Felsefe İlahiyatçının Ne İşine Yarar?

Çünkü Felsefe (ve mantık) tefsir, kelam, tasavvuf ve fıkıh usülü İslam medeniyetinin gelişme süreci içinde son derece karmaşık ve ilk bakışta hemen fark edilmeyen bir ilişkiler kanaviçesi ortaya koymuştur. Dolayısıyla bir ilahiyatçı

VAN 7.09.2013 12:40:26 0
Felsefe İlahiyatçının Ne İşine Yarar?
Tarih: 01.01.0001 00:00
  Felsefe İlahiyatçının Ne İşine Yarar?

          İlhan Kutluer


Bilirsiniz hatırlamak haz verir. Bilgisayar arşivimi gözden geçirirken rastladım bu dosyaya. “Felsefe İlahiyatçının Ne İşine Yarar?” konulu bir toplantıda yaptığım konuşmanın takibi için hazırlamışım. Konuşmamın tarihi 3 Ocak 2008. İlahiyat-Felsefe ilişkilerinin ülkemizde hep canlı kalan bir gündemi olduğundan, paylaşmak istedim.

“FELSEFE İLAHİYATÇININ NE İŞİNE YARAR?

1.  Felsefe İslam entelektüel geleneğinin marjinal bir olgusu değil, kelam ve tasavvuf ile birlikte mütemmim cüz’üdür. Marjinallik vurgusu bir söylemden ibarettir ve İslam düşünce tarihinde bu söylemi paylaşanlardan bazı önemli simalar felsefî olduğu açıkça ifade edilmemiş olsa da bir şekilde felsefî fikirlere sahip olmuşlardır. Bir temel felsefeye sahip olmak felsefe kelimesi kullanıldığında tüyleri diken diken olan entelektüellerin de kaçamayacağı bir durumdur. Bu vesileyle belirtelim ki bir ilahiyat talebesi olarak kendi temel felsefemizin ne olduğunu anlamak ancak felsefe hakkında aydınlanmakla kavranacak bir husustur.

2. İslam entelektüel geleneğimizde müslüman  filozoflar felsefeyi hikmet ve ilim olarak kavrarken bazı din bilginleri (ulema) bunun tam zıddına olarak sapkınlık (ilhad) ve katmerli cehalet (sefeh) olarak tanımlamıştır. Bu aleyhtar nitelemeler İslam felsefesinin gerçek mahiyeti ve tarihsel başarısı ile kolayca örtüştürülemez. Bu yüzden İslam dünyasındaki o veya bu nispetteki felsefe aleyhtarlığının temel sebepleri üzerinde çalışmayı herkesten önce İlahiyatçı iş edinmelidir. Bu çalışmayı sağduyuyla sürdürmenin en emin yolu felsefeyi felsefe aleyhtarlarının metinleri üzerinden değil, bizzat filozofların özgün metinleri üzerinden kavramaya çalışmaktır.

3. “el-Felsefe” İslam entelektüel geleneğinin mütemmim bir cüz’ü olmakla kalmamış,  kavramsal, terminolojik, metodolojik ve teorik planda İslam düşüncesinin kurucu etmenlerinden biri olmuştur. Bunu büyük sentezlere ulaşmış ünlü din bilginlerinin eserlerinden felsefî terim, yöntem ve teorik yapıları çıkardığımızda geriye ne kalacağı sorusunu cevaplamakla rahatlıkla anlayabiliriz.

4.  Her şey bir yana üretilen felsefî birikim ve ardından gelen özgün çabalar, İslam medeniyetinde bilim geleneğinin kurulmasında başlıca rolü oynamıştır. Açıkçası klasik İslam çağında bilim tasavvurunun gelişimi İslam filozoflarının çabalarıyla gerçekleşmiştir. Çünkü İslam entelektüel geleneğinde “el-felsefe”nin hakiki işlevi İslam kültür coğrafyasında bir “bilim” geleneği kurmaktır. Nitekim önceleri bilgi anlamına gelen el-ilm teriminin  “bilim” anlamına gelmesi filozofların ilk kez bilim tasnifleri yapması, bilimsel araştırma yöntemleri geliştirmesi ve bizzat bilim üretmesiyle mümkün olmuştur. İslam bilim tarihinin İslam felsefe tarihinden bağımsız biçimde ele alınamıyor olması bunun en temel göstergesidir.

5.  İlahiyatçı için bundan daha dikkat çekici olanı şudur ki, dinî ilimlerin de konusu (mevzu), temel kavramları (mebadi) ve başlıca problemleriyle (mesail) temel bir ilmî metodolojiye kavuşturulma süreci bu ilimlerin felsefe ve mantık disiplinlerinden alabildiğine istifade edilmesi sayesinde mümkün olmuştur. Kelam ilmi başından beri felsefî bilgiyle imtizaç ederek kendi gelişimini ortaya koydu. Doktriner tasavvuf metafiziği felsefî birikime kesinlikle kayıtsız kalamadı. Fıkıh Usulü dahi metodolojik gelişiminde mantık terimlerine başvurmak durumundaydı.

6. Çünkü Felsefe (ve mantık) tefsir, kelam, tasavvuf ve fıkıh usülü İslam medeniyetinin gelişme süreci içinde son derece karmaşık ve ilk bakışta hemen fark edilmeyen bir ilişkiler kanaviçesi ortaya koymuştur. Dolayısıyla bir ilahiyatçı için hayati öneme sahip dinî ilimlerin gelişimini izlemek, açıklamak ve yorumlamak çabası daima İslam medeniyetinde ortaya konan felsefî birikimin farkında olmayı zorunlu kılmaktadır. Bir ilahiyatçı, söz gelimi iyi bir kelam tarihçisi olacaksa iyi bir felsefe tarihçisi olmak zorunda olduğunu fark etmelidir.

7. İslam felsefe geleneğinin tarihsel başarısını evrensel anlamıyla iyice kavramak için İslam filozoflarının Latin Ortaçağı’na felsefî ve bilimsel alanda yaptığı derin etkileri de hatırlamak lazımdır. Dünya medeniyet tarihi en kayda değer ikinci tercüme faaliyetini Arapça’dan Latince ve İbranca’ya yaptığı tercümelerle ortaya koymuştur Batı ve İslam dünyası ilişkilerinin entelektüel tarihini keşf etmek ilahiyatçı için önemli ise –ki öyledir- İslam filozoflarının Ortaçağdan modern zamanlara uzanan etkilerini bilmek son derece önem taşımaktadır. Çünkü ilahiyatçı için İslam hem bir din hem de bir medeniyettir.

7.  Modern zamanlar söz konusu olduğunda felsefenin modern dünyanın inşaında çok önemli roller üstlendiği bilinmektedir. Gerek modern Batı medeniyetinin tarihsel gelişimi gerekse çağdaş durum anlaşılmak zorunda ise –ki ilahiyatçı için bu böyledir- modern felsefe okumaları hayati önem kazanmaktadır. Modern felsefenin ortaya koyduğu birikim ve deneyim çağdaş ilahiyatçının asla kayıtsız kalamayacağı bir literatüre dayanmaktadır. Çünkü bir yandan çağdaş İslam düşüncesinin oluşumu ve gelişimi modern Batı felsefesinden bağımsız gerçekleşmiş değildir; diğer yandan da modern Batı felsefesiyle entelektüel hesaplaşmasını tamamlamadan bir geleceğe sahip olamayacak, kendi özgün tekliflerini modern dünyaya sunamayacaktır.

8. Bütün bu tarihsel diyalektiğin ötesinde genel bir felsefe birikimi ve deneyimine sahip olmak çağdaş Müslüman aklının eleştirisi ve yeniden teşekkülü açısından Müslüman mütefekkiri çok donanımlı bir konuma taşıyacaktır. Çünkü felsefe tahsili dinî olanları da dâhil, kullandığımız kavramların analizi ve ulaştığımız sentezlerin eleştirisi açısından muhtaç olduğumuz apaçıklık, zihinsel uyanıklık, alternatif düşünme ve yeni temellendirme yöntemlerine ulaşmamızı kolaylaştıracaktır. Günümüzde aklı başında olan hiç kimse çağdaş bilim, din, dil, tarih, ahlak veya siyaset felsefeleri çalışmaksızın çağdaş İslam düşüncesinin sağlıklı yeniden teşekkülü çabalarının hedefine varabileceğini rahatlıkla ileri süremez.

9.  İlahiyatçı kendi meseleleri üzerinde çalışmak için felsefe tarihi bilmenin ve sistematik felsefe problemleri konusunda aydınlanmanın -ciddî bir deneyim kazanmadan kolayca fark edilemeyecek- zihinsel imkânlara kavuşmak anlamına geldiğini bilmelidir. Böyle yaparak ilahiyatçı hangi din ve medeniyet coğrafyasına mensup olursa olsun, insanlığın en zeki çocuklarının top yekûn mensup olduğu idealar dünyasındaki diyalog ve tartışmaların tanığı olacak; belki de bu dünyanın etkili bir vatandaşı olmayı başararak felsefenin diliyle insanlığa seslenme imkânını elde edecektir.

10.  Kısacası felsefe bilim, sanat ve teoloji gibi entelektüel bir imkândır. Zihnî ve ilmî gelişimini ciddiye alan her insan gibi ilahiyatçı da bu imkân âlemine nüfuz etmek ödeviyle mükelleftir.