‘Doğum Günü’ adına çılgınlıklar sergilenen bir mazlûm Peygamber

Selahaddin E. ÇAKIRGİL

VAN 31.12.2017 10:04:53 0
‘Doğum Günü’ adına çılgınlıklar sergilenen bir mazlûm Peygamber
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Hz. Îsâ Mesih aleyhisselâm’ın doğum günü ve bu doğumu bir takvim yılının, miladî takvimin başı olarak kabul eden dünya kesiminde bu gece dünya çapında bir çılgınlığın yeniden sergilenmesi yaşanacak.. ‘Bu çılgınlıkların o Yüce Peygamber’le ne ilgisi var?’diye biz Müslümanlar yakınır dururuz; ama bizim bu ikazlarımız o çılgınları utandıracak boyutlarda değildir.

Gerçekte, Hz. Îsâ’nın doğum günü hesaplamasında bir takım yanlışlıklar olmalı ki, çeşitli Katolik Hristiyanlar, o doğum gününü 23-24 Aralık günlerinde kutlarlar; Ortodoks Hristiyanlar ise 7 Ocak günü..

365 günlük Şemsî/ Güneş Yılı’na göre düzenlenmiş olan Gregorian Takvimi ise, o miladı /doğumu, 1 Ocak günü olarak kabul etmiştir.

***

Hatırlanacağı üzere, Müslüman takvimi ise, Hz. Peygamber (S)’in doğumunu değil, ‘Hicret’ini esas almıştır ve 355 günlük Hicrî-Qamerî /Ay Yılı’na göre 1439’ncü; Hicrî-Şemsî /Güneş yılına göre ise, 1396’ncı yılındadır.

Yahudi yılı ‘Roş Aşana’ (yeni yıl başı) ise, 5778’lerde..

Hz. Îsâ’nın doğum günü bir Peygamber- İnsan’a lâyık şekilde kutlanmış olsaydı, buna Müslümanların bir itirazı olamazdı. Çünkü o da Enbiyaullah’dan, ‘Ul-ul’Azm’ denilen, kendilerine Kitap verilen, Şeriat sahibi olan bir Peygamber’dir. Müslümanların itirazı, bir Peygamber’in veladetini- milâdını bahane ederek ve onun takipçisi iddiasıyla çılgınlık yapılmasınadır. (Hattâ bizde, son 40 küsur yıldır bu çılgın yılbaşı çılgınlıklarına zoraki bir alternatif olarak ‘Mekke’nin Fethi’ programlarıtertiplemek yerine, bu Yüce Peygamber’in uğradığı zulme karşı Müslümanca bir bakışla programlar yapılsa daha doğru olmaz mı?)

Ve ilginçtir, Hz. Îsâ’nın milâdı adına sergilenen Noel çılgınlıklarının ona ihanet olduğunu bazı Hristiyanlar da görmüş ve bunu dile getirmişlerdir. Bunlardan birisi de, Lübnanlı hristiyan araplardan Khalîl Cibran’dır. 1931’de vefat etmiş olan bu şair-ressam- filozof’un bir ‘Bir Bayram Akşamı’ isimli yazısından kısa bir özeti buraya aktaralım.

***

 ‘Akşam oldu ve karanlık, şehri kapladı. Konaklarda, evlerde ışıklar parıldadı, insanlar yüzlerinde neşe, nefes alıp vermelerinin arasından yiyeceklerin, içkilerin kokusu yayılarak yeni bayramlık elbiseleriyle caddelere çıktılar.

Bense yalnız, bir başına, kalabalıktan uzak, bayramın sahibini düşünerek yürüdüm. Fakir olarak doğan, tecrit edilmiş bir halde yaşayan, Haç’a gerilen müstesna kişiyi düşünerek.. (…)

Umumî parka vardığımda.. Düşünce ve düşlerle dolu, (…) başımı yana çevirdiğimde, birden kanepede (…) elindeki asâsının ucuyla toprağı çizen bir adam dördüm.‘Benim gibi yalnız bir adam’ dedim kendi kendime.. (…)'Bu şehirde yabancı mısın?' dedim.

Ben böylesi günlerde daha bir yabancıyım..’ dedi.(…)

‘Halk bu bayramlarda birbirine daha şefkatli davranır, zengin yoksulu hatırlar, güçlü zayıfa merhamet eder..dedim. ‘…güçlünün zayıfa şefkatle davranması, sadece üstünlük ve gururlanma biçimidir..’ diye karşılık verdi.

(…) Bir ihtiyaç içindeymişsin gibi geliyor bana.. Bir-iki dirhem kabul etmez misin?’ dedim.

Bir meskene ihtiyacım var, başımı sokabileceğim bir yer..’ (…) Bu şehirdeki her nereye gittiysem, kendime bir yer bulamadım..’ dedi.

Ruhumun kulağına, ‘kâh bir filozof, kâh bir deli..’ diye fısıldadım. Duymuş gibi, ‘Evet ben bir deliyim..’ dedi.

‘Gel, geceyi evimde geçir!’dedim.

Benim kim olduğumu bilsen davet etmezdin..’ dedi.

‘Kimsin sen?’dedim.

‘Ben halkları ayağa kaldıran devrimim. Fidanları söken fırtınayım. Yeryüzüne barışı değil, kılıcı bırakmak için gelenim..’dedi.

Ayakta dikildi, yüzü ışıldadı ve kollarını açınca avuçlarındaki çivi izleri göründü. Birden önünde eğilerek yere kapanıp, ‘Ey Nasıralı Îsâ!’ diye bağırdım.

Onun, ‘Cümle-âlem, benim ismin ve geçmiş günlerin ismim etrafında ördüğü âdetler vesilesiyle bayram ediyor. (…) Ama, insanlar arasında benim hakikatimi bilen yok..’ dediğini duydum.

Başımı kaldırdım, önümde duman sütunlarından başka bir şey görmedim..’