“HDP’YE KIRGIN, AKP’YE KIZGIN”

Net olan bir şey var: Görüşme romantizmi bitti. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

VAN 13.09.2015 11:38:43 0
“HDP’YE KIRGIN, AKP’YE KIZGIN”
Tarih: 01.01.0001 00:00
El-cezire/ Ayşe Karabat

Bu bölgede yaşayanları yakından ilgilendiren kavramlar var; savaş, düşük yoğunluklu savaş, çatışma, çatışmasızlık, eylemsizlik, ateşkes, geri çekilme, silah bırakma.

Şu andaki durumun tarifi Diyarbakır’nın nabzını tutabilen kişilere göre çatışma. Nereye doğru gideceğini kuvvetli bir biçimde tahmin edebilen yoktu geçen hafta ama artık gittikçe tırmanacağını düşenenler çoğunlukta.

Dağlıca saldırısından önce durum tespiti yapan Kürt  siyasetinde görev almış biri ‘karşılıklı gözdağı, karşılıklı birbirini test etme’ tanımı kullanmıştı. PKK’nın bütün unsurlarını henüz kullanmadığını.

Kürt milliyetçisi olmakla birlikte HDP çizgisinde olmayan biri de şu tespiti yapmıştı:

“Belki PKK bütün gücüyle yüklenmeyi tercih edebilirdi.Ama şimdilik bunu yapmıyorlar. Belki başka hesapları olduğundan. Ama PKK içinde de görüş ayrılıkları var. Bir kısmı meselenin tırmandırılmasına karşı. Ayrıca 7-8 Ekim olayları da gösterdi ki, eski Hizbullah kadrolarının da silahlı gücü var. Onlar da çatışmaya hazır ve PKK’ya ‘sabrımız kalmadı’ mesajını net bir biçimde verdiler.”

Dağlıca saldırısından sonra, karşılıklı gözdağı tesbiti yapan kişi, test döneminin artık geçildiğini söyledi.

PKK içindeki görüş ayrılıklarına dikkat çeken kişi de, ‘özerkilk ilanlarında istediğini bulamayan’ PKK’nın, şehir kadrolarına ‘arkanızdayız’ mesajı verdiğini.

Eski bir bölge milletvekili, devletin de henüz bütün gücüyle yüklenmediğine işaret etmişti geçen hafta:

“Devlet bütün gücüyle yüklenmiyor. Bunun da iki göstergesi var. Birincisi dikkat edin, ölen güvenlik güçlerinin önemli bir kısmı devletin yaptığı operasyonlarda değil, PKK’nın saldırılarında ölüyor, yol kontrolü yapan polisler gibi. Bu devletin gücünü sınırlı bir biçimde kullandığına işaret ediyor. Büyük operasyonlar yapılsa, her iki tarafatan da ölen çok olur. Tutuklamalar, PKK’nın şehir yapılanmalarına yönelik değil, kitlesel olmaktan çok özerklik ilan edenlere yönelik gözdağı tutuklamaları.’

Aynı kişiyle Dağlıca saldırısından sonra tekrar konuştum. “Savaşın dozunu PKK ayarlıyor” dedi ve ekledi:

“Bunun devletin tutumunda da bir kırılma yaratacağı kesin. Şehir içi operasyonlar da artacaktır, kırsaldaki etkin operasyonlar da. Ben seçimler yaklaştığı için, çatışmaların fiili olarak dozunun düşebileceğini düşünmüştüm ama bunun böyle olmayacağını görüyorum.”

Konuştuğum kişilere göre çatışmaların nereye doğru evrileceği, şiddetlenip şiddetlenmeyeceği ya da kesilip kesilmeyeceği uluslararası etkilerin yanı sıra seçimlere de bağlı.


“Görüşme romantizmi bitti”

İyimser yaklaşanlar, çatışmaların seçimlere kadar ya da seçimlerden sonra oluşacak hükümetin tavrına bağlı olarak bitebileceğini, kötümser olanlarsa şiddetlenerek uzayabileceğini düşünüyordu.

İyimserle göre, içinde bulunulan durumdan bir izleme komitesi kurularak da çıkılabilirdi:

“Atılacak adımlar ve bu adımların hangi takvimle atılacağı net bir biçimde ortaya konur. Bunları izlemek için bir komite kurulur. Ama bu akil insanlar heyeti gibi olmamalı. Onların bir kısmı şimdi milletvekili. Demek ki başka hesaplar oldu. En iyisi, yabancı bir izleme heyeti. PKK, sorunu uluslararası bir hale getirerek yabancı izleme komitesi için  bastırıyor.”

Dağlıca saldırısından sonra iyimserlerle tekrar konuştum. Artık o kadar iyimser değiller. İzleme komitesini hâlâ bir çıkış olarak görüyorlar ama yakın bir dönemde oluşmayacağını, şiddetin iyice tırmanacağını düşünüyorlar.

Kötümserler de meselenin uluslararası boyutuna dikkat çekiyorlar ama onların öngörüsü, şimdiki durumun önce düşük yoğunluklu savaşa, sonra da savaşa dönüşme olasılığı.

Kürt siyasetinde etkin görevlerde bulunmuş kişi  durumu şöyle özetledi:

“Net olan bir şey var:Görüşme romantizmi bitti. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. ”


Seçimlere kadar

PKK’nın, şimdilik durumdan memnun olmayan halkı, eğer devlet görevlileri de hata yaparsa zamanla kendi yanına çekme hesabı yaptığından şüphelenenler var:

“Diyelim ki, bir mahallenin içine PKK, güvenlik güçlerini çekti. Orada çatışma çıktı. Bir sivil öldü. Sivillerin arasında çatıştığı için halk PKK’yı suçlayabilir. Ama ölen bir kişiye karşılık PKK elli yandaş kazanır. Şunu da aklınızdan çıkarmayın, devletin güvenlik güçlerinden biri öldürülünce, bu hükümete ne kaybettiriyor?  En az elli oy.”



Seçmeninin bir kısmı HDP’ye kırgın

Konuştuğum kişilere göre, 1 Kasım seçimlerinde bölgede 7 Haziran seçimlerinden çok farklı bir sonuç çıkması sürpriz olur. Ama bu 7 Haziran seçimlerindeki siyasi atmosferin değişmediği anlamına da gelmiyor. HDP’nin bölgede alacağı oy ne olur? Bu soruyu sorduğum kişilerin bazılarına göre, bölge seçmeninin bir kısmı HDP’ye kırgın.

Bunun çeşitli nedenleri var:

“Seçmeninin önemli bir bölümü HDP siyasal olarak güçlensin istemişti. Şiddet değil siyaset konuşsun istemişti. Bu, şeçmenin şiddetten HDP’yi sorumlu tuttuğu anlamına gelmiyor ama yaşadığı hayal kırıklığını HDP’ye yansıtıyor ister istemez.”

Eski milletvekili şöyle özetledi durumu:

“Seçmeni HDP’ye kırgın olabilir ama bu fatura kesme boyutuna gelmez.”


Seçmen AKP’ye kızgın

Bazılarına göre, kendi seçmeninin bir kısmı HDP’ye kırgın olabilir ama genel olarak bölgede yaşayanlar AKP’ye de kızgın:

“AK Parti’nin 7 Haziran’da milliyetçi oylara oynayan söylemleri, Dolmabahçe’de masanın devrilmesi, bunun samimiyetsizlik şüpheleri uyandırması, AKP içinde gerçekten bölgeyi temsil eden Kürtlerin sayısının az olması, 7 Haziran’daki yanlış adaylar. Belli ki AK Parti, milliyetçi oylara bu seçimde de oynayacak ve bu AKP açısından şu saatten sonra anlaşılır bir durum. Burada adaylarını gözden geçirse bile, kabul görecek adaylar gösterse bile, bölgeden en fazla taş çatlasa 4-5 milletvekili daha alabilir.

AK Parti’nin asıl yanlışlarından biri de seçim barajını düşürmemesi. Seçim barajı düşmüş olsaydı, HDP bu kadar yüksek oy almaz, Erdoğan nefreti üzerinden HDP’ye oy verenlerin bu davranışını da engellemiş olurdu.

” Seçimlerin bölgeye ne getirebileceğini analiz eden sivil toplum örgütlerden birinin başkanı, şu hesabı yaptı: “HDP kimden oy aldı?

Bölge insanından. Baraj endişesi ve AKP’nin tutumu yüzünden oldu bu. Üstüne Erdoğan’dan nefret edenlerin oyu. Onun üstüne batıda yaşayan Kürtlerin oyu. Bir de, HDP’ye oy verirsem, ‘hem Erdoğan başkan olmaz, hem AKP tek başına iktidar olmaz, hem barış süreci devam eder’, diye düşünenlerin oyu. Tek tek baktığınızda Erdoğan karşıtlarının oyu yine HDP’ye gelebilir. Ama ‘barış sürsün’ diyenlerin oyu gelmez. Bir de Batı’da yaşayan Kürtlerin oyunun bir kısmı bu sefer HDP’ye gelmeyebilir.

Çünkü onlar şöyle düşünür; ‘ben Batı’da yaşıyorum. Benim HDP’ye verdiğim oy, komşumla çatışmama neden olacaksa, bu oyu vermeyeyim. Çünkü Batı’daki Kürtler kendilerini tehdit altında hissediyor.”  Bu kırgınlığa ve çatışmaların şiddetlenmesi olasılığına rağmen, bölgede yaşayanların HDP’ye oy vereceğini öne süren kaynağım seçmenin düşüncesini şöyle açıkladı: “Ben Kürdüm. Seçim sonuçlarından sonra oluşan ortam da gösterdi ki, AKP dışındaki partiler tarafından dışlanmaya devam edeceğim.

AKP ise milliyetçi oylara oynuyor. Ben bu bölgede yaşamaya devam edeceğim.  Burada kendim gibi yaşamaya devam etmek istiyorsam, mecburen de olsa, kırgın da olsam HDP’ye oy vermek zorundayım. Çünkü AKP oylarını arttırsa bile, şu saatten sonra tek başına iktidar olsa bile bu zayıf bir iktidar olacak üstelik milliyetçi destekle gelmiş bir iktidar olacak. Yani süreç kaldığı yerden devam etmeyecek. Üstelik burnumun dibinde elinde silah olan adamlar var.“ HDP’nin bölgede de oy kaybedebileceğini ama bunun çok önemli bir oran olmayacağını düşünenler de var: “Seçim güvenliğinin ne olacağı, nasıl sağlanacağı belli değil.  Seçimlerin yapılsa bile gerçek anlamda yapılıp yapılamayacağı da belli değil. Silahların gölgesinde yapılabilir. Üstelik hem devletin hem PKK’nin silahlarının gölgesinde.

İnsanların bir kısmı hem AKP’ye hem HDP’ye kızdıkları için başka alternatif de olmadığı için sandığa gitmemeyi isterdi belki. Fakat bu bölgede sandığa gitmemek de suçtur örgütün gözünde. Dolayısıyla sandığa gitseler bile oylarını geçersiz hale getirebilirler. Yani HDP’nin oyları düşebilir ama bu yine de büyük oranda olmaz.” Fakat 1990’lı yıllarda bile seçimler yapıldı bölgede, diye sorunca da şu yanıtı aldım: “Doğru, yapıldı. Ama o zaman çatışma kırsaldaydı. Şimdiki gibi şehirde değil.”


Demirtaş’ın ‘ton farkı’

Ona göre  HDP’nin oylarında azalma olma ihtimali , HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın açıklamalarında hissedilen ton farkının nedenlerinden biri. Bu duruma da Demirtaş’ın yaptığı, “silah yoluyla özerkliği doğru bulmadığı” açıklamasını örnek gösteriyor.

Demirtaş’taki ‘ton farkının’ başka bir nedeni de, onun Ağustos ayında yaptığı Avrupa gezisinde iyi karşılanması.

Avrupa’dan ‘Meclis’te güçlü bir şekilde olmanız çok iyi olur’, mesajı almış olması. Dağlıca saldırısından sonra HDP’nin tutumun daha da önem kazanacağını söyledi: “HDP, barış partisi olacabilecek mi, göreceğiz ama ben HDP’nin ateşi düşürecek bir tavır takınıp takınamayacağından emin değilim.”


HDP’ye başka bir kırgınlık nedeni daha

Bölgedeki HDP seçmeni de homojen değil. İçinde çekirdek taban da var, eskiden AKP’ye oy vermiş olanlar da.

HDP seçmeni arasında sınıfsal farklılıklar da var. Daha uzlaşmacı düşünenler de, daha sert bakanlar da. Bu seçmenlerin bir kısmı, HDP’nin Türkiye partisi olma adına radikal sol çevrelerle yaptığı işbirliğinden pek memnun değil:

“Tek başlarına 300 oy alamayacak siyasetçiler, bizim sırtımızdan milletvekili oldu. Bu kişilerin bize kattığı bir şey de yok. Amaç bizim haklarımızsa, bizim isteklerimiz aslında başkanlık sistemi ile olur. O sistemin nasıl olması gerektiği ayrı bir tartışma konusu. Başkan’ın kim olması gerektiği de. Sonuçta bu tutum, bizim çözüme AKP ile gitmemize taş koyan bir tutum.”

Bir işadamı da şunları söyledi:

“Ne olur yanlış anlamayın. Berkin Elvan bizim de çocuğumuz. Elbette biz de çok üzüldük. Üzülmemek mümkün değil zaten. Ama bugün Berkin Elvan’ın adını herkes biliyor da, bizim ölen çocuklarımızın adını niye kimse bilmiyor? Onların önceliği biz değiliz.”

Eski milletvekili de şunları söyledi:

“Radikal Türk solu, statükoyla çözemediği sorunları Kürtler’e havale etti.”

HDP çizgisine eleştirisel yaklaşan ama Kürt milliyetçisi olan kaynağım başka bir noktaya dikkat çekti:

“Bir yandan Türkiye partisi olma çabası var ve bunda 7 Haziran seçim sonuçlarına baktığınızda başarıya ulaşıldı. Ama bir yandan da asıl kadroların toplandığı Demokratik Bölgeler Partisi de devam ediyor. Bu yalnızca HDP kapatılırsa, yerine koyarız, yedeği değil. Özerklik ilanları bu Demokratik Bölgeler Partisi üzerinden yapılıyor.”


Başka bir soru


Bazılarına göre, radikal Türk solu ve Erdoğan nefretiyle hareket edenlerle işbirliği yapmak, HDP’nin elini zayıflattı. Çünkü bu söylem, beraberinde AKP ile koalisyonu ilk günden engelleyen bir tutuma dönüştü ve bedeli de çatışma ortamına dönüş olarak ödendi.

Dolayısıyla bu söylemden vazgeçilmesi gerektiğini düşünenler var. Onlara göre HDP, bir siyasal parti olduğunu, siyasal partilerin amacının da Parlamento ve iktidar olduğunu unutmamalı ve bu konuda kendini gözden geçirmeli. Böyle düşünenler  PKK yöneticilerinden Duran Kalkan’ın, ‘HDP özeleştiri yapsın, HDP’nin seçim sonrası AKP ile o denli karşıtlaşması hatalıydı’ yönündeki açıklamasına dikkat çekiyorlar.

Eski milletvekili bu açıklamanın çok da ciddiye alınmaması gerektiğini düşünüyor:

“Kalkan, kendi savaş kararının maliyetini HDP’ye yıkmak istiyor.”

Fakat bir sivil toplum örgütü temsilcisine göre, Kandil’in hesabı bambaşka. Bunu Dağlıca saldırısı da gösterdi: “Kandil tek parça değil. Bu yapı içinde çözüm sürecine başından beri ikna olmamış, bu sürece inanmamış ya da işine gelmediği için benimsememiş  kişiler var. Bu kişiler için, halkta şu anda kendilerine karşı hissedilen kırgınlığın da bir anlamı yok.

Bu çatışma ortamının HDP’nin batıdaki bazı oylarını yitirmesine neden olabileceğini de görüyorlar ama umursamıyorlar. Seçim işin taktik boyutu.

Stratejik hesap başka olabilir. Akıllarından geçen  şu olabilir; çözüm süreci denilen ve bir yere gitmeyecek olan süreç bitti. Artık, müzakere dönemine geçilmesi gerek. Bu çözüm süreciyle olmuyorsa, varsın taraflar kendi pozisyonlarını tahkim etsinler. Ancak bu tahkim edilmiş liderliklerle gerçek görüşmelere, taleplerimizi ortaya koyacak görüşmelere başlayabiliriz. Zaten zaman da bizim lehimize çalışıyor.”


Öcalan faktörü

‘Herkesin ve her kurumun önderi benim, diğerleri olsa olsa lider olur’ diye düşündüğü bilinen Öcalan’ın tavrının ne olacağı da bölgede yapılan tartışmaların önemli bir konusu.

Öcalan’ı ‘çok fazla yüklenildiği için ikide bir atan sigortaya’ benzeten Kürt siyasetinde etkin görevlerde bulunmuş kişi, ‘Öcalan’ın tavrı kritik dönemlerde, örneğin 2012’deki açlık grevlerinin bitirilmesinde işe yaradı ama bu sigortaya biraz daha yüklenilirse işe yaramaz hale gelebilir,” yorumunu yaptı.

Dikkat çektiği başka bir nokta da, Öcalan’ın karar alırken, kendi pozisyonuna çok güvenmesine rağmen, HDP, Kandil, Avrupa’daki diasporayı ve bu grupların birbirleriyle olan ilişkisini de dikkate aldığı:

“Öcalan, sözünün gerçekten dinlenileceğine emin olmadıkça bir şey yapmaz. Şimdi de sözünün gerçekten dinlenilmeyeceği bir ortam olduğunu hesaplıyor olabilir ama öte yandan onun durumuna ilişkin yapılan bir pazarlık varsa, tavrı da değişebilir.” Benzer bir görüşü savunan eski milletvekili de, işin diğer boyutuna dikkat çekiyor;

“Bir belirsizlik ortamı var ve devlet Öcalan’ın son sözü söyleme kabiliyetinin devam etmesini istiyor.”


Diyarbakır’da hava güneşli ama ortamı duman kaplı

Güneşi, öğle saatlerinde dışarı çıkıldığında insanı bir anda terleten Diyarbakır’da başınızı kaldırınca ufku görmek mümkün ama yanıtı bilinmeyen bütün bu sorular nedeniyle havada gözle görünmese de hissedilen bir sis ortamı var. Bölgedeki çatışmaların ateşinden çıkan dumanın yarattığı puslu hava. Çatışmaların nereye doğru evrileceği hiç olmadığı kadar uluslararası ve Suriye’deki gelişmelere bağlı. Aktörlerin nasıl bir yol izleyeceği, hangi tutumları benimseyeceği, seçimlerin neler getireceğine bağlı olarak da belirlenecek.

Sohbet ettiğim bir esnaf, ‘ne olacak’ diye sorduğumda, ‘bilmem, iyi olmayacak herhalde’ dedi.

Biraz durup ‘sana bir hikâye anlatayım, sen anla’, diye devam etti:

“Bizim buradaki medreselerden birinde bir molla, artık tamam olduğuna karar vermiş. Hocasına demiş ki, ‘Cuma hutbesini ben vereyim.’ Hocası emin değilmiş öğrencisinin bunu yapabileceğinden. Ama öğrencisini kırmamak için, ‘olur, ayağına ip bağlayayım. Yanlış bir şey söylersen ipi çekerim’ demiş. Anlaşmışlar. Molla çıkmış hutbe vermeye. Fakat diğer öğrencilerden onu kıskananlar, ipi kesmişler almışlar ellerine. Molla doğru bir şey söylerken ipi çekmişler. Telaşa düşen molla yanlış bir şey söylemiş, ip bir kez daha çekilince, yine çevirmiş lafı. Ama ne söylese ip çekiliyor. Perişan olmuş, en sonunda demiş ki cemaate: ey cemaat ben iyi gidiyordum ama ip başkalarının elinde.”

Sonra da Diyarbakır halkının ortak duasını dile getirdi:

“Allah bu ateşe su döke…”