Geçmiş ruhun yeni zamanı

Etyen Mahçupyan

VAN 10.06.2014 11:49:02 0
Geçmiş ruhun yeni zamanı
Tarih: 01.01.0001 00:00

Toplum olarak yaşadığımız zamanlara bir ‘ruh’ atfetmekten hoşlanırız. Hak ettiğimiz bir gelecek elimizden akıp gitmişçesine, bugünün o geleceğe kapı açtığını birbirimize söyleme ihtiyacı duyarız. Belki de gerçekleşmeyen hayallerimizi unutmak üzere, var olduğunu sandığımız bu ruha sığınır, onunla avunuruz. Nedeni ne olursa olsun, bu ihtiyacın bir beklentiye ve umuda karşılık geldiğinin altını çizmek gerekir. Türkiye sadece nüfusuyla genç olan değil, tarihsel süreç içerisinde genç ‘kalan’ da bir halka sahip. Sanki her an bir şeylerin değişeceğini bekleyen, kaybedilmiş olana yeniden tutunmanın mümkün olduğunu düşünen, bunun iç kıpırtılarını sessizce içinde taşıyan bir halk…

Tarihin arzularımızı gerçekleştirmesinin bir garantisi yok. Ama eğer tarihin uygun anında bu arzuları yüklenmeye hazırsanız önünüzde bir imkan açılmış demektir. Türkiye de şu an böyle bir imkanı önünde bulmuş durumda. Geçen yüzyılın son çeyreğinde aynı anda ve birbirini besleyerek gelişen iki süreç, bu topraklar için özellikle davetkar yeni bir dünyanın habercisi oldu. Bu süreçlerden biri modernliğin eleştirilmesi ve ‘post’ modern döneme doğru gidilmesiydi. Doğu alemi Batı modernliğinin her yaptığının doğru olmadığını, dünya sorunları bir yana Batı’nın sorunlarını bile çözemediğini, hatta ilave sorun ürettiğini bizzat Batılıların ağzından duydu. İkinci süreç ise yereli öne çıkaran, yereller arasında ilişki kurmayı mümkün kılan, buna karşılık hayata ilişkin her türlü normu standardize eden küreselleşmenin egemenliğiydi. Bu iki olay Türkiye’de İslami kesimin özgüvenini yerine getirdi. İslami kimliğin ve Doğu dünyasının geleceğin küresel inşasında vazgeçilmez bir rol oynayacağı insanların zihninde giderek belirgin bir hüviyet kazandı.

Ama ortada halen sadece bir potansiyel, bir büyük imkan vardı… Bu imkanın hayata geçmesi, ete kemiğe bürünmesi, kendi değer sistemi ile bu toprakların kültürüne damgasını vurması, ancak bir ‘taşıyıcı’ ile mümkün olabilirdi. Bu ortamda 28 Şubat darbesi, onu gerçekleştirenlerin hayal bile edemedikleri ve belki halen kavrayamadıkları bir ebelik yapmış oldu. İslami duyarlılığı taşıyan siyasi akımın içinden doğan AKP taşıyıcılık işlevine aday olmakla kalmadı, toplumun radikal bir dönüşüm geçirebilmesinin de siyasi zeminini oluşturdu. Bugün bu zemin üzerinde AKP’nin ufkunu da zorlayan bir halk ihtilali yaşanıyor. Mesele sadece ekonomik gelir, kentleşme, altyapı ve sağlık alanlarındaki büyük sıçrama değil. Dindarlık algısı ve cemaat yapısı devrimsel bir değişim geçiriyor. İslami kesimde ilk kez dindarlık çoğullaşıp kişiselleşirken, cemaatsal yapılar birbirine dokunuyor ve kültürel açıdan melez aileler, melez yaşam biçimleri üretiyor. Türkiye ilk kez giderek genişleyen ve dünyaya entegre olma hevesiyle kendi sınırlarını zorlayan bir orta sınıfa sahip.

Bugün siyasete damgasını vuran ve iktidarı da peşinden sürükleyen işte bu orta sınıftır. Onların hayalleri ve iradeleri yeni bir kimlik arayışını da ifade etmekte… Yitirilmiş olan yeniden hatırlanıyor, hafıza geri çağrılıyor, çok kültürlü bir birlikteliğin insani zeminine kucak açılıyor. Geleceği geçmişle bağlantılı kılan, geçmişi taşıyarak geleceğe uzanmak isteyen bir yeni bakış, bir yeni ruh bu…

Çözüm süreci, Dersim özrü, 1915 taziyesi birer taktiksel adım değil… Yaşanmakta olan ihtilalin en yüzeyde siyasete yansıyan izdüşümleri. Elit kadronun ürettiği resmi ideolojinin bürokratik tahakküm sayesinde topluma empoze etmiş olduğu yapay kimliksel kabuğu üzerimizden atıyoruz. Tarihsel parantez bir yüzyıl sonra artık kapanıyor. Tarihsel maceramız sembolik olarak yeniden Yirminci Yüzyıl'ın başına dönüyor ve oradan tekrar ilerlemenin yollarını döşüyor. İçimizdeki kıpırtılı heves önümüzdeki yolun yeniden kapanma endişesi karşısında teyakkuzda. Nitekim iktidarın yanlışları bu tehlike karşısında anlamını yitirebiliyor. Muhalefetin arkaik tutumu ise tabandan gelen direnci ve sahiplenmeyi artırıyor.

Bu farklı ruh halinin anlamını kavrayamayanlar için mesele sadece bir iktidar kavgası. Ama ileride bu dönemin tarihini yazacaklar için böyle olmayacak. Onlar bir tarihsel parantezin kapandığını, bu topraklarda ilk kez oluşan ‘toplumun’ kendi kaderine sahip çıkmak üzere siyasete damgasını vurduğunu söyleyecekler. Uzun bir aralıktan sonra geçmişteki ruhun yeniden doğru bir zamana denk geldiğini ve böylece cumhuriyeti yeniden inşa eden bir ihtilalci değişime yelken açıldığını yazacaklar…

Akşam