‘Dışpolitika yorumculara bırakılamayacak kadar önemlidir!’

Selahaddin E. ÇAKIRGİL

VAN 8.04.2018 10:18:25 0
‘Dışpolitika yorumculara bırakılamayacak kadar önemlidir!’
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Yazının başlığı ile bu yazıda ele alınan konu birbiriyle çelişiyor, elbette.. Çünkü bu yazı da özü itibariyle, dışpolitika konuları etrafındaki bir yorum.. 

Onlarca TV kanalının ekranlarında B. Amerika, Rusya, Almanya, Fransa, İran vs. ülkelerin dış siyasetlerine ve Türkiye’nin bu politikalar karşısında izlediği veya izlemesinin gerekli olduğuna dair yığınla yorumcularca öyle yorumlar yapılıyor ki, bunlar bir araya getirilse, ortaya içinden çıkılamaz bir karmaşık, girift bir tablo çıkar. Bununla, çok seslilikten şikayet ediliyor sanılmaya.. Ama resmî yayınlarda bile söylenenlerle ortaya bir gürültü ve uğultu çıkıyor. 

Elbette bu yorumlar içinde ilginç tespit ve görüşler de var. Ancak, bazıları öylesine hayalî ve hattâ ütopik ki.. İnsana, ‘Savaş, generallere bırakılamayacak kadar önemlidir..’sözünün bu sahaya da uygulanması gerekliliğini hatırlatıyor. 

*** 

Geçen hafta, İran, Rusya ve Türkiye cumhurbaşkanları Suriye Buhranı konusunda daha önce Astâne ve Suçi’de yapılan toplantılardan sonra bir kez daha bir araya geldiler ve bu kez, Ankara’da.. 

Ancak üzerinde durulmayan önemli nokta, bu toplantılarda uluslararası hukuk açısından hâlâ da Suriye’nin temsilcisi durumunda olan Beşşar Esed rejiminin hazır bulunmaması.. Çünkü, Suriye fiilen Rusya tarafından yönetiliyor. İran ise, ‘Beşşar Esed’in iktidarda kalması bizim kırmızı çizgimizdir..’ demeyi sürdürüyor. 

Ankara Toplantısı’nın sonunda yapılan açıklamaya dikkatli bakıldığında, her üç ülke de yıllardır Suriye konusunda yürüttükleri siyaset konusundan geri adım atmış değiller.. Her üç ülke de yıllardır, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasına vurgu yapıyorlar. Yani, üzerinde anlaşmaya varılmış yeni bir durum değil bu.. 

*** 

Aynı şekilde her üç ülke de terör örgütleriyle sonuna kadar savaşılması gerektiğinde görüş birliği içindeler.. Ama, herbirisinin terör örgütlerinden kastettikleri, bütünüyle aynı değil..  

Böyle olunca da bu açıklamaların sahaya yansıması olmuyor. Çünkü, İran ve Rusya’nın dile getirdikleriyle Türkiye’nin dile getirdikleri arasında, zâhiren bir ayniyet var gibi gözükse de, her üç ülke de eski mevzilerinden, konumlarından geri adım atmış değillerdi.. 

Rusya, Türkiye’yi Batı/NATO ittifakından olabildiğince uzaklaştırabilmek hesabıyla kazanmaya; İran ise -istemiye-istemiye de olsa-Türkiye’yle zıtlaşmıyormuş gibi bir görüntü vermeye çalışıyordu. 

Amerika ve bütün NATO dünyası da, ‘Eyvah, Türkiye’yi Rusya’ya kaptırıyoruz..’endişesindeydi.. 

*** 

VePutin, Rusya’da duruma kesinlikle hâkim.. 

Türkiye’de, Erdoğan ise, ‘Arkamdan iş çeviriyorlar..’ yakınmasından da anlaşılacağı üzere, devlet yönetimindeki bürokratik oligarşiyi tamamen etkisiz hale getirdiğini söyleyemese bile, yine de ülke yönetimine güçlü şekilde hâkim durumda.. 

Ama, bu üçlü toplantılara İran’dan Cumhurbaşkanı olarak gelip katılan Hasan Ruhânî,aslında dışsiyaseti belirlemekte son söz sahibi değil.. 

Çünkü, İran anayasasına göre, cumhurbaşkanı, ülkenin dışsiyasetteki en üst temsilcisidir. Ama, İran dışsiyaseti, İnkılab Rehberi ve dinî lider diye nitelenen ve iç siyasette en üst makam olarak nitelenen Veli-yy-i Faqih sıfatının da taşıyan Ali Khameneîtarafından belirlenmektedir ve bunu her yeni hükûmet teşkilinde, ‘Dışsiyaseti ben belirlerim..’ diye açıkça beyan eder. (Hattâ, Dışişleri Bakanın’na, ‘Siz elbette diplomasinin gereği olarak tebessüm de edeceksiniz.. Ama ben inkılabçıyım ve zarûreten tebessüm edemem..’ demesiyle meşhurdur.) Sadece dışsiyaset değil, daha pek çok temel kurumlar da doğrudan İnkılab Rehberi’ne bağlıdır.  Cumhurbaşkanı’nın sözünün Rehber tarafından te’vil edilme durumu vardır ve görüşler zıtlaştığında, başta Yargı ve İnkılab Muhafızları Ordusu’nun üst dereceli komutanları olmak üzere Cumhurbaşkanı’nı hizaya gelmeye çağıran güç odakları vardır. 

Bu üç ülkenin toplantılarının zayıf karnı burasıdır. 

*** 

Ama her üç ülke de aslî siyasetlerinden vazgeçmiş değillerse de, en azından konuşabiliyorlar. Trump’ın başında bulunduğu Amerikan yönetimi içinde ise, her kafadan bir ses çıkmıyor.