CÜMBÜR CEMAAT

A. BİROL ULAŞ

VAN 2.07.2015 13:49:42 0
CÜMBÜR CEMAAT
Tarih: 01.01.0001 00:00
İnsan elbette bir kültürün eseri, fakat kesinlikle kültürel varlığından ibaret değil. Kendi kabuğunu kendisi kırmadan bir var oluştan bahsetmek de tam bir hayal… Bütün bu cemaat tartışmaları, mantar gibi fırlayan cemaatçikler kabuğu korumaya yönelik birer göz boyama… Küresel kapitalizm de bu kavramları daha çok yayılmak için kullanıyor. Biyolojik/seküler varlıklar olarak yaşıyoruz. (A. Müftüoğlu) Çünkü kalkış noktamız yanlış… Düşüncelerimiz, eylemlerimiz sağlam bir zırha çarpıp tuzla buz oluyor. Bu zırh Kafka’nın Metamorfoz adlı hikayesin de ki G. Samsa’yı hatırlatıyor bana… Öyle ki insani olan sadece kendi içidir.

Kendisinden çıkan ses ne kadar insani olsa da zırhın duvarlarına çarpıp kaybolur. Bir zırhtan ibaret garip bir canlı olarak çıkar ev ahalisinin karşısına… Aynı zırh evdekilerin Samsa’ya olan davranışlarında da belirleyici olacaktır. Burada şunu tespit etmek gerekir: Samsa bir görüntü-varlıktır. Var oluş görünür/duyulur olmaya indirgenmiştir. Dehşet bir kabuk olarak göz önünde durmak da ve ne kadar sessiz olmaya çalışsa da ayaklarından çıkan ses kulakları sağır etmektedir. Kafka, sosyo-kültürel varlığından ibaret insanı gözümüzün önüne bırakıverir. Kabuk, kültürel yapıya işaret eder. Öyle ki adı, dili, dini, kısaca benim diyebileceği hiçbir şey aslında kendisine ait değil. Bütün özneliği bir ezberden ibaret. Bir kabuk olarak var, fakat kabuk ne kadar büyük ve sağlamsa kendisinin bir içerik, bir özne olarak yokluğu da o kadar kesin… Bu durumda yaptığı her şey kesinlikle kendisinin eseri olmayıp tamamıyla kabuğun marifeti… Sesi de öyle, kabuktan çıkan ayakların sürtünme sesi… İnsan elbette bir kültürün eseri, fakat kesinlikle kültürel varlığından ibaret değil. Kendi kabuğunu kendisi kırmadan bir var oluştan bahsetmek de tam bir hayal… Bütün bu cemaat tartışmaları, mantar gibi fırlayan cemaatçikler kabuğu korumaya yönelik birer göz boyama…

Küresel kapitalizm de bu kavramları daha çok yayılmak için kullanıyor. Cem, camii, cemaat, Cuma… İslam da kelimelere indirgendi ya… Sanki kelime söylenince kavram da yakalanmış oluyor. Oysa kavramlar, kelimelerden ibaret değildir; ayrıca insan sadece ses çıkarmaz. Cemaat ve cemiyet arasındaki köksel hokkabazlık mesela… Her iki kavram da cem etmekten yani toplanmaktan geliyor. Toplum derken de bu köksel anlam baz alınmış; oysa cemaatin Fransızca karşılığı Kominite… İşte biyolojik/seküler varlığın yaşayabileceği yer ve bu varlıkların kuracağı ilişki biçimi sadece bir kominite olabilir. Kominite de bir araya gelme, bir araya gelenlerin fiziksel özelliklerinin bir sonucudur ve bu bir aradalık sosyolojik değil biyolojiktir. Tam bir kısır döngüdür bu… Öyle ya! Bir tarafta cem camii Cuma ve cemaat yani toplanma, toplanılan yer, toplanılan gün ve toplananlar…

Oysa her kelime insanın dışında bir yere işaret eder ve kelimelere lütfedilen kutsallık burada yapılan yanlışı masum hale getirir. Masum yanlış büyür ve hem ibadet şekle indirgenir hem de insanın sosyal olanla bağlantısı kopartılır. İbadet şekle indirgenir: Sanki teraziyi doğru tartmanın, yalan söylememenin, adil olmanın ibadetle hiçbir ilgisi yoktur, ayrıca sosyal olanla bağ kopartılınca insanlar da toplanmak için toplanan nesneler haline getirilmiş olur. Gerçek de ise ancak birey olarak özne olanların kollektif özne olabilmek için bir araya gelmeleri gerekir. Dünya/hayat/hakikat kavramlarının da burada parçalandığını görürüz. Her şey ikili bir anlam kazanır: İlahi olan/dünyevi olan; Manevi olan/maddi olan gibi… Her şey ahrete bırakılmıştır artık. Son gelmeden sonu yaşar olmuştur insan…

Teraziyi doğru tartmakdaki maneviyat tamamen öte aleme ötelenmiş; din ve dünya birbirinden habersiz kavramlar haline getirilmiştir. İşte cemaati bu yarım hakikat oluşturmak da ve bu eksiklik insanları birbirine yakınlaştırmaktadır. Ancak zihinsel bir acziyet bir şeyh etrafında toplanabilir; ancak düşünmeye duyulan korku birini kendi adına düşünmeye itebilir. Bu sayede rahatlar insan; sorumluluğu bir başkasına yükler ve endişeden kurtulur. Komünite biyolojik bir kategoridir; kültürel havza içinde kendiliğinden oluşur, toplumsa sosyolojik: Toplum emektir; iştir; çalışmadır. Kısaca beşeri/toplumsal gerçeklik üretilir. Bu da elbette kuram demektir, teori demektir. En azından teorik düşünce olmadan plan yapılamaz ve plan yapılmayıp; yöntem ortaya konmayınca iş de yapılamaz.

Oysa komüniteyi oluşturan zaten kuramsal düşüncenin eksikliği/yetersizliğidir. Öyle ki III. Dünya da her şey bu eksiklikten nasibini alır. İnanç bağlamında düşünürsek: Ebucehil, Menat’ın bir tanrı olduğuna inanıyor; Ebubekir ise Allah’ın bir olduğuna… Her iki cümle de de yüklem inanmaktır ama birinci cümle yüklenileni işaret ederken ikinci cümle yüklenene işaret eder. Menat’da tıpkı Samsa gibi bir görüntü-varlıktır ve Ebubekir tarafından, İbrahim’in baltası ile tuzla buz edilmiştir. İşte bu teorik yetersizlik cemaati oluşturmaktadır. Bu nokta da cemaatin asla tek başına olamayacağını da yakalamamız gerekir; o her zaman cümbür cemaattir. İstediği kadar başka cemaatlerden farklı olduğunu iddia etse de farklılık görüntü de, şekildedir. Kıyafetleri farklı olabilir örneğin yaptığı zikir dediği şey farklı olabilir. İçerik olarak diğerinin tıpkısının aynısıdır. Bu durumda iktidar ile cemaat arasında birbirini üreten diyalektik bir ilişki olduğu söylenebilir. O halde ikisi arasında var olan mücadele ancak bir taraftan alıp başka bir tarafa koyma şeklinde olabilir. Nicelik de bir yığılma azalma olurken nitelik hiç değişmeden kalır; nitelik zaten yoktur.

Fıtrat kavramına verilen anlamda komüniteye işaret eder. Kadın ve erkeğin fıtratları değil farklı olan; farklı olan sadece biyolojileridir. Ayrıca insan biyolojik açıdan zaten hayvanlar alemine dahil ama biyolojik varlığından ibaret değil… Bu gerçek ortada iken biyolojik olanı hayatın bütün alanına yayarsanız karşınıza da ancak Antropoloji çıkar: Sarı ırkın da siyahın da fıtratları farklıdır demek zorunda kalırsınız. Not düşelim tarihten: Eğer toplumlar birbirinden farklı olmasaydı, sosyoloji, zoolojiye eşit olurdu(S. Halim Paşa). İşte alın size komünite! Fıtrat ancak insan tarafından üretilirse var olabilir; öyle ki tam anlamı ile kendine özgü; kendi ellerinin, dişinin tırnağının ürünü; o halde görünür/duyulur olan hiçbir şeyden yola çıkamaz, kendiliğini kültürüne, bir başkasının deri rengine, biyolojisine göre de oluşturamaz;  ayrıca bir başkasına ait olanı kendisine mal edemez.


Hamdım, piştim, oldum diyerek işin içinden de çıkamayacağı gibi insanın türsel tekliğini yok sayacak bir iddia da da bulunamaz. Kısaca ampirik olandan yola çıkarak fıtrat açıklanamaz, aksine ne kadar teorik ise hakaikate bir o kadar yakın; ne kadar evrensel ise tevhidin gerçekleştirilmesi bir o kadar kolay… Ötesi kabuktur zaten… Kabuk ve G. Samsa…

- See more at: http://www.iktibasdergisi.com/cumbur-cemaat/#sthash.GfFJMIC2.dpuf