Emperyal İran ve S. Arabistan iç savaşı!

İBRAHİM KARAGÜL

VAN 13.03.2015 09:55:21 0
Emperyal İran ve S. Arabistan iç savaşı!
Tarih: 01.01.0001 00:00
 

Emperyal İran ve S. Arabistan iç savaşı!

Bence bölgenin en sıkıntılı ülkesi Irak ya da Suriye değil, Suudi Arabistan’dır. Bu ülkeye karşı hızlı bir çevreleme, istikrarsızlaştırma stratejisi uygulanıyor ve bu her geçen gün daha da tehdit edici boyutlar alıyor.

Irak ve Suriye tam anlamıyla bir kaos yaşıyor. İkinci derecede etkili ülkeler ve artık bölgesel denklemin aktörlerinden değil. Bu iki ülke, üzerlerinde yürütülün güç, alan savaşlarının mağduru durumunda. Bu yönüyle de kaderleri hızla birleşiyor.

Öyle görünüyor ki, İran sınırından Akdeniz’e uzanan koridorda siyasi sınır hiçbir zaman bugünkü gibi olmayacak. Aslında Irak da Suriye de bir Arap-İran güç mücadelesinin genişletilmiş cephelerine dönüştü.

Arap dünyasının sınırları değişiyor

Arap dünyasının doğu sınırı bir zamanlar İran sınırıydı. 1991 Körfez Savaşı bu denklemi bozdu. 2003 Irak işgali ise ülkeyi tamamen İran’ın inisiyatifine terketti. Arap-Fars sınırı bu sefer Suriye-Irak sınırına çekildi. Şam yönetimi Tahran ekseninde olmasına rağmen bu böyleydi. Üstelik son zamanlarda Suriye üzerindeki İran etkisini kırmaya dönük güçlü bir girişim vardı ve kısmen de etkili oluyordu.

Bir anda Suriye iç savaşı çıktı. Amaç, Baas rejimini devirmek ve Akdeniz’e uzanan İran aksını bu ülkede kırmaktı. Ne yazık ki, beklenen olmadı, Batı dünyası ilk başlarda gösterdiği kararlılığı devam ettirmedi. Muhalefete gereken destek verilmedi. Savaş İran’ı çok daha güçlü bir şekilde Suriye’ye taşıdı. İran aksını Suriye’de kırmaya çalışırken tam tersi oldu ve Tahran bu ülkeye fiilen hakim olmaya başladı. Arap-Fars savaşının ikinci cephesinde de İran kazanır duruma geldi.

Lübnan’da da belirgin gücü olduğunu varsayarsak İran’ın Akdeniz’e kadar müthiş atılıma geçtiğini söyleyebiliriz. Dikkat ederseniz, Irak ordularını da Esad’ın askeri birliklerini de İranlı komutanlar yönetiyor. Güney Lübnan’da da İran var, Suriye’nin İsrail’le hesaplaşma çizgisi olan Golan’da da.

Körfez ülkeleri karışabilir

1991 Körfez Savaşı’na, 2003 Irak işgaline en büyük desteği Suudi Arabistan verdi. Bu savaşların ağır maliyetini ödedi. Daha önceki Irak-İran savaşının da finansörü kendisiydi. Ama kaybeden kendisi oldu. Irak’ı tamamen kaybetti. Şimdilerde Suriye’deki savaşta da en güçlü ve net pozisyon alanlardan biri             S. Arabistan. Böyle devam ederse Irak’takinin aynısını Suriye’de de yaşayacak gibi.

Ama bir cephe daha var; Yemen. Orada da Husiler ile Yemen yönetimi yıllarca mücadele etti. S. Arabistan fiilen savaşa girdi, Husileri durdurmaya çalıştı. Tam tersi oldu. İran destekli Husiler Yemen’de yönetime el koydu. İran bu bölgede de S. Arabistan’ı yenilgiye uğrattı hem de Kızıldeniz kenarında olağanüstü stratejik değeri olan bir garnizon elde etti.

Basra Körfezi’ndeki Bahreyn üzerinde ise İran-S. Arabistan güç mücadelesi devam ediyor. Bir sonraki hamle bu bölgeye olacaktır. Muhtemelen Körfez karışacak, Suudi yönetiminin ortak askeri birlik bile kurdurduğu Körfez Konseyi ciddi yaralar alacaktır. Bahreyn’de Şiiler’in ayaklanması Suudi askeri desteğiyle durdurulabilmişti. Ama ne kadar direnebilecekleri belli değil.

S. Arabistan iç savaşı

Bu çevreleme yakın gelecekte Suudi Arabistan sınırlarının içlerine nüfuz edebilir. Petrol zengini Doğu bölgelerinde yaşayan Şii azınlık zaten uzun süredir oldukça hareketli. Bölgesel sarsıntı bu çevreleri isyana teşvik edebilir ve iş o zaman S.Arabistan iç savaşına dönüşebilir. Arap-Fars güç mücadelesi Yemen’de de S. Arabistan’ın aleyhine döndü ve tehlike Arap dünyasının kalbine doğru ilerlemeye başladı. Kabaca otuz beş yıldır devam eden Arap-Fars güç mücadelesinin bugün itibarıyla geldiği nokta burası.

Şimdi bu tanımlamaya karşı çıkılabilir. Arap-Fars mücadelesi tanımlaması yadırganabilir. Nihayetinde her işgal ya da iç savaşın başka dinamikleri vardır. Mesela Irak Saddam Hüseyin yüzünden işgal edilmiştir ve bu bir ABD işgalidir. Bunlar olayın bölge dışı fotoğrafı ancak dikkat ederseniz her olayda bu ayırım, bu güç kavgası belirleyici olmuştur.

Ve bu savaş kimlikler üzerinden yürütülmüştür. Savaşları milletlere, toplumlara pazarlamak için kimliğe ihtiyaç vardır. O kimlik bizim coğrafyada özellikle bugünlerde mezheptir. Bölge ülkeleri bu kimliği alabildiğine kullanmaktan çekinmemişlerdir.

İşgal sonrası Irak’taki iç savaş mezhep üzerinden yürütüldü. Şimdi Suriye’de aynısı oluyor. Yemen’de böyle oldu. Lübnan zaten hep öyle bir ayırıma göre biçimlendi. Körfez hızla mezhep eksenli ayrışmaya sürükleniyor. İran’ın mezhep dışında destek verdiği tek yer Filistin’dir. Bunun dışında İran’ın güç haritası tamamen mezhep eksenlidir.

Suudi yönetiminin stratejik körlüğü

Suudi yönetimi büyük bir hata yaptı. Sudan’dan Suriye’ye kadar oldukça etkili olan, bir alternatif sunabilen Müslüman Kardeşler'i birinci derecede tehdit olarak tanımladı. Mısır’daki askeri darbe dahil, bütün bölgede Müslüman Kardeşler’in önünü kesmek için çetin bir mücadeleye girişti. Bunu yaparken zaaf alanlarını ortaya çıkardı, kendini zayıflattı, arkasında geniş bir boşluk bıraktı. Suudi yönetiminin gözlerini kör eden bu stratejik hatanın kazananı İran oldu. Bırakılan her boşluğu o doldurdu. Onların Müslüman Kardeşler’le mücadelesi bütün bölgeyi İran müdahalesine açık hale getirdi.

Oldukça afaki gelebilir ama eğer Suriye’deki mücadele İran’ın zaferiyle noktalanırsa önce Körfez karışacak ardından S. Arabistan. Yani, tek hedef S. Arabistan olacaktır. İsterseniz bir yere not edin.

Emperyal İran

Bunları İran karşıtlığı ya da S. Arabistan sempatisi ile yazmıyorum. Bir bölge fotoğrafı çekiyorum. Kabul edin ya da etmeyin durum budur. İran bölgedeki bütün kaoslardan yararlanmayı, bunları stratejik zafere dönüştürmeyi bilmiştir. Ancak bu kazanımları İran’ı bölgesel bir tehlike olarak algılanma noktasına getirmiştir. Israrlı, hırslı, komşularının hassasiyetlerini pek de önemsemeyen, yayılmacı, emperyal bir İran gerçeğini ortaya çıkarmıştır.

Peki Türkiye bütün bunların neresinde kalıyor? Türkiye’nin bölgedeki bu yeni güç haritasının, yeni şekillenmenin, yeni bloklaşma ve cepheleşmenin farkında olduğunu biliyorum. Ve kaosun bölgeselleşmesine karşı da tek panzehir olacağına inanıyorum. 

Bu vesileyle yakın gelecekte Türkiye’nin bölgede çok daha aktif olacağını, hareketli bir Türkiye izleyeceğimizi şimdiden söyleyebilirim.