Hayatımızı reelpolitiğe teslim etmek

İsmail Kılıçarslan, Türkiye ve İsrail arasında devam eden görüşmeleri ele aldı...

VAN 22.12.2015 11:03:19 0
Hayatımızı reelpolitiğe teslim etmek
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak

'Kuşkusuz İsrail Devleti ve halkı Türkiye'nin dostudur. Şimdiye kadarki eleştirilerimiz İsrail hükümetinin aşırı davranışlarına, meşru görmediğimiz davranışlarınadır.'

Meşhur Ayşe Arman söyleşisinden sonra kendisiyle ilgili dertlerim oluştuğu doğrudur. Kültür Bakanı olduğu demde 'bence bu bakanlık ona verilmemeli idi' yazdığım da doğrudur. Yani yukarıdaki sözlerin sahibi Ömer Çelik ile 'iyi sayılabilecek' bir ilişkim yoktur. Lakin durumun böyle olması hakkını teslim etme konusunda küstahlık etmemi gerektirmez: 28 Şubat'ın en cavcavlı günlerinde 'bir kızım olursa adını Katyuşa koyacağım' diyen adamdır Ömer Çelik. İsrail'den de, İsrail'in temsil ettiği değerlerden de nefret edendir. İsrail'den biti kadar hoşlanmadığından da, her durum ve şart altında Filistin'in yanında saf tutacağından da neredeyse adım kadar eminim.

Ömer Çelik'in bu sözlerini, o kahrolası reelpolitik üzerinden ve kendi fikirleri olarak değil de, tam bu demde söylenmesi gereken mecburiyet cümleleri olarak okudum ben.

Türkiye'nin dört bir yandan sıkıştırıldığı, kuşatıldığı artık sır değil. Bu sıkıştırma ve kuşatmaya karşı çeşitli girişimler hayata geçirilmezse işlerin daha da zorlaşacağı da… Kim bilir, belki de Ömer Çelik, Esed denen diktatörün Suriye'den defolup gitmesi pazarlığının bir şartı olarak kurmuştur o cümleleri. Ya da Gazze ablukasının kaldırılmasının ilk koşuludur o laflar.

Hayır hayır. Ömer Çelik'i savunuyor olmadığım gibi, onu temize çıkarmaya da çalışmıyorum. Sadece, 'reelpolitik denilen canına yandığımın heyulasının zaman zaman ülkeleri böyle şeyler yaptırmak zorunda bırakabileceğinin farkında olalım' teklifini getiriyorum.
Türkiye'nin İsrail ile arası bozukken İsrail'in can dostu; Türkiye İsrail'le anlaşmaya yakınken en azılı İsrail karşıtı kesilen şu aşağılık sürüyü bir kalem geçelim. Uzun süredir biliyoruz ki, bu aşağılık sürü Türkiye'nin aleyhine olabilecek her durum için kabuk ve renk değiştirmeyi iyi beceriyor. Daha iki hafta öncesine kadar Rusya'nın yanında saf tutan birilerinin acıklı hikâyesini hep birlikte gördük. Rusya, 'IŞİD, Suriye petrolünü Tüpraş'a satıyor' demeseydi, yani işin ucu Koç Grubu'na dokunuyor olmasaydı devam edeceklerdi Rusya yanlılıklarına. Allah'tan Putin, onlar açısından baltayı taşa vurdu da 'azılı birer Rusya yanlısı' olmaktan azıcık vazgeçtiler.
Benim burada anlamadığım şey, AK Parti'yi siyasi partilerden bir parti olarak konumlandırmayan zihinlerimizdir.

Siyasi partilerin reelpolitik hamleleri olur. Esneklikleri, kıvraklıkları olur. Meseleleri 'kan davasına dönüştürmeden' halletmek isterler. Bazen isabetli, bazen isabetsiz politikalar, argümanlar üretirler. Halk da en azından 4 yılda bir bu politikaları, bu argümanları sandıkta kendisine göre değerlendirir: Ya ceza keser, ya ödül verir.

AK Parti'ye bundan öte bir anlam yüklemenin, daha doğrusu, Türkiye Müslümanlarının hayatlarını 'reelpolitik olana' teslim etmelerinin en büyük zararı maalesef kendilerinedir.

AK Parti İsrail ile ilişkileri gerince İsrail karşıtı olmak kolaydır. Zor olanı, AK Parti İsrail ile reelpolitik üzerinden yakınlaştığında İsrail'e karşı çıkmaya devam edebilmektir. Aksi takdirde, misalen söylüyorum, Fethullahçılardan çok da bir farkı kalmaz Türkiye Müslümanlarının.

(Buradaki 'Türkiye Müslümanları' ibaresinin dini değil de sosyolojik bir anlamı olduğunu bilmem kaçıncı kez de olsa hatırlatmam gerekecek sanırım.)

Allah'a şükürler olsun ki İsrail devletine de, İsrail halkının kahir ekseriyetine (Siyonist amaçlar gütmeyen o küçük azınlığı dışarıda tuttuğum için 'kahir ekseriyet' diyorum) de aklım erdi ereli düşmanım. Memleketin ne durumda olduğundan bağımsız olarak, kimin yönettiğinden bağımsız olarak bu böyle…

Şimdi Türkiye Müslümanlarının yapması gereken şey, hayatlarını reelpolitik olana teslim edip Türkiye-İsrail yakınlaşmasını aklileştirmek değildir. Tam tersine, AK Parti'ye her halükarda 'sonuçları ne olursa olsun Gazze'ye abluka kalkmadan, Batı Şeria rahatlamadan, taraflar arası makul bir barış planında anlaşma sağlanmadan İsrail ile yakınlaşılamaz' mesajını ulaştırmaktır.
Halk dediğin tam da bu işe yaradığında halktır zira.

Ne diyordu Baumann: 'Bizim asıl bayramımız İsrail'in tarihin çöplüğüne gideceği gündür yeğenim. Ve o gün, Allah'ın izniyle pek yakındır. Yeter ki dik duralım.'