HADDİMİZİ BİLMELİYİZ

NASUHİ GÜNAY

VAN 25.03.2017 10:47:16 0
HADDİMİZİ BİLMELİYİZ
Tarih: 01.01.0001 00:00
 “Deki; Siz dininizi Allah’a mı öğretiyorsunuz? Hucurat (49)16.

“Siz ey iman edenler! Asla Allah’ın ve Elçisinin önüne geçmeyin ve sorumlu davranın; çünkü Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir.” Hucurat (49)1
Allah (c.c) ve Resulünün önüne geçmemiz yasaklanmıştır. Tabii ki bu manevi yani tamamen “dini” konulardaki hükümleri ilgilendiren bir konudur.
Allah (c.c)’ın ve peygamberinin önüne geçmek, kendi fikirlerini, arzu ve heveslerini, isteklerini, Allah (c.c)’ın ve Peygamberinin önüne geçirmek veya ondan daha önemli ve öncelikli addetmektir.

Bu husus insan var olalı beri insanlığın temel konu ve problemlerinden biri olmuş ve olmaya da günümüzde halen devam etmektedir. Bu nedenledir ki, Peygamberimiz (s.a.v)’e gelen vahiyde aynı husus zikredilmekte ve önemle vurgulanarak biz inananların, müminlerin bu hususa dikkat etmeleri Rabbimiz tarafından emredilmektedir. Bu emir, tevhidi manada İslam’ın en önemli ve öncelikli şartlarından olmalıdır.

Müslüman olan bizlerden bazıları, kendi görüşlerini veya başka bir insanın görüşünü vahyin yani Allah (c.c)’ın kelamının önüne koyup dini hüküm olarak topluma sunmaktadır. Oysaki sunduğu bu görüş kendi şahsi düşüncesi, yorumu ve fetvasıdır.

Soruyorsunuz insanlara dinin bu konudaki hükmü nedir diye. Sorduğunuz insanın cevabı bu konuda ne olmalı? Allah (c.c)’ın verdiği hüküm mü olmalı yoksa kendi görüşü mü? Bu konu da Allah (c.c) ne hüküm vermiştir diye Kuran’a bakmadan kendinden veya beşerin yazdığı kitaptan görüş beyan ederek hüküm vermektedir. Efendimiz Allah’ın peygamberi böyle mi yapmıştır? Efendimiz: “Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam.” Yunus (10)15 emri ile yükümlü değil miydi? O halde neden bu Müslümanlar Allah (c.c)’ın kitabını ve Hz. Peygamberimizin uygulamasını bırakıp ta başka kitaplara müracaat ederler? Bunun içindir ki; beşeri görüş veya düşünce Allah (c.c)’ın kitabının ve onu tebliğ eden peygamberinin önüne geçmek olur.

İşte bu durum vahye göre yasaklanmıştır. O halde bizler bu önemli ama göz ardı edilen yasağı dikkate alarak, hayatımızda din ile dini bilgiyi kültürü birbirinden ayırarak konuşmamız gerekir. Vahiy İslam’ın kaynağıdır. Onunla konuşur onunla hüküm ve fetva verirsek, dini anlatmış vahye uymuş oluruz. Aksi takdirde, onun dışındaki kitaplardan şahıs ekol, cemaat, tarikat ve temsilcilerinin görüşlerini belirtirsek, bunu insanlara din değil, dini kültür diye belirtmek zorundayız.
Bir cemaatin, bir ekolün, bir mezhep ve tarikatın dünya ve ahret görüşünü benimseyerek, dinde fetva vermek Allah (c.c)’ın hükmünün ve peygamberinin önüne geçmektir. Allah (c.c)’ın emrinin, hükmünün, talebinin önüne hiç kimsenin görüşü ve anlayışı geçirilemez.

Dinin koruyucusu ve hüküm veren ancak Allah (c.c)’tır. Peygamber onu tebliğ ve tebyin eder, hayata uygular, yaşar, yaşanmasına çalışır. Fakat din koyamaz, ona bir ilave ve eksiltme yapamaz.

Bu doğrultuda ilahiyatçılar, dinde vahyin yerini, konumunu Efendimiz (s.a.v)’in yerini ve görevini, din alimlerinin konumunu ve sınırlarını iyi tespit etmeli ve belirlemeli, birbirine karıştırıp, birbirlerinin alternatifi olarak sunmamalı. Alimlerin görüşleri din olsaydı, birbirinin görüşlerini reddeden alimlerin her biri dinden çıkmış olurdu. Çünkü Müslüman olanın bir dini hükmü reddetme, ona ihtilaf etme lüksü yoktur. Dinde ihtilaf edenler Allah (c.c) tarafından zalim olarak isimlendirilmektedirler. Yine Allah (c.c)’ın demediğini demiş gibi fetva vermek, hüküm vermek, helali haram, haramı da helal kılmak hem zulüm, hem de Allah (c.c)’a iftiradır.

“Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak bu helaldir, şu da haramdır demeyin. Çünkü Allah’a yalan iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah’a iftira edenler, kurtuluşa eremezler.” Nahl (16)16.

Rabbim bizleri hakkı hak batılı da batıl olarak bilenlerden eylesin.