Dayatma yemin metni ile Meclis'inden kovmak

Zafer Burakmak

VAN 19.01.2018 11:38:28 0
Dayatma yemin metni ile Meclis
Tarih: 01.01.0001 00:00
 SHP’den Meclis’e giren Leyla Zana’nın  6 Aralık 1991 günkü oturumda milletvekili yeminini ettikten sonra Kürtçe “Ez vê sondê li ser navê gelê kurd û tirk dixwîm” (Bu yemini Türk ve Kürt halkı adına ediyorum) cümlesi üzerine kriz çıkmış ve Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) lideri Erdal İnönü, Leyla Zana ile yeminin yasal zorunluluk olduğunu belirten Hatip Dicle’nin istifasını istemişti. Leyla Zana ve Hatip Dicle, 16 Ocak 1992’de SHP’den istifa ettiler. Bunu SHP’den seçilen Halkın Emek Partisi’den(HEP) 18 vekilin istifası izledi. “Topyekun mücadele” stratejisinin sürdüğü çatışmalı sürece girilirken Anayasa Mahkemesi de 14 Temmuz 1993’te HEP’i kapattı.  Yeni kurulan DEP’e geçen vekillerin dokunulmazlığı kaldırılarak kimileri gözaltına alındı. Polisin gözaltına alacağını öğrenen Leyla Zana, Hatip Dicle ve Orhan Doğan, Meclis’ten çıkmama kararı almasına rağmen TBMM bahçesine gelen polisler tarafından gözaltına alınmıştı.

Leyla Zana, 8 Aralık 1994’teki karar duruşmasında örgüt üyeliği suçlamasından 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. DEP’li vekiller içerisinde Leyla Zana , Avrupa tarafından özellikle önemsendi. Birçok Avrupa ülkesi tarafından çeşitli ödüller verildi. Hatta Norveç, 1995 ve 1998’de Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermişti. Türkiyeli siyasetçi ve bürokratların Avrupa seyahatlerinde en çok duydukları isimdi Leyla Zana.  AK Parti ile gelişen ‘demokratikleşme süreci’ sonunda Yargıtay’ın 2004'teki kararıyla tahliye edildi.   2011’de BDP’den Meclis’e giren Zana, bugün bir kriz olarak görülen ve vekilliğinin elinden alınmasıyla sonuçlanan metnin aynısını okumuştu. Ancak herhangi bir kriz yaşanmamıştı.

O günler, Türkiye’de Kürt sorununun çözülmesi yolunda tartışmaların ve kimi gizli görüşmelerin yürütüldüğü dönemdi ve Zana’yı da sürecin ruhuna en uygun şekilde davranan BDP’li siyasetçi olarak tanımlamak mümkün. Çözüm Süreci’nin selameti için partisine göre daha ılımlı davranan Zana, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dan umutlu olduğunu özellikle belirtiyor ve hatta Hürriyet Gazetesi’ne verdiği bir röportajda “Bu işi Erdoğan çözer” diyordu. Bu sözler BDP tarafından onaylanmayıp, Genel Başkan Selahattin Demirtaş tarafından “saflık” olarak nitelendirilse de Leyla Zana duruşundan taviz vermemiş ve Erdoğan ile bir görüşme yapmıştı. Yine partisinin itirazlarına rağmen, Başbakan Erdoğan ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi lideri Mesut Barzani’nin 16 Kasım 2013’teki Diyarbakır ziyareti sırasında da farklı bir siyaset izlemiş ve Başbakan’ı havaalanında karşılamıştı.

Ancak nedense Leyla Zana’nın 2011 yılındaki yeminin aynısı, 2015 seçimleri ardından Deniz Baykal başkanlığındaki yemin töreninde kabul edilmedi. Yemin metnine başlamadan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'a dönerek "Bi hêviya aştiyeke bi rûmet û mayinde(Onurlu ve kalıcı bir barış umuduyla)" ifadelerini kullanmış ve “Türk milleti” yerine “Türkiye milleti” ifadesini kullanmıştı. Geçici Meclis Başkanı Deniz Baykal, yemin metnine sadık kalınmadığı gerekçesiyle yemini geçersiz saymıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan önce gazetecilerin soru taleplerine "Benden soru almayın" karşılığı vermiş ancak partisine itirazlarına rağmen kendisiyle görüşen Zana’nın, çatışmaların sonlanması için istediği yeni randevuyu yemin şartını koşarak geri çevirmişti.

Sonuçta geçtiğimiz hafta Meclis genel kurulunda yapılan oylamada AK Parti ve MHP’nin oylarıyla Leyla Zana’nın vekilliği düşürüldü. Irkçı bir yemin metnini “Türkiye milleti” önünde okuduğu için Meclis’e katılamayan Zana’nın vekilliği devamsızlık gerekçesiyle 24 yıl sonra yine elinden alınmış oldu.

Leyla Zana gibi Çözüm Süreci’ni partisine rağmen sahiplenmiş ve bu nedenle Kandil tarafından sevilmeyen bir isme yapılan muamele bu olmamalıydı. Türkiye’nin iyiye doğru değişiminin aksi istikameti, yine Zana üzerinden göstermemeliydi. Çünkü geniş kitlelerin ülkeye, siyasete dair analizlerini sembol olay ve isimler belirler. Sırf Kürtçe bir cümle için Zana’nın cezaevine atılması ne kadar kötü ise aynı ismin 2011’den itibaren Melis’te yer almasının verdiği değişim algısı da o denli önemliydi.  Zana’nın tahliye ve vekilliği, hatalarından dersler çıkarmış “Yeni Türkiye” olarak ifade edilen sürecin Kürtler tarafına yansımasıydı. Şimdi tersinden bir sürecin sembolüne döndü. Hem de “Türkiye milleti” gibi meşru ve haklı bir söylem üzerinden.

Bu konu, normalde gazetelerde tartışılıp televizyonlarda üzerine programlar yapılması gereken bir gelişmeydi. Zira daha birkaç yıl önce Zana’nın geçmişte yaşadıklarının eski Türkiye olduğunu belirten isimler yine gazete köşelerinde, aynı televizyon ekranlarındaydı. Ancak rüzgarın seyri bu kez tersinden esince çoğu kesim suskun kaldı.  Fakat medya ve siyasetin gömüldüğü sessizlik Kürtlerde yaşanmıyor. Zana vakasının, birçok HDP’li vekilin cezaevine atılmasından bile daha ağır bir anlam taşıdığını söylemek mümkün. Çünkü Zana’nın cezaevinden çıkarılarak siyasete dönmesi ne kadar anlamlıysa, ideolojik bir dayatma olan Türklük yemini üzerinden kovulması da o denli anlamsız ve haksızcaydı. .Ve maalesef bu haksızlık, bu coğrafyada uzun soluklu bir çözümün yol haritası olabilecek “Türkiye milleti” tezine karşı yapıldı. 

YÖNELİŞ HABER