldığında ortaya ürkütücü bir tablo çıkıyor. Bir yanda Neo-ittiahtçı heyecanla Suriye’de devrime gidenler, diğer tarafta sosyalist ütopyasını gerçekleştirmek için silaha sarılanlar… Zaten yeterince zemini olan silahlı Kürtçü hareketin yeni sahalar kazanması ve farklı ideolojik kesimlere ulaşması son dönemde mümkün oldu. Üstelik geçmişi son derece şaibeli sekter sol illegalitenin açıktan savaşa müdahil olması yarayı derinleştiriyor.
Türkiye’de var olan ideolojik grupların ütopyalarını gerçek kılma, silahlı deneyim kazanma alanına dönüşen Suriye iç savaşının uzamadan, daha fazla kan akmadan sona ermesinin temenniden ibaret kalmamasını umuyoruz. Ancak Türkiye’yi yönetenlerin iç savaşın siyasal ve toplumsal maliyeti üzerinde düşünmeleri gerekir.
Yenişafak/Akif EMRE