‘En Güzel Zafer, Savaşsız Kazanılandır’

Selahaddin E. Çakırgil

VAN 15.04.2015 09:27:08 0
‘En Güzel Zafer, Savaşsız Kazanılandır’
Tarih: 01.01.0001 00:00

secakirgil@yahoo.com

Savaş için de ‘san’attır’ demişlerdir..

Herhalde, kan akıtma, öldürme, tahrib etme, yakıp yıkma, yok etme san’atı..

Böylesine bir cehaletin san’at olarak nitelenmesi karşısında, herhalde eskilerin kullandığı veBöylesi bir cehaletin öğrenilmesi bile bir özel tahsil ve çaba ister..’ mânâsındaki, ‘Taa kesbsiz (çaba göstermeksezin) bu kadar cehl olmaz, / Cehlin ol mertebesi sehl (yanlışlık)olmaz..’  ‘deyimi tekrarlamak gerek..

Miladî 19. yüzyılda, Carl von Clausewitz’in (On War)  ‘Savaş Üzerine..’ adıyla yazdığı kitabı, genelde, kendilerini ‘yarı ilah’ gibi gören Prusya (Almanya)  ve Avusturya -Macaristan İmparatorluğu generallerinin ve de -ve Osmanlı’nın son dönemindeki generaller de dahil-onlara hayran öteki halkların subaylarının da el kitabı mesabesindeydi..

Yani, savaş’ı çok sistematik ve mantıkî bir şekilde inceleyen ve o zamana göre, güzel anlattığı kabul edilen bir kitab..

Clausewitz’in en çarpıcı tesbitlerinden birisi, ‘savaşı, siyasetin başka vasıtalarla devamı’ndan ve ‘siyaseti de, savaşın başka vasıtalarla devamından ibaret sayması’ olsa gerek..

*

Ama, Clausewitz olmadan da elbette nice savaş taktikleri kullanılıyor ve nice hünerli kumandanlar çıkıyor ve bu öldürme san’atını en güzel (!) şekilde icra ediyorlardı.

Geçen gün, Sahaflar’daki eski kitablara bakarken, gözüme ‘Savaş San’atı’ adında bir kitab çarptı.. Uzak Doğu ve Güneydoğu Asya’nın üç bin yıl öncelerdeki esrarengiz bir savaşçı filozofu sayılan Sun Tzu tarafından yazıldığı belirtilen ve kendisinden 200 yıl öncelerde yaşayan Lao Tse tarafından kurulduğu ve ‘varlık âlemindeki her şeyin gerçekte var olmayıp, bir görüntüden, onlara hakkındaki bilgilerin de bir yanılsamadan ibaret olduğu’  gibi bir dünya görüşünü telkin eden taoist felsefenin inceliklerini de yansıtan bir kitab idi bu..

(İran’da Ali Şeriatî’yi hafife alanlar, onu değerlendirirken, onun ‘biraz Marx- Engels, biraz Tao, biraz Mao, biraz da İslam..’ gibi bir karışım yaptığını ileri sürüyorlardı..)

Tao felsefesi hakkında az biraz malûmat sahibiydim, ama bu kitabı görmemiştim.. Kaç para dedim satıcıya; 2 lira dedi.. Çok yüksek bir rakam söyleseydi de, alacaktım..

*

Sun Tzu, savaş konusunda, devamlı şu görüşü vurguluyor: ‘Savaşmadan kazanmak, en iyisidir..’ Ama, bunu söylerken de, hedef olarak teslimiyetçi bir anlayışı telkın etmiyor, tam tersine, ‘asıl hedefin, saldırılamıyacak bir güce kavuşmak olması gerektiği’  belirtiyor.

Yani, ‘hazır ol cenge, eğer sulh’u salâh ister isen..’ deyiminin bir versiyonu..

‘Savaşmaksızın  başkalarının ordularını alt etmek, hünerlerin en iyisidir..’

Bu da,  taocu felsefenin ‘derin bilgi ve güçlü eylem’ ilkesiyle izah  elde ediliyor..

Derin bilgi, görmeden, kapının dışına çıkmadan dışarıyı bilmek, pencereden bakmadan göklerin yolunu görmek olarak anlatılıyor.. Derin bilgirahatsızlığı rahatsızlıktan önce, tehlikeyi tehlikeden önce, yıkımı yıkımdan önce , felaketi felaketten önce  farketmektir..

Güçlü eylem ise, her türlü değişik duruma  uyarlanarak daha da güçlü olmak şeklinde anlatılıyor.

Kitabın kapağında, ismin altında yer alan alt yazı da ilginç..

‘İnsanlar bir kez birleştiler mi, cesurlar tek başlarına ilerleyemez; korkaklar ise,  tek başlarına geri çekilemezler..

*

Bir kaç diğer tesbit de ilgi çekici..

‘Öfke ve hırs, yenilginin temel etkenleridir.. Şövalyelikte başarılı olanlar militarist değildir.  Savaşta iyi olanlar öfkelenmezler.. Karşıtlarına üstün gelmeyi bilenler, işin içine duygularını katmıyanlardır..  Bilgeler izlenemezlik içine gizlenip, duygularını dışarı vurmazlar.. Sessizlik ölçüsünde esrarengiz olmak, düşmanın üzerinde etkili olmayı sağlar..’

Şu satırlar da ilginç değil mi?

‘Ancak uyum içinde olanlar tabiî olarak savaşırlar.. Eğer subaylarla askerler birbirlerinden kuşku duyarsa, savaşçılar birleşemez ve küçük kafalar eleştirmeye başlar. İkiyüzlülük ortaya çıktığında da, eski savaşçı kralların bilgeliğine dahi sahib olsan,  bir sürüsü bir yana, bir tek köyü-köylüyü bile yenemezsin! Askerî harekât ateşe benzer, söndürülmezse, kendini tüketir.

Ve, silahlar, ancak kaçınılmaz olduğunda kullanılabilecek uğursuz araçlardır.. (...) Akıllı olanlar dövüşmeden, savaşmadan önce kazanır; câhiller ise, kazanmak için savaşır.. Savaş stratejisi,  ne yapacağını ve ne zaman yapacağını bilmek kadar, ne yapmayacağını ve ne zaman yapmayacağını da bilmekle bağlantılıdır.. (...)Sorumluluğu paylaştırmakta usta olan kişiler zekileri, cesurları, açgözlüleri  ve aptalları kullanırlar.

Zeki kimseler hak ettikleri yerlere geldikleri için sevinirler.

Cesurlar hedeflerini gerçekleştirmeye koyulurlar..

Açgözlüler  çıkarlarını kollarlar..

Aptallar ise ölümden korkmazlar.. (...)

Silahlar kötülüğün habercisidir. Onları uzun süre kullanmak sonunda felaket getirir. Savaşmaya düşkün olanlar, sonunda kendilerini yorarlar ve yok olup giderler.

Kuvvetlerin uyuşur, keskinliğin körelirse, gücün tükenir; diğerleri fırsattan faydalanıp ayaklanırlar. İşte o zaman bilge akıl hocaları seni bile kurtaramaz.

Beceriksizce yapılmış hızlı savaşlar duydum.. Ama, ustaca olup da uzun sürdürülen hiçbirisine rastlamadım. Savaşı uzatmak hiç bir halka yaramaz.. (...)

Bir askerî harekât, halkın omzunda ağır bir yüktür..

Bir günlük zafer için yıllarca savaşılır.

*

Evet, Sahaflar’da gözüme çarpan ve yolculukta okumak için aldığım bir kitabdan bazı cümleler böyle.. Bunların, 3 bin yıl öncelerde savaş üzerine yazılmış görüşlerden bir demet olduğu unutulmamalı.. Bu öğütler sadece savaşın değil, başarı ve uzlaşmanın da yollarını üç bin öncelerden fısıldıyor..

*

İslâm’ın da elbette bir savaş hukuku ve savaş şartlarını düzenleyen son derece dikkat çekici, son derece insanî, ve âdil hükümleri ve ahlâkı vardır. Ancak, bu hükümlere pek riayet etmediğimiz, müslümanların tarih boyunca yaptıkları nice savaşlarda takib ettikleri ve İslam’ın hükümleriyle bağdaşmıyan uygulama örneklerinden de anlaşılabilir.

Hele müslüman güçlerin birbirleriyle yaptıkları savaşlardaki acımasızlıkları, ölçüsüzlükleri ve daha da kötüsü ve esef verici olanı, tarafların hattâ aynı âyetleri kendileri için bir delil gösterip, karşı tarafa karşı saldırının dayanağı olarak kullanmaları..  Bunlar bizim hemen her zaman ve mekanda karşımıza çıkan korkunç tablolardır. Ve bugün de bu acı sahneleri hepimizi utandıracak şekilde yine yaşıyoruz.

Başka dinlerin, dünya görüşlerinin  ve yaşayış tarzlarının acımasızlıkları ve barbarlıkları bizim için asla örnek olamaz derken; kendi içimizdeki barbarlıkları görmezlikten gelemeyiz..

Bugün, müslüman coğrafyalarında, taraflarını bizzat müslümanların oluşturduğu savaşlarda oluk oluk kan akıyorsa, bu, İslam’ın bize verdiği yol gösterici emir ve hükümlerden, nasibsizliğimiz yüzündendir..