Darbenin Eskisi-Yenisi, Ulusolcusu-Cemaatçisi

Siyaset ve topluma tuzak kuranların, operasyon yapanların hukuken ve ahlaken eskisi-yenisi veya ulusolcusu-cemaatçisi olmaz.

VAN 7.04.2014 10:09:00 0
Darbenin Eskisi-Yenisi, Ulusolcusu-Cemaatçisi
Tarih: 01.01.0001 00:00

Kenan Alpay

Siyasete ve topluma karşı tertiplenen yeni darbe girişimleri maalesef henüz eskimemiş ve tehdit olmaktan çıkmamış önceki darbe girişimlerine dair bazı lakayt tavırları besleyebiliyor. Öyle ki; 28 Şubat, Ergenekon ve Balyoz’un darbeci kadrolarına neredeyse mağdur muamelesi yapmamız bekleniyor. Kemalist ve ulusolcu çevreler için söz konusu darbeci kadrolar zaten hiç tereddütsüz ‘halk kahramanı’ kategorisinde sayılıyor.

Şimdilerde tehdit merkezleri arasında Fethullah Gülen’in Fedaileri önceliği teşkil ettiği için askeri cuntacıların bir asırdır topluma karşı işledikleri ağır suçlar için birileri hafifletici sebepler bulmaya çalışıyor. Peki, bu hafta yazımı tamamlanan gerekçeli kararı da göz önünde bulundurarak Ergenekon Cuntası kadroları hakkında verilen ağır hapis cezaları ne olacak? Başta suikast, sabotaj, psikolojik harekât, hükümet düşürmek olmak üzere işlenen bunca örgütlü suçun üstüne bir bardak su mu içilsin?

Boru Değil Ergenekon Cuntası

İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay gibi tescilli cuntacıların yönetiminde yer aldığı Cumhuriyet Gazetesi’ne göre “ölmüş Ergenekon Mahkemesi siyasi değerlendirmeler içeren 17 bin sayfalık enkaz” bırakmış ortaya. Hemen yanına da Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un iddianameye ilişkin “ciddiye almıyorum” beyanı yerleştirilmiş.

Ancak maalesef hem Ergenekon yargılamalarını hem de yayınlanan gerekçeli kararı itibarsızlaştırma operasyonlarında hemen her zaman yer almış gazeteler, gazeteciler, aydınlar ve sanatçılar yine aynı misyonla karşımızdaydılar. Askeri darbe süreçlerinin hazırlanmasında tam kadro seferber olan Cumhuriyet gibi bilumum ulusolcu yayın organları fırsattan istifade neredeyse 27 Mayıs’tan 9 ve 12 Mart’a, 12 Eylül’den 28 Şubat ve 27 Nisan’a, Sarı Kız’lı Ay Işığı’lı Ergenekon’u, Balyoz’u da Fethullah Gülen’in Fedailerine yıkacaklar.

7 Şubat MİT Krizi ve 17 Aralık operasyonuyla birlikte giderek tırmanan Hükümet-FG Cemaati gerginliği en başta Kemalist darbeciler için büyük bir fırsat ve sevinç kaynağı oldu. Şöyle ki; 17 Aralık operasyonları işlenen bütün suçlarıyla birlikte askeri vesayet dönemlerini temize çıkarmak üzere yeni bir psikolojik harekât zemini olarak kullanılıyor.

Uzun tutukluluk ve gerekçeli kararın yazımındaki gecikme sebebiyle tahliye edilenleri temize çıkarmak için her türlü manipülasyon devrede tutuluyor. Duygu sömürüsünden iktidar sınıflarına suç işleme ayrıcalığı tanımaya, işlenen suçlar üzerinde karatma uygulamaktan bu suç örgütlerinin ifşa edilip cezalandırılmasında AK Parti Hükümetine hiçbir paye kazandırmama saplantısına değin her türlü gerekçe masada duruyor.

İyi de darbeleri mi inkâr ediyorsunuz? Asker–sivil-sermayedar-yargı- akademi-medya başta olmak üzere bürokratik oligarşinin bileşenleri tarafından bu topluma karşı işlenen darbe suçlarını kim planlayıp organize etti ve kimler yürürlüğe soktu o zaman? Sadece siyasi suikastların değil her bir siyasi suikasttan militarizmin temellerini daha bir sağlamlaştırmaya çalışan Kemalist ideoloji ve iktidar sınıflarına karşı kör, sağır ve dilsiz olmamız dayatılıyor.

Yerli Malı Gladyo

Darbeler var ama yargılanmasın, darbeci örgütlenme teşhis edilip suç unsurlarıyla birlikte yargılanmış ama cezalandırılmasın isteniyor. “Boru bu, boru” diye hiddetle höyküren, “kâğıt parçası bu kâğıt parçası” diye bütün bir milletle en çirkin haliyle dalga geçen Org. Başbuğ’un da içinde yer aldığı Ergenekon Cuntası bir hayır cemiyeti miydi, bir düşünce kulübü müydü yoksa iftiraya maruz kalan mağdurlar platformu muydu?

13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yargılama ve hüküm verme aşamasından sonra gerekçeli kararı 8 aylık bir zaman içinde yazmamış olması haklı olarak eleştirildi. 16 bin 798 sahifelik gerekçe de tartışma konusu edildi. Ama ne hikmetse içerik, belgeler, sanıkların beyanı, şahitler ve daha önemlisi bütün bir toplum olarak içine sürüklendiğimiz acılar, kayıplar, gerilimler, çatışmalar ve yoksulluklar meselesine hiç girilmek istenmiyor.

Ne darbecilerin itiraf ve yüzleşmesine ne de siyaset ve toplumun köklü bir hesaplaşmaya girişmesine müsaade ediliyor. Onlar itiraf edip pişmanlık duymuyor, cezalarına razı oluyor diye Pollyannacılık oyunu oynamaya mecbur tutulamayacağımız besbelli.

Bakın gerekçeli kararda geçen bir bölüm şöyle: “Sanıkların işlediği sabit görülen sair suçların en önemlisi, 'cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme (hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme)' suçudur.”

Başbuğ’un Kemalist oligarşi adına “ciddiye almıyorum” dediği gerekçeli karar kim ne derse desin siyaset ve toplum adına çok önemli tarihi bir yargılamanın sonuçlarını ihtiva ediyor. Ne bilgi ve belgeler, ne ele geçirilen silah ve mühimmatlar, ne de psikolojik harp operasyonları ve örgütsel hedefler hafife alınabilir, inkâr edilebilir.

Bu sebeple Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçİlker Başbuğ’un sözlerinin mahkeme kararı karşısında bir gram bile değeri yok” diye net bir tavır koyuyor. Siyaset ve topluma tuzak kuranların, operasyon yapanların hukuken ve ahlaken eskisi-yenisi veya ulusolcusu-cemaatçisi olmaz. Hem darbeler hem de darbeciler arasında ayrım yapmak gayrı meşrudur, hukuk dışıdır. Adaletin tecellisi için mutlaka bütün darbe(ci)ler cezalandırılmalıdır.