'Derin devlet' hâlâ faaliyette...

Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, hazırladığı raporda, 'Derin yapı tasfiye edilemedi, bütün unsurlarıyla faaliyette' ifadelerine yer verdi

VAN 27.11.2012 12:23:47 0
Tarih: 01.01.0001 00:00

Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, raporuna son noktayı bugün koyacak. Bütün darbe süreçlerini mercek altına alan komisyon, ‘Özel Harp Dairesi, Kontrgerilla ve Gayri Nizami Harp’ konularında çarpıcı tespitlerde bulundu.

Zaman'ın haberine göre raporda, Özel Harp Dairesi ve kontrgerilla tartışmasının 27 kez TBMM gündemine getirildiği ancak bir türlü araştırma kararı çıkarılamadığı vurgulandı. ‘Derin devlet’ olarak tanımlanan yapının hâkim ve oligarşik zümre olan askerî yelpaze etrafında vücut bulduğu, ancak içinde istihbarat, medya, mafya, sermaye ve bürokrasiden unsurların yer aldığı kaydedildi.

Uygulayıcıların yerüstü biriminin Özel Kuvvetler Komutanlığı; yeraltı birimlerinin ise ‘vatansever siviller’ olduğuna dikkat çekildi. Söz konusu çetelerin 50’den aşağı olmadığı tahmin ediliyor. Devasa yapının, tasfiyeye tevessül edilmediği için operasyonel eylemlerine devam edeceği uyarısı yapıldı. Yapılması gerekenler ise şöyle sıralandı: “İtalya’nın ‘Gladio operasyonu’ ile deşifre edilen illegal ağları gibi Türkiye de iç buhran gönüllülerini tabandan zirveye tespit edip tasfiye etmelidir. Sorumluluk; iktidar, anamuhalefet, TBMM’de grubu bulunan partiler, Genelkurmay ve sivil toplumun omzundadır. Yoksa kendini ve milleti yiyen bu kurt, ülkeyi ateşe verecektir.”

Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun raporunda derin devlet, ‘Özel Harp Dairesi, Kontrgerilla ve Gayri Nizami Harp’ başlıkları altında ele alındı. 50’den fazla çetelerden oluşan derin devletin yapısı, işleyişi ve kimlerden oluştuğu ayrıntılı bir şekilde yer verildi. Komisyonun tespitleri özetle şöyle:

‘Derin devlet’ vatanın iflah olmaz düşmanı: Çete usul ve mantığı ile devlet yönetilirse eşkıyadan da hükümdar olur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti gibi, yeryüzünün en köklü devlet birikimine sahip bir toplumun içinde yaşadığı bir devlette, “vatan elden gidiyor” diye ayağa kalkmanın, tarihte benzeri görünen “şeriat isteriz” ayaklanmalarından bir farkı yoktur. “Derin devlet”, devletin ve vatanın iflah olmaz düşmanıdır. Devlet silahla değil, silahın üzerinde bile egemen olan hukukla yaşar. Devleti hukuk korur ve güçlendirir.

Karar alıcılar asker ancak her kesimden insan var: Türkiye’de derin devlet ‘hâkim ve oligarşik zümre olan askerî yelpaze etrafında vücut bulmuştur. Karar alıcılar merkez olarak askerî yapı ve etrafında ve liderliğinde oluşmuşsa da yapının içinde istihbarat, medya, mafya, sermaye ve bürokrasiden unsurlar mevcuttur. Uygulayıcılar ise görünür, yerüstü birimi Özel Kuvvetler Komutanlığı; yeraltı birimleri ise vatansever sivillerden müteşekkildir. Devasa bir yapı olan derin devlet, Türkiye’de operasyonel eylemler yapmıştır. Tasfiyeye tevessül edilmediği için belli ki yapmaya devam edecektir.

Karı koca aynı birimde, haberleri yok: Sivil uzantılar, ülke işgal edilince kullanılmak üzere barış zamanından eğitilip bekletilenlerdir. Görev verilemez. Kopuk tesbih taneleri gibi her yere dağılmışlardır. Türkiye’nin her yerindedirler. Savaşla beraber tesbihin ipi bağlanır. Görev alırlar. Karı-koca aynı birimdedirler ama birbirlerinden haberleri yoktur. Herkes kendi görevini yapar.

MİT’i Özel Harp Dairesi yönetti: Özel Harp Dairesi ve MİT arasındaki işbirliği dairenin kuruluşundan itibaren vardı. Hatta işbirliğinden öte bir iç içe geçmişlik durumu söz konusuydu. Bu durumun birinci nedeni, her iki kurumun etkili isimlerinin Amerika ve Almanya’daki Özel Harp kamplarında aynı eğitimden geçirilmesiydi. İkinci neden ise MİT’in başına çoğunlukla askerlerin gelmesi ve bu askerlerin de önemli bir kısmının Özel Harp eğitimi almış olmasıydı. Bu iç içelik ve işbirliğinde komuta üstünlüğü her zaman Özel Harp Dairesi’nde oldu. Planlanmasını çoğunlukla dairenin yaptığı eylemlerin, uygulaması ise MİT’e ve sivil unsurlara düştü. 12 Mart darbesi öncesinde düzenlenen provokatif eylemlerde, operasyonlarda bu durum açığa çıktı. Nedense bu ortak eylem ve operasyonlarda hep deşifre olanlar MİT mensupları oldu. Bu operasyonlara katılan Özel Harpçilerin kim oldukları hâlâ bilinmiyor.

Meclis, Özel Harp Dairesi’ni araştıramadı: 1990’larda Özel Harp Dairesi ve kontrgerilla tartışması tam 27 kez TBMM gündemine getirildi. Ancak bir türlü Meclis araştırması kararı çıkmadı. Ordu, PKK’ye karşı aktif olarak kullanılan Özel Harp Dairesi’ni kapatmak, sivil unsurlarında lağvetmek yerine daireyi yeniden yapılandırma yoluna gitti. Dairenin nasıl yapılandırılacağı görevini ise bizzat Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş üstlendi. Güreş, bunun için İngiltere’ye gitti. Ardından Amerika’ya, iki ülkenin de Özel Harp Dairesi’yle aynı işlevi gören yapılarını inceledi. Ardından Amerikalıların yardımıyla dairenin yapısında değişikliklere gidilerek Özel Harp Dairesi’nin adı 1991 Eylül’ünde Özel Kuvvetler Komutanlığı olarak değiştirildi. Tıpkı Seferberlik Tetkik Kurulu’nun Özel Harp Dairesi adını alması gibi.

JİTEM tamamen illegal bir yapıydı: PKK'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde artan faaliyetleri üzerine, 1983’te kurulmuş bulunan Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı, bölgede aktif hale getirildi. Cem Ersever’in hazırladığı raporlar doğrultusunda bu komutanlık yeniden yapılandırıldı. 1987’de Jandarma İstihbarat Grup Başkanlığı’nın adı Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele olarak değiştirildi. Böylece varlığı yıllarca tartışılacak JİTEM kurulmuş oldu. 1996 yılında patlayan Susurluk skandalının ardından dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın hazırladığı meşhur Susurluk raporunun devlet sırrı olduğu gerekçesiyle sansürlenen bölümlerinde JİTEM’in kuruluş hazırlıklarının Hulusi Sayın’ın Jandarma Genel Komutanlığı kurmay başkanlığı yaptığı dönemde tamamlandığı bilgisi yer aldı. JİTEM kurulmuştu ama hiçbir yasal dayanağı yoktu. Tamamen illegal bir yapıydı.

JİTEM, en büyük zararı TSK’ya verdi: JİTEM oluşturulurken Özel Harp Dairesi’nin yapısı örnek alınmıştı. JİTEM’in kurulmasıyla birlikte Güneydoğu’da faili meçhul cinayetler başladı. İnsanlar evlerinden, işyerlerinden götürülüp ya da yolda çevrilip gözaltına alındı. Kaçırılanların bazıları birkaç gün sonra ya bir köprü altında ya da bir yol kenarında ölü olarak bulundu. Büyük çoğunluğun cesetleri bile bulunamadı.

Bu cinayetlerin arkasında hep aynı örgüt vardı: JİTEM. Eylemleri nedeniyle JİTEM, en çok terörle mücadeleye zarar verdi. Hatta sekteye uğrattı. Bugün artık kabul edilen bir gerçek var: JİTEM’in terörün bitirilmesi noktasında hiçbir faydasının olmadığı, aksine büyük zararlara sebebiyet verdiği biliniyor. JİTEM’in bölge halkına verdiği zarar ortada. En büyük zararlardan birisini ise Türk Silahlı Kuvvetleri’ne verdi. Çünkü kurucu unsurlarının subaylar olması nedeniyle bölge halkı, bu yapıyı orduyla bir tuttu. Bu da dağda terörle mücadele eden subayların bile zan altında kalmasına neden oldu. En önemlisi ise JİTEM, bölge halkının devlete güveninin sarsılmasına yol açtı.