Dinî inançlar arasında siyasî ve hukukî eşitlik

Atilla Yayla

VAN 25.08.2015 11:34:47 0
Dinî inançlar arasında siyasî ve hukukî eşitlik
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Yakınlarda John M. Zane'in The Story of Law (Hukukun Hikâyesi) adlı hukuk tarihi kitabını okudum. İlk insanlardan 20. Yüzyıl'ın başlarına kadar hukukun doğmasını ve gelişmesini inceleyen yazarın işaret ettiği noktaların en önemlilerinden biri, hukukun bir evrim süreci içinde ilerlemesi ve hukuk kurallarının mutlaka toplumsal hâllerin bir yansıması olması. Zane, hukukun gelişmesine, daha doğrusu hukuk üzerinden toplumun daha hakkaniyetli ve daha uygar bir duruma taşınmasına hukuk düşünürlerinin ve uygulamacılarının yaptığı katkıyı da anlatıyor. Belirttiğine göre, hukukun ne olduğundan ve hangi amaca hizmet etmesi gerektiğinden haberdar hukuk bilginleri, yargıçlar ve mahkemeler bu doğrultuda topluma büyük hizmetlerde bulunabilirler.
Bizim hukuk sistemimizin ve yargımızın pek çok probleminin olduğunu biliyoruz. Mahkemelerden tam manasıyla memnun birini bulmak neredeyse imkânsız. Bununla beraber, bazen gerçek bir toplumsal katkı teşkil eden ve ülkenin hukuk devleti olma özelliğini güçlendiren yargı kararları ortaya çıkmıyor değil. Meselâ Anayasa Mahkemesi bu çizgide son zamanlarda epeyce önemli kararlara imza attı. Birkaç gün önce Yargıtay'dan da önemli bir katkı geldi.

3. Hukuk Dairesi Cem Vakfı'nın bünyesindeki cemevinin elektrik masraflarını karşılamadığı için bir elektrik dağıtım şirketi aleyhine açtığı davada ilk derece mahkemesi tarafından şirket lehine verilen kararı bozdu. Kararının gerekçesinde cemevlerinin statüsü hakkında bazı değerlendirmeler yaptı. Gazetelere yansıyan haberlere göre şöyle dedi:

“Tüm Alevi toplumunca kabul gören cemevleri Alevi-İslam inancına sahip yurttaşların ibadet makamıdır. Bu ibadet şekli Anadolu'da yüzyıllardan beri böyle sürüp gelmiştir. Öncelikle, bir mekânın ibadet yeri sayılıp sayılmaması münhasıran o inanca sahip insanların takdirinde bulunmalıdır. Alevi inancına mensup insanların inanç ve ibadet merkezlerinin cemevleri olduğu Alevilerle birlikte tüm toplum kesimleri tarafından kabul edilmiş bir olgu ve gerçekliktir”. Daire bunları söyledikten sonra Aleviliğin tarihi hakkında bazı bilgiler aktarıyor. Cemevlerini de ibadethane sayıyor ve elektrik giderleri camilerinki gibi karşılanmalıdır diyor.
Kararın eleştirilebilecek ve tuhaf tarafları yok diyemem. Meselâ, Aleviliğin içeriğine girilmesi lüzumsuz. Tarihi asırlarca değil yıllarca geriye giden bir inanç söz konusu olsaydı da durumun değişmemesi gerekirdi. Mahkemeyi aşan bir diğer husus, elektrik dağıtımı özelleşmişken, ibadethanelerin –yani camilerin ve anlaşılan zamanla cemevlerinin- aydınlatma giderlerinin özel şirketler tarafından karşılanmasının istenecek olması. Niye? Bu özel bir şirkete zorla “bağış” yaptırma, başka bir şekilde söylenirse, bir özel şirketi bir anlamda bir din vergisine tâbi kılma anlamına gelmez mi? Bunları bir tarafa bırakalım ve asıl konumuza dönelim.
Alevilerin önemli problemlerinden biri cemevlerinin statüsü. Şüphesiz birçok Alevi sadece dinî eşitlik adına cemevlerinin ibadethane sayılması çağrısı yapmıyor, cemevlerinin masraflarının en azından bir kısmını başkalarının üzerine yıkmayı da arzu ediyor. Ancak, bu durum Alevilerin ibadethanelerinin statüsü ve dolayısıyla din özgürlüğü bakımından negatif ayrımcılığa uğratıldığı gerçeğini gözden kaçırmamıza sebep olmamalı. Yıllardır tartışılıyor ve hükümetler bir türlü cemevlerinin ibadethane olduğunu kabul etmeye yanaşmıyor.

Aslında en doğrusu nerenin ibadethane olduğuna vatandaşın kendisinin karar vermesi ve devletin bu işlere hiç karışmaması. Ancak Türkiye devleti vatandaşlarının özel alanına şu veya bu gerekçeyle burnunu sokmaya çok meraklı. Hadi sadece devlete yüklenmeyelim, toplumda da bu tavrın geniş bir destekçi kitlesi var. O yüzden, 3. Daire cemevlerinin tüm toplumda kabul edildiğini söylerken yanılıyor, bir gerçeğin altını çizmekten ziyade elini güçlendirmeye çalışıyor. Öyle olsaydı zaten böyle bir problemle karşılaşmazdık. Fakat, toplumla uğraşamayacağımız için gözümüzü devlete dikmek zorundayız. Esasen, haklara saygı gösteren bir devletin, toplumun geniş kesimleri bir yerin ibadethane sayılmasına karşı çıksa bile, talep edenler varsa ona bu statüyü vermesi gerekir. Ama bizde devlet bu yasakçılığına toplumdan destek bulmaya çalışıyor ve toplumun epeyce geniş kesimleri de bu yasakçılığı ve ayrımcılığı destekliyor.

Cemevlerinin statüsü teolojik değil siyasî ve hukukî bir mesele. Siyasî ve hukukî bir gerekçeler dizisine teolojik argümanlarla cevap vermenin anlamı yok. Başta iktidar partisi olmak üzere bütün partilerin Yargıtay'ın bu kararını Alevilerin siyasî ve hukukî eşitliği yönünde adım atmak için bir müşevvik olarak değerlendirmesi çok yerinde olur.

YENİŞAFAK