Hışmımızı belirtelim; ama, savaş bundan ibaret değildir!

Selahaddin E. ÇAKIRGİL

VAN 9.12.2017 08:47:16 0
Hışmımızı belirtelim; ama, savaş bundan ibaret değildir!
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Hışımlıyız, hışımlanmalıyız da elbette..  Hışım ve nefret, düşmanlığın en içten gelenidir. Haklılığımıza inanmazsak, düşmanlığımız nasıl ortaya koyarız? 

Üstelik de, arzın, yerkürenin ‘Kudüs /El’Quds/ Beyt-ul’Muqaddes / Beyt-ul’Maqdis, Uruşalim, Jerusalem’ gibi isimlerle anılan noktasının kudsiyeti, özü itibariyle vahy-i ilâhîkaynaklı önceki dinlerin müntesipleri için olduğundan daha az olmayan bir şekilde biz Müslümanlar için de şeksiz-şüphesiz bir  inanç konusudur ve bu arz parçası üzerindekigasb, uluslararası entrikalarla kesinleştirilmeye ve uluslararası hukukî statüsüdeğiştirilmeyeçalışılmaktadır.

***

Kudüs, Kur’an-ı Mubîn’de İsrâ Sûresi’nde beyan edildiği şekliyle, ‘Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu bir gece Mescid-i Haraam'dan çevresini bereketlendirdiğimiz  Mescid-i Aqsâ’ya götüren Allah’ın şânı yücedir..’meâlindeki birinci âyette anlatılan yolculuğun fizik âlemdeki bir köprübaşıdır. Ondan sonrası Sidre-i Müntehâ’dır ki, bu yolculuğun mahiyeti ve nasıl olduğu üzerine yığınla tefsirler yapılsa da, biz o tefsirler olmadan da küllî olarak inanırız.

Hani, müşrikler geldiler ve Hz. Ebu Bekr’e, ‘Sizin Muhammed şimdi de Mescid-i Aqsâ’ya gidip geldiğinden ve Mî’rac’dan sözediyor, ne dersin?’ dediklerinde, Hz. Ebubekr, ‘Kimden duydunuz?’ diyerek haberin kaynağını sordu.

-Kendisinden..

-O söylediyse doğrudur.

Bu bir kalbî tasdik ve inanç meselesidir, ne zorla kabul ettirilebilir, ne redd..

Ve, hadis-i nebevî  ‘rivayet’lerinden ulaştığına göre, Hz. Peygamber (S), yeryüzünde ‘kutlu mekân’ olarak ziyaret edilebilecek 3 mescid’den haber vermektedir:  ‘Mekke’deki Mescid-i Haraam, Medine’deki Mescid-un’Nebî ve Kudüs’deki Mescid-i Aqsâ..’

Merkezinde Kâbe’nin bulunduğu bütün bir yeryüzü..  ‘El Garb’u lenâ ve’ş-Şarq’u lenâ.. El’Quds-i lenâ../Garb da bizimdir, Şarq da, Kudüs de..’  Çünkü bütün âlemler Rabbimizindir.

(Kudüs, Müslümanlarca Hz. Ömer zamanında fethedildiğine göre, üstelik de, ‘Hz. Peygamber (S) henüz Mekke’de, yani ilahî mesajı henüz Mekke dışına ulaşamamışken, Kudüs’de ne mescidi?’ denilebilir. Büyük ihtimalle, bu mekân, Hz. Süleyman’ın mâbediolmalı.. Çünkü bütün ilahî peygamberler de Allah’a secde ederlerdi. Mescîd de secde edilen mekândemek olduğuna göre..)

***

İmdi.. Bu üç kutlu mekân’ın ilk ikisi de nâ-ehil ellerde.. Kudüs ise, elimizden yeni çıkıyor değil.. Çoktaaan, 1917’de, yani 100 yıl önce Müslümanların elinden çıkıp, Birinci Dünya Savaşı’nın son yılında İngilizlerin eline geçmiş; 1948’de İsrail rejimi yeni kurdurulduğunda  bu şehrin yarısı, 1967’de de tamamı elden çıkmış ve bu kaybediş yüzünden, bu bir asır boyunca ne münacat ve dualar edilmiş, ulemâ tarafından ne fetvâlar verilmiş, vaaz hocaları ve siyasetçilerce ne ateşli sözler dillendirilmişti.

Netice?

‘Âğlamak fayda verseydi, babam (mezarından)kalkardı..’diyordu Mehmed Âkif ya, işte öyle..

***

Şimdi de, hemen bütün Müslüman coğrafyalarında yüz milyonlar Amerikan emperyalizmine ve onun başkanı Trump ile İsrail rejimine hışımlarını dile getiriyorlar ve doğru da yapıyorlar. Ama, nefret ve hışmımızın korunması ve sürdürülmesi için gerekli olan bu gösteriler, meseleyi halledecek gibi bir ümide kapılma duygusunu veriyorsa, bu o zaman boş bir hayal ve masaldan ibaret kalır.Gösteriler veya Müslüman ülkelerin tepesinde bulunan kadroların toplantıları bizi fazla ümidlendirmesin, yılgınlığa da sürüklemesin..

Çünkü, Müslüman  halkların başındaki rejimlerin tepe noktasında oturtulmuş olan yönetici kişi veya kadroların çok büyük bir kısmı şeytanî güçlere teslim bayrağı çekmişlerdir.

Daha geçenlerde Mekke’de, Kâbe İmamı olarak anılan ve ‘kapıkulu’ bile değil, ‘şeytankulu’ bir hoca, ‘İsrail’e karşı savaşmak haramdır..’ fetvâsını vermemiş miydi? 

Şair Nizâr Qabbanîise, İnsanımızı konumsuz kılmak için/ Vilâyetlerin anahtarlarını verdiler ve kral diye oturttular kabilelerin başına.. / İleri gelenlerimiz ecnebîlerin bulaşıklarını yıkar oldular, ey Salâhaddin!’diyordu bir yakınmasındaki çarpıcı mısralarıyla..