Değerler ve Garibanlar Unutulursa!

Prof. Dr. Erol GÖKA

VAN 20.08.2017 11:44:33 0
Değerler ve Garibanlar Unutulursa!
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İnsan” kolay olunmaz. “Beşer” olmakla insan olmak aynı şey değil. “Beşer” olmaktan “insan” olmaya yükselebilmemiz için uzun bir yol kat etmemiz, bu yolculuğun sonunda bireysel psikolojimizde, hırs ve menfaatten ayrı olarak bir de “başkalarını gözeten” bir yanın gelişmesi gerekiyor. Psikoloji dilinde ruhsal aygıtımızdaki bu katmana “süperego”, “vicdan” gibi adlar veriyoruz. Ruhsal aygıtımızdaki bu katman, aile yapımız, aile büyüklerimiz aracılığıyla, toplumumuzu ayakta tutan değerlerin içselleştirilmesiyle gelişiyor. Vicdanın oluşumuna aile, devlet, toplumsal düzen ve ahlak sistemi, din hepsi birden katkıda bulunuyor.

Her ne kadar genetik-biyolojik faktörler sosyopat kişilik bozukluğunun gelişmesinde önemli bir rol oynasalar da insanın varlık yapısı gereği, yaşadığı toplumun özellikleri de onun bireysel psikolojisine yansır. Eğer bir toplumun sosyopatiyi entegre edebilme yeteneği etkili ve başarılıysa, barış ve huzur içinde yaşama şansı artar. Toplum, sosyopatiyi entegre edebilecek yetenekten yoksunsa veya bu yeteneklerini çeşitli nedenlerle yitirmişse, sessiz ve mağdur halk yığınları karşısında sayıları, okyanusta damla misali kalsa da sosyopatların toplum karşıtı, vicdansızlıkla karakterize, değer düşmanı özellikleri topluma yayılmaya başlar ve “sosyopati” kutbu oluşur ve giderek egemenliğini hissettirir. Toplum, kendisini hukuk tanımayan bu insanların insafına terk eder, yasal düzenlemeler sözde kalır, zorbalık, rüşvet ve yolsuzluk vaka-ı adiyeden görülür; en kötüsü tüm bunlar toplumun yeni “değerleri” olarak tüm insanların psikolojilerine yerleşmeye başlar.

Sosyopati, kamu düzeninin bireyin psikolojisinde kök salmadığı, otoritenin ve değerlerin içselleşmediği geçiş toplumlarında kendisi için en mümbit araziye kavuşur. Geç kaldığı modernleşmede hızlı gideyim derken demokrasisini güçlendirmede ve değerler eğitiminde sorunları olan eski Türkiye’de gördüğümüz en büyük tehlikelerden birisi de sosyopatların öne çıkmaları ve sosyopatik bir kültürün yaygınlaşmasıydı. Bu yüzden de her fırsatta, yukarıdaki gibi ifadelerle derdimizi anlatmaya çalıştık; şu tür sözlerle, eski Türkiye’de ayağımıza dolanıp duran sosyopati sorununa dikkat çekmeye uğraştık: “Sosyopatların ağızlarının suyunu akıtan derin kamusal çatlaklarımız, hukuki zaaflarımız, toplumsal dertlerimiz var. Kamu düzeninin sağlanması için devlet, hukuka saygılı, otoriteyi içselleştirmiş bireyler yetiştirmek yerine ceberutluğu seçmiş. Bırakın güçlü olmayı vergi bile toplayamamış, imar planı dahi yapamamış, çareyi gövde gösterisinde aramış. Devletin bıraktığı boşluğu, maddi çıkar şebekeleri, feodal ve mafiyöz güç odakları doldurmaya çalışmış. Her yere kolayca risk alan sosyopatlar sızmış.  Devletinden umudu kalmayan toplum, kendi bütünlüğünü sağlayabilmek için kamu düzeninin olduğu zamanlardaki tarihsel anlatıya ve inançlarına tutunmuş. Sessiz yığınlar, sosyopatiyi dizginlemek için değerlere sarılmanın yanısıra devleti demokratikleştirmek, milletin, hukukun devleti haline getirmek lazım geldiğini her geçen gün biraz daha iyi anlıyorlar. Yeni Türkiye mücadelesine bu yüzden gönülden destek veriyorlar.”

Sosyopatiyle mücadelede inancın ve değerlerin çok önemli olduğunu ama yine de dindar görüntünün, sağlam bir kişiliği garanti etmeyebileceğini belirttik: “Dine ne kadar yakınsak, onun sunduğu değerler pınarından kana kana içmemiz o kadar imkân dâhilinde. Dinden ne kadar uzaksak, değer elde etme, sağlam bir vicdan sahibi olma şansımız imkânsızlaşmıyor ama azalıyor. Lakin dine yakınlık, dini pratikleri tanıyıp bilme ve hatta onları uygulama, bizim ondan değer devşirerek sağlam bir vicdan inşa ettiğimizi de göstermiyor. Dışarlıklı, içselleştirilmemiş bir değer, sağlam bir kaynaktan gelmiş ve toplum ona yüksek nitelikler yüklemiş olsa bile bir anlam ifade etmiyor.”

Yeni Türkiye mücadelesini hep aynı zamanda sosyopatiye karşı bir mücadele olarak anladım, destekledim ve destekliyorum. Müreffeh, adil ve demokratik bir düzen için çok zorlu bir mücadele yürütülüyor ve eksikler, zaaflar çok olmasına rağmen birçok alanda minnetle anılan başarılar kazanılıyor. Elbette ona karşı mücadele nesiller boyu sürecek biliyoruz ama özellikle para ve güç ile ilgili alanlarda sosyopatinin sırıtışları hala çok rahatsız edici. Kendi adıma Cumhurbaşkanımız'ın yenilenme ihtiyacını, makam, rütbe, payeye karşı davayı öne çıkarmasını, “Garibanlara daha çok dikkat etmeliyiz. Zengine yatırım yapılıyor, garibana değil şeklinde bir algı var, bu kırılmalı, yıkılmalı” demesini, bu minval üzere anlıyorum. Değerler ve garibanlar unutuluyorsa sosyopati güçleniyor demektir ve bu hepimiz için büyük tehlikedir. Zira sosyopatlar, asla kendilerinden ve çıkarlarından başka bir şey düşünmezler. Toplumun bütünlüğünü ve dillerinden düşürmeseler dahi değerleri hiç önemsemezler.