Dokuya uygun model!

Ali Bulaç

VAN 8.12.2012 15:07:08 0
Dokuya uygun model!
Tarih: 01.01.0001 00:00
Ortadoğu’da yönetimlerle birlikte siyasî haritaların da değişeceğini anlamış bulunuyoruz.

Irak’ın üçe bölünmesinden sonra, Suriye de ya iç savaşla, ya anlaşma ile veya dış müdahale ile üçe bölünüyor. Sömürge ve işgal dönemlerinde İngilizler hakimiyet bölgelerinde monarşileri, Fransızlar cumhuriyetleri empoze ettiler. Şimdi Amerikan politik modeli olan federasyonlar empoze ediliyor. Irak ve Suriye’den sonra Türkiye de bu sürece girmiş durumda. Başkanlık sistemi, Büyükşehir Yyasası, istinaf mahkemeleri ve arkasından gelmekte olan idarî ve hukukî reform paketleri bir “federe bölge”nin altyapısını inşa ediyor. Perşembe günkü yazımda birincil ve aslî hedefin 25 milyon Kürt’ün yaşadığı bölgede dört federe devletin ileride bir araya getirilmesiyle Kürdistan Cumhuriyeti olduğuna işaret etmiştim.

Bölgede bir Kürdistan Cumhuriyeti’nin kurulması dünyanın sonu değildir. 22 Arap devleti, 6 Türk devleti, 2 Arnavut devleti var. Bir Kürt devleti de olsa kıyamet kopmayacak. Ancak 22 Arap devleti bir devlet etmiyor, 6 Türk devleti bir konuda anlaşamıyor. Hakiki bağımsızlık ve iradesine göre var olmak, bir milli marşa ve bayrağa sahip olmak demek değildir. İktisadî, askerî ve kültürel bağımlılığın sürdüğü bir harita üzerinde siyasî bağımsızlığın sadece nominal değerinden söz edilebilir ancak.

Bugün bunu Kürtlere anlatmanın zorluğu ortada. Diğerleri (Araplar, Türkler) gibi bu acı meyveyi tadmak istiyorlar. Haklı oldukları nokta, acı meyveye duydukları şiddetli arzu değil, Arap ve Türk milliyetçiliği karşısında maruz kaldıkları büyük baskı ve mahrumiyetlerin onları “dış bir destek”e muhtaç hale getirmesidir. Halen daha ana dillerinde eğitim hakları verilmiş değil. Enfal katliamında 180 bin, Halepçe’de 5 bin Kürt öldürüldüğünde, Amerika ve İsrail Kürtler için “kurtarıcı” misyon kazandı, bölgeyi işgal eden baba Bush’a Saddam’ın askerlerinden kaçışan savunmasız Kürtler “Hacı Bush imdadımıza yetiş” diye bağırdılar. Ernest Gellner’e göre Ortadoğu’da kabile yapıları devam ediyor. Bu durum merkezi ve merkeziyetçi, tekil kimliğe göre yurttaş tanımı yapan ve farklı toplulukları tek şemsiye (ulus) altında toplamayı hedefleyen siyasî ve idarî yapıları mümkün kılmıyor. Belirtmek gerekir ki, Ortadoğu için ne bağımsız ulus devletler ne monarşiler veya federasyonlar çözüm getirir. Osmanlı, Şam’ı merkez alarak Suriye, Ürdün, Lübnan ve Filistin’i; Musul, Bağdat ve Basra’yı da merkezî noktalar seçip bütün bir Irak’ı yönetiyordu. Model siyasî merkeziyetçiliğe, ancak sosyo-kültürel adem-i merkeziyetçiliğe dayanıyordu. Bu sistem iyi kötü yüzyıllarca sürdü. Yeni düzenlemenin mimarları ABD ve İsrail’dir. Onların çıkar hesaplarına göre bölge şekil alacak ama sorunlar çözülmeyecek, çatışmalar bitmeyecek, tam aksine mezhep ve etnik farklılıklar birer çatışma ve savaş sebebi olarak hızlanarak artacaktır. Çünkü dışarıdan aldığımız bu yapı bölgenin dokusuna uygun değil, bu arada çok kan döküleceği için husumetler bu halkları ve kavimleri uzun zaman birbirinden koparıp çatıştıracaktır.

Sorunun temelinde teritoryal egemenliğin etnik veya mezhebe dayandırılmasıdır. Bu çerçevede tanımlanmış egemenlik hukuk, eğitim, bürokrasi ve askerî yollarla ahaliye empoze edildiğinde, diğerleri inkâr edildiği veya ‘azınlık’ durumuna düştükleri için canları yanıyor. Oysa İslam dini ve tarihî tecrübemiz Batılı modellerden çok daha insanî ve uygulanabilir bir model sunuyor: Her dini, etnik ve mezhep grubunun yurt bildiği yerde yerleşebileceği, siyasi organizasyona “din, inanç (mezhep), kültürel kimlik ve yaşama biçimi” üzerinden bağlandığı; sivil/medeni alanın gruplara, ortak alanın müzakere ve muahedeye açık tutulduğu bir örgütlenme modeli.