Dini Kaygılarla Evlenmek

Bekir Çöl

VAN 3.01.2018 09:42:33 0
Dini Kaygılarla Evlenmek
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Tasavvuf ve tarikatlar yoluyla İslam’a giren bidatlerden biride, dini daha iyi yaşayacağım diye evlenmemektir. Bu bidat ilk dönem zahitleri ile başlamış, günümüze kadar yer-yer devam etmiştir. Elan günümüzde de bu bidatleri devam ettiren tasavvuf ve cemaat mensupları halen mevcuttur.

 Azeb: Bekârlık anlamına gelen “Uzube” kökünden gelir. Gizli olmak, uzak düşmek, sahipsiz kalmak anlamlarına da gelir. Bu sebeple kadından uzak yaşayan kişiye “Azeb”denmiştir. Bu kelime aynı manayı ihtiva edecek şekilde Kur’an’ı kerim de geçmez. Uzube, azeb veya aynı kökten gelen kelimelerin geçtiği ve bekârlığın teşvik edildiği hadisler ise sıhhat yönünden tartışmalıdır. Bu kelimelerin geçtiği sahih hadislerde ise, “Cennette hiçbir bekâr kimse bulunmayacağı” bildirilmiştir. (Müsned, 6, 25–29; Ebu Davud, İmare, 14) Diğer taraftan “Bekârlığı tercih edenlerin durumlarının dünya ve ahrette evlilere göre daha kötü ve bedbaht olacaklarına dikkat çekilmiştir.” (Müsned, 5, 163) Ayrıca daha başka sahih hadislerde de Müslümanlar evlenmeye, aile kurmaya, çocuk yetiştirmeye teşvik edilmiştir.

İslamiyet evlenecek kadın sayısının azami dört olmasına müsaade etmiş ve bir evliliği teşvik etmiştir. (Nisa, 4/3) Dünya nimetlerinin azlığından ve önemsizliğinden bahseden İslam dini, ahret nimetlerini Kur’an’ı Kerim de övmüştür. Bu ahret nimetlerinden etkilenen ve ruhbanlığa sempati duyan bazı zahit ruhlu ilk Müslümanlar bekârlığa ilgi duymuşlardır. Hâlbuki Hz. Peygamberin, “İslam’da Ruhban hayatının olmadığını, kendisine de ruhbanlığın buyrulmadığını” bildirmiştir. (Acluni, 2, 377; Müsned, 3, 266; Darimi, Nikâh) Peygamber Efendimiz, bekâr kalmaya arzulu olan bazı Müslümanlarla şahsen görüşüp onları ikaz etmiş, böylece bekâr yaşama temayüllerine engel olmuştur. (Buhari, Nikâh) 

Kur’an’ı Kerim’i Tefsir eden ve en çok hadis rivayeti yapan, büyük Sahabe “İbn Abbas “Evli olmayı, Zahit olmanın gereği saymıştır.” Yine Sahabe’i Kiramın büyüklerinden Abdullah b. Mesud, “On günlük ömrüm kalsa yine de Allah’ın huzuruna bekâr olarak çıkmamak için evlenmeyi tercih ederdim” buyurmuştur. İki karısı vebadan ölen ve kendisi de aynı hastalığa yakalanan Muaz b. Cebel, Allah’ın huzuruna bekâr çıkmamak için hemen evlenmek istemiştir. İlk Müslümanların inancına göre “Evli bir insanın kıldığı iki rekât namaz, bekârın kılacağı yetmiş rekât namazdan üstün kabul ediliyordu.” Yine bir mücahit, cihada katılmayandan ne kadar üstünse, bekâra nispetle evlide o derece üstün ve faziletli idi.

Sahabe ve Tabiin döneminde kadın zühd hayatına engel görülmemiş, O dönemlerde nikâh mutlaka yerine getirilmesi gereken bir sünnet olduğuna inanılmış ve bu sünnetin terki büyük bir kusur kabul edilmiştir. Ancak Mısır, Suriye, Filistin, Irak ve İran’ın fethiyle oralarda ruhban hayatı yaşayan Hıristiyan Keşişlerin de tesiri ile dindar bir hayat yaşamak için bekârlığın gerekliğine inanılmış, bu kötü adette böylece İslam dünyasına yayılmaya başlamıştır. Hicri ikinci asrın başlarında başlayan bekârlık eğiliminde ilk sofilerden İbrahim b. Edhem, Rabia el Adeviye, Bişri el Hafi, Malik b. Dinar, gibi zahidlerin evlenmemelerinin tesiri vardır. Hasanı Basri, “Allah bir kişinin hayrını dilerse Onu kadın ve mal ile meşgul etmez” diyordu. Bekârlığı savunanlar fikirlerini ispat için hadislere başvuruyorlardı.

İbrahim b. Edhem gibi ilk sofiler bekâr yaşamayı tercih etmiş olmalarına rağmen, evliliğin daha faziletli olduğuna inanıyorlardı. Fakat giderek bekârlık bir fazilet hatta dinin gereği gibi kabullenilmeye başlandı. Meşhur Sofi Ebu Müslim Darani kadını, çocuğu, serveti, insanın Allah ile meşgul olmasına engel teşkil eden bir uğursuzluk olarak kabul etti. Cüneydi Bağdadi’de hiç değilse başlarda müritlerine evlenmemeyi tavsiye ediyordu. Necmeddini İsfehani, evlenmemek bir yana, kadın tarafından pişirilen yemeği bile yemiyordu.

Bu sofiler, “Tegabün” suresi 14 ve 15 ayetlerinden ilham alarak kadın, mal ve evladı erkeği baştan çıkaran bir fitne saymışlardı. Onlara göre Hz. Âdem’in cennetten çıkmasına bir kadın (Hz. Havva) sebep olmuştu. Yeryüzünde ilk cinayet bir kadın yüzünden, kabil tarafından işlenmişti. Mutasavvıflara göre evlenmeyi mubah kılan sebep sadece zinaya düşme korkusu idi. Bu anlayışa göre “Evlenmek ruhsat, bekârlık ise azimet” idi. Tasavvuf ehli bekâr yaşamayı tercih etmiş fakat bunu ruhen çok güçlü ve manen derecesi yüksek kişilerin yaşayabileceklerini belirtmişlerdi.

Bu anlayış kadınlardan uzak duran, evlenmeyen bir zümrenin oluşmasını sağladı. Abbasi döneminde, İslam âleminin her yanında, fütüvvet mensupları içinde evlenmeyenlere sıkça rastlanılmaktaydı. Fütüvvet nameler, fütüvvet ehline evlenmemeyi tavsiye ediyordu. Bu kanaat Ahilikte de mevcut idi. Bektaşilikteki mücerretlikte evlenmemek demekti.

Mutasavvıfların kadınsız yaşayarak evlilikten uzak durmaları, evlilik ve kadın konusunda bir takım yanlış fikirleri de beraberinde getirdi. Buna göre ancak mecburiyet olunca evlenilir, O halde kısır, çocuk doğurmayan kadın tercih edilmelidir. Çünkü çocuk insanı daha çok dünyaya bağlar. İbrahim b. Edhem’e göre “Evlenmek gemiye binmek, çocuğun doğması ise geminin batması demektir.” Cüneyd’e göre, “Helal yoldan şehveti tatmin etmenin cezası çocuktur. Mutasavvıflar ahrette bile kadının yüzünü görmek istemezler. Onlara göre bir kimsenin aklını hurilere takması, cennette Allah’ı görmeyeceğine delildir. Hadislerde hür, doğurgan ve bakirelerle evlenmek teşvik edildiği halde, (Buhari Nikâh, 10; Müslim Nikâh, 16) sofiler dul kadınları ve cariyeleri hür kadınlara tercih etmişlerdir. Evlendikleri halde cinsi münasebetten kaçınan sofilerin, şehvetten uzak olduklarını anlatmak için çeşitli menkıbeler anlatılır. Diğer taraftan sofiler içinde Abdülkadir Geylani gibi çok evlenenlerde vardır. (Not: Buraya kadar yazdıklarımın çoğu, İslam Ansiklopedisinin ilgili bölümünden, Süleyman Uludağ’ın araştırmasından istifade edilerek yazılmıştır.)