İşte Diler’in yazısı:
Kişilerle
hiçbir ilgim ve
özel
temasımın olmadığını bilenler bilir!
Küresel
denge
,
ülkemin
gizli kodları ve geleceğine kafa patlatırım!
Kendi topraklarımızda figüran olmamak için inandığım doğruların
altını
çizerim! Bir şeyler
karalarım
! Bizi kendilerine kul köle yapan
YABANCILARIN
nasıl
çalıştığını
anlamaya çaba harcarım!
Para
,
asker
, yargı,
eğitim
, maliye, emniyet gibi
alanlarda
gidilen
YAPI
LANMAYA odaklanırım!
Ve hiçbirinde
kişisel
bir eleştirim yoktur!
Ama yaptığınız her ne olursa olsun birileri yazdıklarınızdan hoşnut olmaz!
Onlardan uzak durmanızı ister!
Kibarca "Yapma, üstümüze gelme!" derler!
Bunun metodları vardır!
Türkiye
, türbülanslı dönemden
geçerken
bir
YAPI
hakkında ister istemez gazeteci olarak çok şey yazdık çizdik! Hakaretten uzak olarak bildiklerimizi,
analizlerimizi
ve karşı tarafın varmayı düşündüğü hedefi sütunlara taşıdık!
Yani yapmamız gerekeni yaptık!
Çirkinleşmeden, kan davası gütmeden ve tahkir etmeden!
Ama birileri
mutlu
olmadı! Sonu gelmeyen davalarla bezdirme ve yıldırma
politikalarıyla
"Biz size demedik mi?"mesajı
verildi
! Hala da
verilmekte
!
Açılan seri davalarla aslında YARGIDA ne kadar
güçlü
olduklarını anlatma çabası da var! Bunu ıskalıyor değilim! Ama benim duruşum belli!
Ülkemin
yanı neresi ise ben oradayım!
Net ve açık!
Nereye mi gelmek istiyorum!
Anlatayım!
Ama önce
güzel
bir hikaye...
Genç
, yakışıklı ve çok başarılı bir yönetici
yeni
aldığı
spor
Jaguarıyla mahalle arasından geçiyordu. Tedbiri elden bırakmamak adına park etmiş
araçların
arasından fırlayacak
çocuklara
dikkat ediyordu.
Hızını kesmeden tabii...
Aşina olduğu sokakta
keyifle
ilerlerken gözüne ilişen bir
karaltının
ardından
aracın
gövdesinden
büyük
bir ses geldi!
Yavaşladı!
Aracı
sağa çekip aşağı indi! Yan taraftan atılan koca bir tuğla lüks
otomobilin
kapısına
zarar vermişti!
Hemen
tuğlanın atıldığı yöne koştu!
Orada adeta
sürücünün
kendisine gelmesini bekleyen bir
çocuk
ayakta duruyordu!
Çocuğun yakasına
yapıştı
!
Üstünde başında olmayan çocuğu bir yandan park halindeki
araca
doğru itiyor bir yandan da "Bunu neden yaptın?", "Sen de kimsin, ne yaptığının farkında mısın?", "Bu
yeni
bir
otomobil
ve attığın tuğla bana çok pahalıya mal olacak!" diyordu...
Korkan
çocuk
biraz da yalvaran bir edayla "Lütfen efendim! Başka ne yapabilirdim ki! Eğer tuğlayı atmasam sizi nasıl durdurabilirdim ki!" diye cevap verdi...
Genç
adam bir şey söylemeye
fırsat
bulmadan,
çocuk
gözlerinden süzülen yaşlarla park halindeki iki
aracın
arasını işaret etti! "Kardeşim tekerlekli
sandalyesinden
yuvarlandı. Onu kaldıracak gücü kendimde bulamıyorum. Lütfen bana yardım edin! Size çok ihtiyacım var!" dedi!
Şaşıran
genç
adam o yöne birkaç adım attı!
Sendeliyordu!
İçinden çocuğun duyamayacağı bir sesle kendiyle
hesaplaştı
:
Benim için çok ağır oldu. Sözlerim yumruk gibi boğazıma dizildi. Ben ne yaptım böyle...
Bir hamle de yerdeki
genci
tutup kaldırdı!
Sandalyesine
oturttu! Cebinden çıkardığı pahalı olduğu belli olan mendille iki kardeşin gözyaşlarını sildi.
Tekerlekli
sandalyeyi
de gerekirse
tamire
göndereceğini
söyledi.
İki kardeş
mutluluktan
uçuyordu!
Küçük
olan kucak dolusu teşekkür etti! Ağabeyini iterek evlerinin yolunu tuttu!
Genç
yönetici ise
aracının
başına
küçük
ve ağır adımlarla geldi. Eğilip tuğlanın açtığı zarara
yakından
baktı!
Gülümsedi!
Çocuğun "
Allah
sizden razı olsun!" sözleri kulağında çınlıyordu!
Bunun bir mesaj olduğunu düşündü!
Hayatı
, birisinin kendisine TUĞLA atacak kadar hızlı
yaşamaması
gerektiğini düşündü!
Bunu her
zaman
hatırlamak için de o
kapıyı
hiç
onarmadı
! O iz hep orada durdu!
Hayatın
temposunu hatırlatıyordu!
O
küçük
çocuk
, başarılı yöneticiye
büyük
bir
ders
vermişti!
Allah
bazen ruhumuza fısıldar, kalbimize sözcükler
gönderirdi
! Onu dinleyecek kadar
zamanımız
olmadığında ise koca tuğla ile uyarırdı!
Belki de
hayat
bu fısıltılara kulak vermek ile tuğla ile tanışmak arasındaki tercihti! "Bunu kim biliyordu?" diye sorarsanız cevabım açık ve net: İnanın bilmiyorum! İşte son
süreçte
gazeteci olarak kimseden bir çıkar beklemeden yazılanlar çizilenler elbette
HAYATI
HIZLI yaşayanları rahatsız etmiş olabilir!
Ama burada suç bizde mi? Ben de mi? Başka ne yapabilirdik ki!
Asıl düşünmesi gerekenler
paralel
, üçgen, dikdörtgen ya da her ne ise o
yapının
elemanları değil mi?
Binlerce yıllık TÜRK DEVLETİNİ 40 YILLIK bir
organizasyonla
ele geçirmeye
çalışmadılar
mı?
HIZLI giderek hedefe ulaştıklarını düşünmediler mi?
Zamanlama
hatası yapmadılar mı?
Kendilerinde olmayan bir gücün arkasında saf tutmadılar mı?
Herkesi sollayabileceklerini akıllarından geçirmediler mi?
Söylemeseler de, fark etmeseler de SORUN HIZ'dı!
Nerede duracaklarını bilemediler!
Fısıltıya kulak verselerdi sonları böyle olmazdı!
TUĞLAYA gerek kalmazdı!
Ama
hayat
tercihtir!
Gürültüyle uyanmak ve karşı darbeyle zarar
görmek
istediler!
KÖŞK'e bile kendi istediklerini ve yönetebilecekleri birini çıkaracaklarını
hesap
ettiler!
Bunun hayaliyle yatıp kalktılar!
Bindikleri
aracın
freni patlamıştı!
Bu nedenle DURMA şansları hiç yoktu!
HIZI kesemezlerdi!
Kesemediler de zaten!
Bu yüzden
duvara
tosladılar!