Helal Av Ve Avlanma -2

Diyanet İşleri Başkanlığının İlmihalinden derlediğimiz Helal av ve Avlanma İKİNCİ BÖLÜMÜ

VAN 24.03.2015 10:16:29 0
Helal Av Ve Avlanma -2
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Avın Belirli Nitelikleri Taşıması Gerektiğine Dair Bazı Hükümler

Şartları Kur’ân-ı Kerîm’de, özellikle de Peygamber Efendimizin (S.A.V.) sünnetinde Müslüman’ın yararlanabileceği avın belirli nitelikleri taşıması gerektiğine dair bazı hükümler yer almıştır. Avlama konusunun etlerinin yenmesi helâl yahut haram sayılan hayvanlara ve etlerinin yenmesi helâl olanların boğazlanma usulüne ilişkin hükümlerle sıkı bir ilişkisi bulunduğundan, İslâm bilginleri bu hükümleri birlikte göz önüne almışlar, bunların ışığında Müslüman’ın yararlanabileceği ve özellikle etini yiyebileceği av konusunda aranacak şartları belirlemeye çalışmışlardır. Fakihler bu şartlardan bazılarında fikir birliği etmişler, bazılarında ise delil farklılığı sebebiyle farklı sonuçlara ulaşmışlardır. Avlama yoluyla elde edilen bir hayvanın etini yemenin helâl olması için bazı şartlar vardır. Bunları üç grupta toplamak mümkündür:

Avcı ve avlama şekli ile ilgili şartlar

Av yapan kişinin, dinen hayvan kesimine ehil olması gerekir. Bu sebeple, temyiz gücüne sahip Müslüman bir kişinin yaptığı av bütün İslâm bilginlerine göre helâldir. Akıl hastası ve gayri mümeyyiz küçük gibi temyiz gücünden yoksun olan kişilerin avladığı hayvanın eti Mâlikî ve Hanbelî mezhebine göre helâl değildir. Hanefî mezhebinde de temyiz gücü esas olmakla birlikte, besmeleyi bilen ve av fiiline yönelen gayri mümeyyiz küçüğün, akıl hastasının ve sarhoşun avladığı hayvan yenebilir. Şâfiîler’e göre ise avlayanın temyiz gücüne sahip olması şart değildir. Ehl-i kitabın avladıkları yenir. Buna karşılık putperestlerin ve mürtedlerin (İslâm dininden çıkanlar) avladığı hayvanın yenmesi câiz değildir. Avladığı yenmeyen kişilerle avlanma ehliyetine sahip kişilerin ortaklaşa avladıkları avın da eti yenmez.

 

AVCININ ava niyet etmiş veya avın üzerine avcı hayvanın salınmış olması gerekir. Bu şart gerçekleşmemişse, meselâ avlanması câiz bir hayvan deneme atışı veya gelişigüzel yapılan atış ile vurulmuş ise veyahut av köpeği kendi başına avın üzerine gidip onu öldürmüşse, bu av helâl olmaz. Fakat avcı hayvan kendi başına avın üzerine gider, avcı da hemen Allah’ın ismini anar ve onu ava doğru kışkırtırsa Hanefî ve Hanbelî mezhebine göre bu helâldir. Bu durumda avcı hayvan takdiren sahibi tarafından salınmış sayılır. Mâlikî ve Şâfiîler’de -sahih bulunan görüşe göre- böyle bir avın yenmesi helâl değildir. Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhebi eserlerinde, bu şart avcının avı görmüş, yerini belirlemiş olması şeklinde detaylandırılmıştır.

 

AVLANANIN silâhını kullanırken veya avcı hayvanı salarken Allah’ın ismini anması gerekir ve bile bile bunu terk etmemesi gerekir. İslâm bilginleri av esnasında Allah’ın (C.C.) ismini anmanın dinî bir görev olduğunu kabul etmekle birlikte, bu görevin bağlayıcılık derecesi konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazı hadis bilginleri ve müçtehitler avcının her hâlükârda besmele çekmesini şart görmüş, ister kasten ister unutarak besmele çekilmemişse o avı yemeyi helâl saymamıştır. Fakihlerin büyük çoğunluğuna göre avcının besmeleyi unutmasının, tıpkı hayvanın kesim işleminde olduğu gibi, mahzuru yoktur. Besmele çekmeyi unutan avcı, hükmen besmele çekmiş sayılır. Avlanma esnasında besmeleyi kasten terk eden kimseye gelince, Hanefîlere göre, “Allah’ın ismi anılmadan kesileni yemeyiniz” (el-En‘âm 6/12) mealindeki âyetin kapsamı gereği, kasten besmeleyi terk edenin avladığı hayvanın eti yenmez. Mâlikî mezhebinde yaygın olan ve muteber sayılan görüş de budur. Yine Ahmed b. Hanbel’den nakledilen ikinci bir görüş bu yöndedir. Şâfiîler bu âyeti “Allah’tan başkası adına kesilen” şeklinde yorumlayarak ve konu ile ilgili hadislere dayanarak besmelenin kasten terkedilmesi durumunda da avlanan avın yenebileceğini ileri sürerler. Hayvanların kesiminde olduğu gibi avlanma konusunda da Şâfiî mezhebinin bu görüşünün getirdiği kolaylıktan yararlanılabilir.

 

AVCI silâhını attıktan veya avcı hayvanı av üzerine saldıktan sonra ve yaralanan avı elde etme esnasında başka bir işle uğraşmaması gerekir. Avlanma esnasında avcının yapması gereken, vurulan avı kovalamak ve yakalamaktır. Zira yaralanan ava hayatiyeti sona ermeden yetiştiğinde dinî usulüne göre onu boğazlaması şarttır. Bu işte ihmalkâr davranır da av tabii seyrinde ölürse bu avın eti yenmez.

 

KARA hayvanı avlayan kişinin o esnada hac ve umre için ihrama girmiş durumda olmaması gereklidir. Kur’an’da, “İhramda bulunduğunuz sürece kara avı haram kılındı” (el-Mâide 5/96) buyurularak ihramlının kara avcılığı yasaklanmıştır. Ancak, ihramlı olan birisinin avlanması halinde, avladığı avın hükmü hususunda fakihler ihtilâf etmişlerdir. Ebû Hanîfe, Şâfiî ve Ebû Sevr bu avı, ihramda olmayanın yemesini câiz görmüş, İmam Mâlik ise bu avı meyte (murdar) kabul ettiğinden yenmesini helâl saymamıştır. Deniz avcılığına gelince, “Hem size hem de yolculara fayda olmak üzere (yararlanmanız için) deniz avı yapmak ve onu yemek size helâl kılındı” (elMâide 5/96) anlamındaki âyetin açık ifadesi gereği, ihramlı halde iken deniz hayvanlarını avlamak yasak değildir.

 

 

Dünya İslam Birliği Uluslararası Helal Konseyi Genel Sekreteri el-Ayed:

“Helal gıdaya çok talep var”

El-AYED, yaptığı açıklamada, merkezi Mekke’de bulunan Dünya İslam Birliği’ne bağlı çalıştıklarını, İslam ülkelerine gönderilen gıda ve ilaçları kontrol edip, belge verdiklerini söyledi. Helal gıdanın dünya genelinin yüzde 20’sini oluşturduğuna dikkati çeken el-Ayed, “Bunların mali kıymeti 1 trilyon doların üzerinde. 10 yıl sonra bu rakam daha da artarak 30 trilyon dolara yükselecek. Onun için helal gıdayla Müslüman devletlerin bazıları yakından ilgileniyor” diye konuştu. Özellikle Suudi Arabistan, Malezya, Endonezya ve Türkiye gibi Müslüman devletlerin helal gıda sertifikasıyla ilgilendiğini ifade eden el-Ayed, Suudi Arabistan’ın devlet politikası olarak ilgilendiğini, helal olmayan gıdaların ülkeye sokulmadığını anlattı. Türkiye’nin de bu konuda çalışmaları bulunduğuna değinen el-Ayed, Türkiye’de de bir kuruluşun verdiği sertifikalara itimat ettiklerini, bu gıdaların Suudi Arabistan’a girebildiği bilgisini paylaştı.

 

“Helal gıda sertifikasında devlet kontrolü şart”

Helal gıda konusunda Müslüman devletlerin öncelikli olarak yardımlaşması gerektiğini vurgulayan el-Ayed, “Bu konuda Müslümanlar maalesef çok geç kaldı. Mutlaka aralarında yardımlaşma olması gerekiyor. Helal gıda üreten şirketlere devletlerin kanun koyması gerekiyor, onlara vasıf vermesi gerekiyor. Devlet gücüyle kontrol edilmesi gerekiyor. Helal gıdanın kontrolünde ve sertifikasının verilmesinde devlet kontrolü şart. İslam ülkelerine ihraç edilen ürünlerin mutlaka kontrolü gerekiyor ve bunun kanunla olması gerekiyor” görüşünü savundu. Üniversitelerde sempozyumlarla helal gıda konusunda farkındalık oluşturulması ve hükümetlerin buna katkıda bulunması gerektiğini anlatan el-Ayed, “Helal gıda, devletlerin değil, Müslümanların sorunu. Bu konuda kendi aralarında yardımlaşmaları gerekiyor. Bu konuda hassasiyet belirlemesi gerekiyor” ifadesini kullandı.Jelatinin helal olup olmadığı konusunda da görüşlerini açıklayan el-Ayed, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu konuda çok araştırma var. Gıdaların dışına sarılan şeylerle ilgili çok araştırma var. Önemli olan buna haram bulaştı mı, bulaşmadı mı? Helal gıda sertifikası veren kuruluşun bunu kontrol etmesi gerekiyor. Üreticinin de burada dikkat etmesi, uyması gereken kurallar var. Gıdanın dışına sardığımız maddeye haram bulaşıp bulaşmaması önemli. Yoksa her gıdanın dışına sarılan madde haram olmayabilir, haram da olabilir, mutlaka buna bakılması gerekiyor. Mesela balık denizden çıkıyor, helal gıda ama haramla irtibatı varsa o artık haram olabilir. Şirketlerden de rica ediyorum, helal gıdayla ilgilensinler ve üretsinler, bu konuda maddi çıkarları olacaktır çünkü helal gıdaya çok talep var” dedi.