Fürû' mu fürûât mı?

HAYRETTİN KARAMAN

VAN 27.03.2014 09:33:23 0
Fürû
Tarih: 01.01.0001 00:00

Dinin iman ve amel (uygulama, yaşama) ile ilgili kuralları usûl' ve ''fürû' diye ikiye ayrılır. Kökler manasındaki usûl kelimesinin tekili 'el-aslu', dallar manasındaki fürû kelimesinin tekili de 'el-fer'u' dur. Yani fürû kelimesi çoğuldur, eğer 'fürû'ât' diye Arapça'da olmayan, dil kurallarına uymayan bir çoğul yaparsanız, çoğulu tekrar ve uygunsuz olarak çoğul yapmış olursunuz.

Teferru' kelimesi tekil bir mastardır, bunu 'teferruât' şeklinde çoğul yapmak dil kurallarına uygundur.

Bu kelimeleri ait oldukları ilim dallarındaki (ıstılâhî) manalarında kullanırsak karşımıza şu manalar çıkar:

Usûl fıkıhta fıkıh usulü ve küllî kaideler manalarında kullanılır.

Kelam ve akaid kitaplarında ise amel ile değil de itikad (iman, inanç) ile ilgili alan manasında kullanılır.

Fürû ise fıkıhta, fıkıh usulünü uygulayarak (ictihad ederek) ortaya konan ve amel (uygulama) ile ilgili olan kurallardır, hükümlerdir.

Teferruât kelimesi ıstılâhî olarak pek kullanılmazsa da her iki alanda (itikad ve amel alanlarında) asıl/temel kuralların detayları manasını ifade edebilir.

Namaz , başörtüsü ve yolsuzluğu örnek alarak bu terimleri açalım ve dindeki yerlerini ortaya koymaya çalışalım:

Ahirete iman, itikad alanında kullanılan 'usûl'e girer. Kıyametten sonra dirilmenin nasıl olacağı konusu ise bu imanın teferruâtıdır; teferruât önemsiz manasına gelmez, esas inancın açılımı manasına gelir.

Namaz kılma, başörtüsü takma (veya genel olarak tesettüre tiayet) ve yolsuzluk yapmama yükümlülükleri itikad ve amel alanlarında kullanılan 'usul'e dahil değildir, 'amelî, uygulamaya yönelik' manasında 'fürû'a dahildir. Bunların fürû'a dahil olması hem önemsiz demek değildir, hem de terk edilebilir hükmü taşımaz. Namazın kılınması ile örtünmenin ne ile ve nasıl olacağına dair kurallar teferruâttır; ama bu manada teferruat da hem önemlidir hem de terk edilemez.

Fıkhın fürû dalında, dinî hayatımızı düzenleyen kuralların tamamı yer almıştır; bunları hayatımızdan kaldırırsak İslam'ı kaldırmış oluruz. Ayrıca namaz, tesettür, kul hakkı yememek gibi İslam'dan olduğu kesin bulunan 'fürû'u inkar edenler, bunlar İslam'da yoktur diyenler dinden çıkmış olurlar.

İmanı açıklamak ve namazı açıkça kılmak, başı dışarıda örtmek bunları yapana, içinde bulunduğu olumsuz şartlar yüzünden önemli bir zarar getiriyorsa bu zararı defedinceye kadar imanı açıklamamak, namazı göstererek kılmamak, başı açmak... zarureten caiz olabilir. Yani eğer zaruret durumu gerçekleşirse uygulama ve açıklamayı zaruret kadar terk etmek yalnızca fürû ile ilgili değildir, kısmen usule de şamildir.

Hasta olan bir mümin muayene ve tedavinin gerektirdiği kadar avret (örtülmesi gereken) yerlerini doktora ve hemşireye açar ve dokundurur. Bir mazlumu ve masumu zalimden saklayan mümin, yeri sorulduğunda 'bilmiyorum' diye yalan söyeleyebilir. 'Müslümanım' diyeni öldüren bir zalim sorduğunda, 'değilim' diyebilir. Bunlara ruhsat (izin) vardır. Ama zaruret halinde geçici olarak terk edilen usul, füru ve teferruât, İslam'dan olmaktan çıkmaz ve önemini kaybetmez.