Duvarların Ardında Tefekkür Notları

Bilgin Erdoğan

VAN 1.12.2017 09:28:43 0
Duvarların Ardında Tefekkür Notları
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İnsanlık için yapabileceğimiz en büyük hizmetlerden biri hapishaneye düşmüş insanları topluma yeniden kazandırabilmektir. Zira dünyadaki insana ait sorunlar insandaki dünyaya ait sorunların çözülmesi ile mümkündür. Bu yazımda Amerikan hapishanesinde mahkum olanlarla olan diyaloğum ve bunlar üzerine kaleme aldığım tefekkür notlarını paylaşacağım.

 

Hakiki Suç

 

İkame ettiğimiz namaz hayatın kendisidir. Boynumuzu bükerek Rabbimizin huzuruna durduğumuz kıyam bana hapishaneleri hatırlatır. Belimizi bükerek ettiğimiz rüku ise hastaneleri. Kabristanlar ise secde makamıdır sanki.

 

Hata irtikap etmek hayatın bir gerçeği ise hapishanelerde hayatın gerçeğidir. Hüküm giyerek özgürlüğünü kaybedenlere ayrıca bird aha ceza vermek doğru bir davranış değildir. Bilakis bu kimseler topluma yeniden kazandırılmalıdır. 

 

Albert Camus “Veba” isimli romanında der ki: Ölmekten daha beter bir şey varsa o, insanların ölüme alışmasıdır.İnsan ölümü durdurmak için çaba sarfetmiyorsa hakiki veba budur. Evet bende diyorum ki hakiki suç, suç işleyen insanları topluma yeniden kazanmaya çalışmamak ve onların ailelerini sahipsiz bırakmaktır.

 

Homo Ludens: Oyun oynayan İnsan

 

Yıllar önce duvarların ardında müslüman olmuş bir mahkum satranç dahil tüm oyunların haram olduğunu ve bunlarla ilgilenilmemesi gerektiğini ve benim bu konuda hutbe vererek mahkumları azarlamam gerektiğini söylemiş ve benden gerekli desteği alamayınca bir çok mahkumla aramızın açılmasına sebep olmuştu. Aradan hayli zaman geçtikten sonra bu mahkumu mukim olduğu blokta iskambil kağıdı oynarken gördüm. Beni görünce mahçup oldu lakin ben omuzuna dokunarak beni de oyuna dahil edin dierek latife yaptım.

 

Mahkumların özellikle duvarların ardında oynadıkları oyunlar kanımca onlar için bir terapi gibidir. Zira acı içinde olan beynin bir şekilde meşgul edilmesi gerekiyor. Elbette benim tavsiyem biblioterapi dediğimiz kitap okuyarak kişinin kendisini terapi edebilmesi şeklinde olsa da böyle bir tercih her mahkum için geçerli olmayabiliyor. Zira oyun oynmak insanın fıtratında var. Hatta oyun oynamak inkar edilemez bir iletişim şekli.

 

Hollandalı tarihçi  Johan Huizinga ile Homo Ludens kavramı dünya literatürüne girmiştir. Nasıl ki Homo Sapiens, Düşünen İnsan, Homo Faber alet yapan insan demek ise Homo Ludens Oyun oynayan insan demektir. Dolayısıyla oyun oynamak insanın en bariz fıtri özelliğidir der Huizinga. Gerek antroploji ve arkeolojik bulgular ve tarih gerekse günümüzdeki oyun sektörü’nün alabilgine güçlü oluşu bu gerçeği destekler mahiyettedir. İnsan oyun oynamadan yapamıyor. Bu mahkumlar için dahi böyle.

 

Ben de oyun oynamanın fıtri bir gerçek olduğunu düşünüyorum. Öncelikle oyun oynama’nın ruhunda özgürlük ve iletişim olduğu için insan fıtratına olumlu katkısı olduğu kanaatindeyim. Zira her oyun birisiyle oynanır ve her oyun gönüllü olarak özgürce yapılır. Belki de çocukların yetişkinlerden daha mutlu olma nedenlerinde biri insan fıtratı’nın bir özelliği olan oyun oynamaya daha yatkın olmalarındadır.

 

Çocukların oynadıkları oyun ile yetişkinlerin arasında bir fark var ise o da oynanan oyu’nun sorumluluk bilincine katkısının olmasıdır. İnsanlar yaptıkları işi bir oyun neşvesi içinde yaptıklarında daha başarılı olacakları muhtemeldir.

 

İnsan’ın bu fıtri özelliğinden yola çıkarak eğitimde de oyun oynama ruhu ile ders işlemek eğitime müthiş bir katkı sağlayacaktır. Oyun oynama münasebetiyle yapılan eğitim sadece beden eğitimi gibi sosyal etkinlik içeren faaliyetler için değil fizik, kimya ve matematik gibi bilimsel dsipilenler içinde olmalıdır. Hatta oyun oynayarak dini eğitim verebilmek bu anlamda oldukça ehemmiyet arzeder. Siyer dersini tiyatro havasında işlemek gençlerin o derse ilgisini arttırıcaktır.

 

Oyun terapisi deyince akla sadece çocuklar değil yetişkinler de gelmeli hatta belli şartlarda bu eğitim modeli hapishanelerdeki mahkumlara da uygulanabilmelidir, Mahkumlara yönelik oyun terapisi ile eğitim vermek hem onların iletişim kabiliyetlerini geliştirmelerine yardımcı olacak hem de güven sorunu olan bu kimselerin kendilerine güveni temin edilmiş olabilecektir.

 

Önce söz vardı

 

Ruhsatsız silah taşıdığı için hüküm yemiş bir Hristiyan mahkum : "Beş çocuğum var ve onlar bensiz yetişiyor ne tavsiye edersin " diye sordu . Cevaben : "Mahkum da olsan evin içindeki bir babadan onlara daha ilgili ve sevgi dolu olabilirsin" dedim.Onların her birine mektup yaz. Bu mektupları hem kendine sakla hem de günlük yap veya dosyala. Sözün gücüne inan. 

 

Zira senin inandığın kitap “Önce söz vardı” der. O mektuplarda yüreğindeki acı ve şefkat çocuklarının gönlüne akar. Zira dudaktan kalbe giden bir yol var. Sözün gücü gücün sözünden etkilidir. İbrahim’in sözü vardı Nemrud’un gücü vardı ama söz’ün gücü, güc’ün sözüne galip geldi. 

 

Öyleyse dışarda hatta evin içinde bir baba’nın yapamayacağını çocukların için yapabilirsin. Para’nın satın alamadığı şeyler vardır unutma. Aşk ve şefkat parayla alınmaz. İşte mektuplarında bunu evlad-ı iyaline hissettirmelisin."Çocuklar'ın onları bugün okumasa yarın okuyacak ve senin gönlündeki onlara yönelik sevgiyi hissedecekler. Seni bugün olmasa da bir gün mutlaka anlayacaklarına inanıyorum" dedim.Vicdan'ın dili bir. Göz yaşların rengi aynı. Acı herkes için aynı. Yüreklerimiz sadece bize değil ötekine de reçete.

 

Yarına kalabilme istegi

 

Soygunculuk suçundan içerde olan bir mahkuma şöyle dedim: “Yarına kalabilme istegi” insan psikolojisinin en temel arzusudur. Davranışın beyninde bu istek yatar. Bu duygu yönetildiği zaman yaşama motivasyonu olur. Onun için insanlar okula gider, mesleklerini icra eder vs. Yönetilemediği zaman ise bu masum duygu belalı bir kaygıya ve hatta korkuya dönüşür ve o dem insanlar meşru olmayan yollara tevessül ederek kendilerine zulmeder. Din, ahiret akidesiyle bu temel duyguyu yönetmene yardımcı olabilecek muhteşem bir potansiyeldir.

 

Varoluş alanlarımız ve Özgürlük

 

Müebbet bir mahkum ile konuşuyordum. Dedim ki insan'ın varoluş alanı sadece fiziki alan değildir. Duygusal alanı ve bir de sosyal alanı vardır insanın. Dışarda özgür insanın sosyal alanında da ancak belli sayıda arkadaşı vardır. Dolayısıyla sosyal alan itibarıyla özgür bireylerden çok farklı değilsin. Birde insanın duygusal alanı vardır ki o konuda dışardaki özgür insandan belki daha özgür olabilirsin.Zira insan yüreği namutenahidir. Hatta ben mahkumların duygusal alanları'nın dışardaki özgür bireylerden daha güçlü olabileceğine inanıyorum. Onun için müebbet mahkumların müebbet aşklarına şahidim. Fiziksel olarak beraber olamasalarda duygusal olarak birliktelikler mahkumlarda oldukça fazla. Onun için özgür bayanların müebbet mahkumlarla olan o koşulsuz aşkı ve vefası kanımca nazara verilmesi gereken mühim bir hususiyettir.