DÜŞÜNME ÜZERİNE (3)

HAMDİ AKAN

VAN 22.12.2015 11:17:17 0
DÜŞÜNME ÜZERİNE (3)
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Eşyanın hakikatlerinden faydalanmanın ve özünü zenginleştirmenin çarelerini yine kendisi veriyor. Bu nokta da “zekâ”nın terbiye edilmesinde önemli bir konu olduğu hatırlarda tutulmalıdır. Şu var ki; Soru sormasını ve cevap vermesini bilen kimse kendi zekâsı üzerinde hâkim olan kimsedir.  Artık aktif bir düşünmeden bahsetmeye sıra geldi.

Bu usul ile incelemeye konu olan her ne olursa olsun, genel olarak bir takım soru merkezleri meydana getirmek, hal çarelerinin neler olabileceğini algılamak veya çözmek, okunacak ”şey”i hiç bir yardım göremeden tasavvur ederek, hâsılı incelenecek konuyu önceden tahayyül etmekten görebilmekten ibarettir. Ne aradığını bilen insan, ne bulacağını da bilendir.

Dikkat edilecek kısım, düşünce melekelerinin nasıl çalıştığını hatırlamak, idrakin dış âlem de eşyanın bize aks eden hayallerinden olduğu sanılıyorken; Hiç şüphemiz olmasın ki, öncelikle zihinde bir hareket olmaz ise, “şey” eşya bizim zihnimizde düşünce uyandırmaz. Anlaşılması imkânsız olan bir keşmekeş olarak kalır.

Örneğin; Doğuştan kör, görme yetisi olmayan birinin, aniden gözleri açılıp görür olsa, gördüğü göreceği şeyler bir birinin zıddı olan her birinin müphem, karışık gözü alan, kamaştıran, insana eza veren birer hercümerçtir. Hiçbir şeyi tanımayan gördüklerini de görmeyecektir.

Nedeni malum, hiç bir şey ile tanışıklığı olmadığındandır. Aksine insan tanışık olduğu bu nesnelerle, hakiki manada alaka kurabilendir. Önceden bilmek tanımak, birikim; olay ve eşya arasındaki dengeyi kurmanın şartlarındandır.

Zihinsel faaliyetin hakikate ne kadar uyup uymadığının fazlaca önemi yok, esas itibarı ile belki de elde edilmesi imkânsız gibi gözüken şey’in olmaması daha avantajlıdır.

İnsanın umduğunu bulması hiç olmazsa umduğu ile bulduğu arasındaki farkın anlaşılması sağlanmış olur, bu bakımdan insan zihninde düşünmenin (fikir) aniden doğmasını sağlayan bu farkın anlaşılmasıdır. Düşünce üretimi önceden idrak edişlerimizle, idrak, anlayış, kavrayış arasındaki ayrılıklardan ortaya çıkmaktadır.

Bu ayrılık hayretle kaplanmış veya karışmış bir heyecanın sonucunda doğan bir düşüncedir. Bu adımda henüz Nüve halinde olan bu düşünce, analiz-sentez, muhakeme-mukayese kıyasta diyebileceğimiz, düşünen için olmazsa olmaz metotlarla kavramak genişletmek geliştirmek, analojik okumalarla tenkit yapabilmek, kontrol etmek, nihayet ona sistemli bir çeki düzen vermenin zamanı gelmiş olmaktadır.

Eşyanın hakikatlerinden faydalanmanın ve özünü zenginleştirmenin çarelerini yine kendisi veriyor. Bu nokta da “zekâ”nın terbiye edilmesinde önemli bir konu olduğu hatırlarda tutulmalıdır. Şu var ki; Soru sormasını ve cevap vermesini bilen kimse kendi zekâsı üzerinde hâkim olan kimsedir. Zekâ terbiyesi için birkaç söz daha ilave etmek gerekirse, bir insan önünde bulunan konuyu kavrama yeteneğine ulaşabilmelidir.

Tüm eşyanın özelliklerini kavramak onların tabiatında var olan kendilerine has şey (kader)lerin algılanması ile mümkün olabilmekte olduğundan, ısı-ses-su gibi insanın her an temas halinde olduğu şeyler, gerek biyolojik, gerekse fizyolojik özellikleri ile bilinerek, akıl zekâ onlarda var olan kabiliyet farklılıklarından hareketle lüzumsuz teferruatlardan kaçınır.

Bu bağlamda kavrama hazım etme önceliği her zaman saklı tutulmalı unutulmamalıdır. Bununla beraber her tür meselenin hal çarelerini bilebilecek prensiplere ulaşma imkânını verebilecek, ilimlerin köklerine nüfuz edecek tekniklerin bilinmesi de elzemdir. Düşünceyi uyandıracak veya tahrik edecek muharrikler vardır. Düşünür kendi düşüncesini tahrik edecek muharrikleri bulabilmelidir. Zekâyı tahrik eden düşünce kendi kudretini artıran ve birçok konuda muhakeme, mukayese yapmaya yardım eden eserler bunların beslenme kaynaklarıdır.

Bir düşünce vasıtası olarak muhakemeye sebep olan şey; Bizim alışık olduğumuz görüş ve hayat tarzına zıt olanlarla görüşmekle elde edilebilir. Bu yönü ile hayat oldukça bol insan ve fikir malzemesi ile doludur.

Onlara tahammülle zihin yapılarının nelerle şekillendiğini anlamak bu şeklin o yapıdaki temel referansların nelerle oluştuğunun kavranması demektir. Kuşak farlılıklarının ürettiği sorulardan kaçmak yerine, o sorulara makul ve mantıklı cevaplar bulmak, zihin disiplini için iyi bir çalışma alanıdır. Zihin hayreti ne kadar iyi kullanır ise o kadar ileri boyutta gelişir. Lakin insanın gerçek ve gerçekçi düşündüğü zaman-süre o kadar uzun değildir.

Uykuya dalmak veya uykudan uyanma süresi gibidir. Bu süreyi çok çok uzatmak her ne kadar insanın elinde olsa da, yeniden düşünceye-düşünmeye zaman ayırmak, yeniden gerilmek için, Hayret dediğimiz şeyin o anda devreye girmesini gerekli kılar.

Bununla beraber ömür sürecimizde hakiki anlamda bir defa dahi Hayret ederek ve sonuca giderek yaşamanın tadını almak, almaya çalışmakla elde edeceğimiz şeylerle iktifa edebiliriz.

Şunu da ilave edelim ki; Onlarca defa gerçekten düşünmekle geçen bir hayatın ne olabileceğini tasavvur eder -ede bilir miyiz? Tabii derin insanı sarsan kendine döndüren varlık sebebi ile uyumlu, nereden gelip nereye gittiğinin farkında lığına ulaşmış olarak. Bu hal böyle bir hayat ne muazzam ne mükemmel bir hayat kaynağı olurdu.

Eşyanın varlık sebepleri, hayatın evveli ve ahiri ile olan ilişkisi, varlığın sahibine karşı olan sorumluluk, yok olup yeniden başlayan hayat ve tüm bunların bir biri ile olan ilişkisi, müthiş bir insicam. Hakikat o dur ki; gerçek düşünme anlama süresi azdır, sınırlı sürelidir.

Bu bakımdan bu hali fevkalade verimli kullanabilmek, zekâ düşünce fikir tohumlarından azami derecede istifade edilebilmelidir. Bu tohumları filizlendirmek onlardan meyve ürün elde edebilmek, bir insanlık vazifesidir. Bu tohumlardan biri de “fazilettir. Tesadüflerle değil bilerek hareket eden insan fazileti sürekli üreten yaşatan yaşayandır.

Ekimi yapılmayan tohumun ürünü beklenilmez, beklenmemelidir. Bu düşünceler aralıklarla tekrar tekrar aklımıza geldikçe, artık bunları toprağımıza dikme zamanıdır. Bu kelimeden olarak; Hayret, hayranlık zekâmızla varlıklar arasında meydana gelen değişik şekillerdeki münasebetten doğmaktadır.

Varlıkta çeşitlilik ne kadar çok olursa olsun temel yasaları var oluş, sonradan oluş meydana geliş, insan zekâsı karşısında teslim olunmuşlukları, onların insanın hizmetinde oluşu ile elde edeceğimiz bulgular sonucu her şey’i bilebiliyor olabileceğimiz oluşumuza birer delildir. Şöyle bir basit deneyle örneklersek; Çini tabağa vurunca meydana gelen çınlama, tabağı tutunca sesin kesilmesi, Pascal bunu müşahede edince hayrete düşer, bunun sebebini keşfettiğini zanneder etmez öğrenmiş olmakla kalmaz konuyu açıklayan bir kitap yazar. Benzer örnekleri çoğaltmak mümkün.

Bu noktadan sonra gerekli olan mesaj; üreten bir akıl, onda şaşkınlık husule getiren olay, hayretin gayrete dönüşmesi ile tetiklenerek, yeniden bir şeyler üretebilecek olgunluğa ulaşması ile mümkündür. Hayret’in mükemmeliyetçi tembelliği mağlup etmesi ile dur durak bilmeden, geçmişi anlamak, hayatı anlamlandırmak, geleceğe reçete yazabilmenin gayretine ulaşmasıdır. *devam edecek.