'Halka rağmen halk için'e bölgenin cevabı

Zafer Burakmak

VAN 1.11.2016 11:45:19 0
Tarih: 01.01.0001 00:00

Hendek çatışmalarıyla, bitişi ilan edilen çözüm süreci ardından yaşanan çatışmalar, beraberinde taraflardan çok sert hamleler getirdi. Şehirlerde hendeklerle savaş ortamı kuran PKK’ye devletin karşılığı, ilçeleri yerle bir etmeye varacak kadar hiç kimsenin beklemediği bir sertlikte oldu. PKK’nin şehirlerde bombalar patlatması gibi halkı es geçen taktiğini, hükümetin, belediyelere el koyma gibi radikal hamleleri takip etti.  Tüm bu hamlelere karşı halkın tavrı ise kenara çekilmek oldu.

Çözüm Süreci gibi huzur ortamı oluşturan ve gelecek vaat eden bir tecrübe ardından hiç olmadığı kadar tahribat yaratan bir çatışma dönemindeki bu sessizlik, sosyolojik tahlillere muhtaç. Örneğin belediyelere kayyum atanması gibi tahrikkar bir adım bile bölgede karşılık bulmuyor. PKK’nin tabanına yaydığı, “halk, özyönetim mücadelesine (hendek) yeteri kadar destek verilmediği için cezalandırıyor” tarzı akıllara ziyan bir söylemi es geçerek belirtmeliyiz ki; toplum, PKK’ye karşı açık bir tavır koydu. Uzağındaki bir savaşta belirli zamanlar takındığı tarafgirliğinin, -rızası olmadan- hendeklerle savaşın zarar gören bir tarafı olarak değiştirilmesinden duyduğu rahatsızlığı, geri çekilmeyle gösterdi. Çünkü; dağlarda bombalanan bir insanı sokağında sloganlarla savunmak ile hayatını altüst eden sokağındaki roketliyi savunmak arasında fark vardı. Ve bu farkı tüm toplum yaşayarak öğrendi ve çekilerek sonucunu gösterdi...

Hatırlayalım, sürecin sonlarına doğru birbirlerini suçlayan taraflar,  kenara çekilmiş toplumun desteğini almaya çalışıyordu. Savaşın sebebi olan, toplumun gazabına uğrayacaktı çünkü. Sürecin “hala sürüklenmeye çalışıldığı” 2014’tün Kasım ayında yazdığımız bir yazıda (Ütopyadan Hayale Dönen Barışın Aktörleri) şu ifadeleri kullanmıştık; “Daha güzel bir bölgenin, ülkenin olabileceğine inanan toplumda sabırsızlık da, bu hedefe engel olanlara duyulan öfke de artmaya başlıyor. Ağzına barışın tadı çalınmış olan bu büyük kesim, sürecin uzamasına karşı savaşmaya hazırlanıyor.  Çatışmasız, refahı yükselmiş bir gelecek üzerine hayaller kuran bu gençlerin öfkesini PKK “devlet barış adımı atmıyor” diye kendine, AK Parti ise “PKK çıkarları için barışa yanaşmıyor” diye örgüt karşıtlığına kanalize etmeye çalışıyor. AK Parti, hala tam aktifleşmeyen bu kitleyi PKK’ye karşı kullanmaya çalışırken, PKK de barışmamaya duyulan bu öfkeyi savaşına katmaya çalışıyor.

AK Parti bu kitleyi oy deposu olarak kazanamadı ancak PKK, halkta büyük bir rahatsızlık yaratan hendek siyasetiyle kendi tabanını bile kaybetti, kaybediyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanlarının tutuklanmasına bile sessiz kalınan bir süreç, PKK’nin bırakın geniş kesimleri ayaklandırmasını, tabanını bile harekete geçiremediğini gösterdi. Her ne kadar yukarıda sözünü ettiğimiz “halk, hendek sürecine yeteri kadar destek verilmediği için cezalandırıyor” savıyla çekirdek kadroyu motive etmeye ve tabanını hareketlendirmeye çalışsa da, yaşanan kırılma gizlenemez durumda. Bu kırılmanın, PKK gibi bölgenin büyük bir gerçekliğini bitireceği öngörülemez ancak Cumhuriyetin Kemalistleri’nde görmeye alışık olduğumuz “halka rağmen halk için” usulünü terk etmeye vesile olur umarız.

Ancak 24 Ekim tarihinde Diyarbakır’da toplanan Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Kongreya Jinên Azad (KJA), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP), açıklamasında hiçbir ders çıkarılmadığı görülüyor. Toplantı sonuç bildirgesinde, halkın binlerce gencinin gömüldüğü hendek siyaseti övülmüş ve daha fazla destek olarak tanımladıkları sorumluluklarını yerine getirmedikleri gerekçesiyle şöyle özür dilenmişti; “  ... DBP, HDP, DTK ve KJA başta olmak üzere belediye eşbaşkanları, tüm Kürdistanî kurum temsilcileri ve yöneticileri olarak bizler, halka öncülük görevi ile karşı karşıya olduğumuz gerçekliğinden hareketle, özyönetim direnişleri sürecinde direnenlere karşı sorumluluklarımızı yeterince yerine getirmediğimizden dolayı, bu destansı mücadelede yaşamını yitirenlerin şahsında Kürdistan halkından özür dileyerek, bırakılan büyük direniş mirası ve eşi benzeri bulunmayan iradeye sahip çıkma sözü vererek başladık. O süreçte eksiklikler o direniş alanların içinde değil dışında yaşanmıştır. Toplantı bileşeni olarak bizler yaşanan bu eksikliklerden kendimizi sorumlu tutuyor ve soykırım planının boşa çıkarması için o onurlu direnişi yürütenlerin mirasına sahip çıkma ahdimizi tekrarlıyoruz."

Sur’dan, Cizre’ye, Nusaybin’e, Şırnak’a kadar on binlerce mağdurun yaşadığı, Sur gibi tarihine gençlerin gömüldüğü ve  savaşın travmasını yaşayan Diyarbakır’da, hendek siyasetinin bir özeleştirisini vermek, bu kadar insanın yaşamını yitirdiği, mağdur olduğu bir politikadan dolayı özür dilemek yerine, hendekleri daha fazla ilçeye kazamadık diye hayıflanan, fırsatının bulunduğu an devamını müjdeleyenlere(!) toplumun bu kayıtsızlığı çok mu anlamsız?