Çöken, Zayıflayan Milliyetçiliğin Yanında Yükselen Kürt Milliyetçiliği

Murat Aydoğdu

VAN 15.06.2015 10:48:01 0
Çöken, Zayıflayan Milliyetçiliğin Yanında Yükselen Kürt Milliyetçiliği
Tarih: 01.01.0001 00:00
 

Türk Milliyetçiliği Cumhuriyetin ilk yıllarından beri süregelen toplumsal bir tabanı gücü olan dalgadır. Ama buna karşılık 2000'li yıllarda potansiyel oranı artmış olsa da eylemliliği ve dinamizmi o azalmaktadır. Açıkçası tepkisellikle artarken yaptırım gücü azalan agresif/saldırgan özellikleri düşen bir hareket.

Oysa Kürt Milliyetçiliği tam tersi agresifleşen, toplumsal alanlarda hâkim olduğu yerlerde baskıya dönüşen bir hareket. Bu birinin diğerinden daha iyi ya da kötü olduğu anlamında değil, etkisi açısından böyle. 1920’li yıllarda Türk Milliyetçiliğinin, 1960larda baasçılığın yanında Kürt Milliyetçiliği tehlikesinden bahsetmek absürd/saçma ve yersizdir. Lakin günümüzde Kürt Milliyetçiliğinin yakın ve ağırlıklı tehlikesi diğerlerini geçmiştir. Tehlike başkalarına değil, doğrudan Kürt Halkına. Geçmek kelimesi de hafif kalır Kürd Müslümanları ezmeye fiilen başlamıştır. Ben ezilmiyorum diyenler beyinlerinin nasıl ezildiğinin farkında değiller. Nasıl mı? Babalarımızdan dedelerimizden çok iyi bilirim, Kürlere karşı en ufak bir düşmanlık yapmayan hatta yardım eden ama Türk Milliyetçisi babalarımız dedelerimizden.

Buradan Kürt asabiyesi ile oluşan tepkileri de (“Kürt düşmanı mısınız?” yollu saldırıları da) engelleyecek şekilde yazıyorum; saldırganlık bizzat kendi içerisinde, Kürt insanına yöneliktir. Buradan kendine saldırı olduğu zehabına katılan diğer toplulukların ki sahtedir asabiye'den kaynaklanmaktadır.  Ve ben an azılı bir Kürt Milliyetçisinden bile bireysel bir zarar görmedim. Gördüğüm zarar yine Kürt kökenli Müslüman kardeşlerimden dolayı hissettiğim zarardır.

Son seçimlerle beraber Yükselen bir Kürt Milliyetçi dalga muhtemelen en üst noktasına geldi.

Seçim sonuçlarında da görüleceği üzere Ak Partideki durma kısmi geri gitme, Kürt Etnisiteye dayalı (Her ne kadar Türkiyelileştik dense de bu argümandan öte değildir) partideki ikiye katlanan oy oranı bize bu dalgayı somut bir şekilde göstermektedir.

Öyle ki Orta ve Batı Anadolu'daki Kürt seçmen haricindeki kesimlerden MHP'ye kayan seçmende de bu soruna yönelik karşı reaksiyonerlik var.

Sorun sadece İslami referanslardan uzaklaşma olsaydı, özellikle Milli Görüş'ün SP gibi kesimlere yönelmesi, siyasi fikirlerin ve ideolojik duruşların etkisi olsaydı merkez Sol partilerin, yolsuzluklar ya da ekonomik bir sorun olsaydı yeni bir Sağ oluşumun ortaya çıkması gerekirdi. Yine sorunda birbirini tasfiye etmeye çalışan paralel gibi yapılanmalar rol aldıysa bile, bu etkinin neden başka bir siyasi yapılanmaya değil de MHP, HDP gibi Milliyetçi partilere kaydığına cevap vermez. Özellikle belirtelim cemaatte kayma vardır, ama cemaat’in kitlesi potansiyel olarak çok değildir.

Yükselen Milliyetçi dalgayı da Ak Parti üzerinden/ona bağlı ortaya çıkmış ya da güçlenmiş gibi okumak yanlış. Belki Türkiye Siyasetinin en kuvvetli bloğunu, toplumsal katmanını oluşturan bu iktidar partisinin başarı ya da başarısızlığı, bir takım uygulamaları buna etki eder/etmiştir, ama bu yapısal değildir, Milliyetçiliğin kendi retoriklerinden değildir. Ama bunu Ak Parti'nin icraatlarından öte, seçmen yönelimleri, toplumsal tabanındaki sonuçlardan görünür hale gelmesini okumak mümkündür. Zira toplumsal tercihler söz konusu ve Milliyetçilik toplumsal tercihleri oluşturan önemli bir (f)aktör.

Toplumsal tercihlerde en önemli faktör ekonomidir, insanların geçim kaygılarıdır, yönetimsel becerilerdir, ideolojik, duruşlar değil. Zaten bunlarda sorun olsaydı Siyasi dağılım çok köklü değişirdi. Oysa şu anki siyasi tabloda iktidar olanağı olmayan Milliyetçi bir yükseliş, İktidar Partisinde ve ana muhalefet CHP de bir duraklama vardır. Bu bize sorunun yönetimsel ve ekonomik olmadığını açıkça gösteriyor. Baştan da söyleyeyim böyle bir problem olmadığında kolay kolay da iktidar değişikliği olmaz, ancak gücü budanır, koalisyonlar ve/veya kulisler dönemi gelir.

Şimdi yükselen Milliyetçi dalgaya, öncelikle İktidar politikaları üzerinden eğilelim.

Ak Parti bir yandan Türk Bölgelerinde Milliyetçi bir söylem kullanırken, diğer yandan Kürtler üzerindeki kültürel, fıtri ve Kavmi baskıları kaldırıyor. Aynı zamanda Türk bölgelerdeki Milliyetçi söylemi Ulus modelden, kavim asabiyesinden uzaklaştırıyor. Kısacası toplumsal pragmatizm ve iktidar olanakları arasında siyasi oyun oynuyor

Aynı zamanda aşamalı şekilde İslam kesimler üzerindeki baskı ve tecridi kaldırıyor, alan açıyor. Bunu yaparken de İslami bir yapılanma ve hedef güttüğünü söylemiyor. Mevcut statükodaki Laik/Seküler, kapitalist üretim tüketim ilişkileri gibi yapısal formlara engel olmuyor, ama aynı zamanda bunlar haricindeki formlara da olanak tanıyor. Kısacası Revulatif (devrimci) bir yöntem değil Evulatif (dönüşümcü) bir yol takip ediyor. Gerçekte bu Evulatif (dönüşüm) yapıyı bizzat kendisi inşaa etmiyor; alternatiflere olanak sunarak, dönüşümü bunu hedefleyenler bırakıyor. 

1-Bu iktidar etme biçimi karşısında İslamcı cenah ağırlıklı olarak arkasında. Acaba bu İslamcı kesimlerin sağlam bir Islah faaliyetleri var da bundan dolayı mı destek veriyor, yoksa kendileri sisteme entegre oldukları için mi? Şimdi kuşkusuz ikisi de var, ağırlıklı olarak entegrasyon gözleniyor. Ama bu Seküler hayat tarzına ve Kapitalistik ilişkilere entegrasyon'un müsebbibi aslında yine İslamcı kesimlerin kendileri. Kısacası Ak Parti iktidar biçimine doğrudan bağlı değil. AkParti iktidarı olmasa bu da da yaygın sürecek. Tabiidir ki iktidar olmamanın getirdiği ortamda Radikalleşmeler ve Seküler hayat tarzı, Kapitalistik üretim ilişkilerine daha sert tavır alan kesimlerde olacak. Ama bunlar daha çok karşı reaksiyoner ve geniş kitleleri etkilemekten uzak olacaktır. .

Kısacası bir sorun varsa (ki var), bu yine Müslümanların kendi içlerindedir.

2- Özellikle Kürt Milliyetçiliğinde bir yükselme ile Ak Parti desteği Kürt illerinde önemli ölçüde azaldı. Acaba hem İslami hem de Fıtri haklarda siyasi arenadaki emsallerine nazaran çok daha fazla alan açan, hak veren Ak Parti'nin bu gerilemesi nedendir?

Eğer bu Ak Parti'nin pragmatik Türk Milliyetçisi söyleminden kaynaklandığını düşünürsek Öncelikle bu retorikten öte değildir ve yazının başında söylediğimiz cepheden içi doldurulmamış, tam tersine Türk Milliyetçiliğini dönüştüren içini Kavmi asabiyeden boşaltan bir söylemdir. Bunun tepkisel olarak Kürt Milliyetçiliğini tırmandırmış olması muhtemel. Lakin böyle bir karşı reaksiyonerlik, İslami hassasiyetli çevrelerde fazla etkili olmaması gerekirdi. Oysa Kürdistan'da bir kaçı haricindeki İslami yapılanmalar de HDP ye kaymıştır. Bastırılmış guruplar vardır, buna bir sonraki paragrafta değineceğiz.

Şimdi bu kaymanın neden kendi özgün çizgilerinde değil de HDP gibi Seküler hayat tarzı ile sorunu olmak bir yana Ak Parti'ye nazaran onu daha da dayatan, kapitalistik üretim tarzıyla da bir çatışması olmayan kesimlere kaymasını Ak Partiye tepkiden kaydığını söylemek pek tutarlı değil. Bu İslami hassasiyete sahip olmayan kesimler için ancak mümkün.

Burada da tıpkı İslamcı kesimlerin kendi iç bünyelerindeki problemler Kürt Müslümanları için de muaf değil, aynı ile etken. Batı bölgelerinde mevcut iktidara devşirilen bu etki Kürdistan’da bölgede hâkim/iktidar olan Örgütlenmeye dönüşmektedir.

Bütün bunları arttıran, belki de ana etken haline gelen ise Asabiye'nin kuvvetli toplumsal etkisi. Entelijans, güç odakları, yerel güçlü örgütlenme, yerel örgütlenmenin fiili ve toplumsal baskısı yönlenmeyi tamamlıyor. Fiili baskı korkutma, çalma, elimine ettirme toplumsal baskı da malum üzerinde çokça durulmuş mahalle baskısı, sosyal çevre etkisi gibi konular.

Şimdi Başbakan Davutoğlu'nun "Sorun Asayiş sorunudur" dediği kısmen etkili bir durum da var. 15-20 yıl kadar önce "Sorunu sadece kolluk kuvvetleri ile çözemezsiniz" tespiti ilginç bir tamamlamaya geldi. Sorunu sadece toplumsal/kültürel haklar, yapısal dönüşümlerle çözemezsiniz" Zira bölgede kaldırıldığı zannedilen TC baskısı yerini Örgüt baskısına çevirmiştir. Sosyal Siyasette önemli bir kural var. Örgütlü ve kurumsal güç çoğu durumlarda bu özellikleri noksan fikri ve tutarlı hareketleri bastırır. Burada tekrar belirtelim faktörlerden sadece birisi bu, bölgedeki yaygın, silahlı, toplumsal ve propagandist güç/yaptırım olanaklarına sahip örgütlenmedir.

Toplumsal Propagandanın gücüne kısa bir örnek verelim.

“10 Haziran 2015 Çarşamba saat11:30. Seçim Değerlendirmesi konulu Panelden dönüyoruz. Bir arkadaşın acelesi ve Yenikapı’ya kadar taksiye biniyor ‘gelin beraber gidelim’ diyor.

Üç kişi Yolda eski günleri, Kürdistan’da mezraların, köylerin nasıl yakıldığını, boşaltıldığın, her gün birkaç faili meçhul cinayetin gerçekleştiğini, Batı İllerinde yolda sırf kimliğinde Kürdistan illerine kayıtlı kütük nedeni ile arkadaşlarımızın polis tarafından alınmak istendiğini konuşuyoruz.

Şoför zor konuştuğu Türkçesi ile katılıyor; ‘He valla beni de aldılar’

Soruyoruz; ‘Ne zaman? 20-25yıl öncesini anlatıyor ve konuşmasına devam ediyor “Şimdide öldürüyorlar, köylülere işkence ediyorlar’

Yine soruyoruz ‘kimler?’

‘AKePe’nin polisleri karakollarda’

‘Emin misin?’ diyoruz.

‘He valla, oralarda akrabalarımız var, onlar söylüyor. Zaten köylerde kimse kalmadı, sırf korucular kaldı, öldürüyorlar, gizliyorlar’

Pek ikna olmuyoruz. Zira bizim de gidip gelmişliğimiz, akrabalıktan öte kardeşlerimiz var bölgede.

Yine de ‘Araştırmak lazım’ diyoruz.

Adamcağız bizi ikna etmek için devam ediyor; ‘AkePe Kobani’ye silah yollamadı mı? Kürtleri öldürmek için’

Daha fazla sorup bilgi(!) edinmek isterdik ama Yenikapı’ya geliyoruz.

İndiğimde içimden acı acı geçiyor; ‘İnşallah AkePe’nin Polislerine denk gelmez. Alimallah bu adamcağızı içeri alır işkence ederler. Hatta kaybolur, kimse haber alamaz bir daha’

Sonuçta Kürt Milliyetçiliği uzun süren yükselişinde ivme kazanarak toplumsallaşmıştır. Bunda yıllar süren Türk ve Arap Milliyetçiliklerine, Militer uygulamalara tepki vardır. İstediğiniz kadar O yapılanmaları tasfiye edin, bir travma olarak dönüşmüş/dönüştürmüş olsanız bile size karşı mesafe oluşturmuştur.

Yükselen Kürt Milliyetçiliği konjonktürel alanda kendine partnerler bulmuştur. Bunların en sahtesi tükenen ve toplumsal alanda süreli yenilen Türk Sol'u, Beyaz/elit Türkler en trajiği de Paralel yapılanma. Sürekli azınlık psikolojisi ile geniş kitlesel Siyasi yapılanmalarda CHP gibi Jakoben iktidar'a yönelen Alevi kesim ortadan ikiye bölünmüş Türkmen, Tahtacı Alevileri gibi blok halinde CHP içerisinde kalan kesime karşılık Kürt/Zaza Alevileri yükselen yeni güce destek vermiştir. Hatta Türkmen, Tahtacı Alevilerin şehirleşerek marjinal örgütlere kayan genç kuşakları da buna ilave olmuştur.

Dış konjonktürde ise çatışma halindeki İran ve peykleri, Ortadoğu üzerinde blok kitlelere karşı Kürt Etnisitesi üzerinden hesaplar yapan Batı Dünyası gibi yeni partnerler de gücü tırmandırmıştır. Lakin ısrarla değinelim bunlar Kürt Milliyetçiliğinin etkisini arttıran entelijans/haber ağları ve Bölge Dışı partnerlerdir. Asıl faktörler bu topraklarda, bu topraklarda yıllar süren Türk ve Arap Milli devletlerinde ve Kürt halkının kendi içindedir.

Yükselen Milliyetçi eğilimler ve birçok Müslümanı da kuşatan kaçınılmaz zaaflar Modern Batı paradigmasının doğurduğu, yerel iktidar ve devletlerin kışkırtıp palazlandırdığı, tekrar Batı dünyasının kullandığı, en önemlisi karşılıklı kendi zafiyetlerimizden, fıtri özelliklerimizin baskı altına alınıp yanlış bir yöne kaydırılmasından kaynaklanmaktadır.

Şimdi Kürdistan'daki kara bulutlardan yeise kapılmayın. Kürd halkı benzer cahili kirlenmeye uğrasa da içlerine kadar işlemiş Fıtrat ve İslam değerleri çok fazladır. Ve bu kara bulutlar dağıldığında. Çok daha iyi gelişmelere gebedir.

Sakın ha buradan Kürdleri dışlayan, kötüleyen bir söyleme sapmayalım. Evet, bu cahili kuşatma ve zaaflar eleştirilir, hoş görülmek yerine şiddetle uyarılır. Ama aynı hastalığı çok daha şiddetli geçiren ve hala etkilerinden tam sıyrılmamış çok farklı kavimlerin oluşturduğu Ümmet'in içerisindeyiz.

Nasır Ulusalcılığı, Kemalizm, Baasçılık, Bangladeş Milliyetçileri, Endonezya Suharto Milliyetçileri gibi Ümmet coğrafyasının yakın/uzak bütün köşelerinde bile modern paradigmanın bu hastalığı gelmiştir ve geçecektir. En geç şekilde Kürdistan coğrafyasına girmiştir ve girişinde en önemli faktörlerde kendisinden önceki bu hastalığa yakalanan, baskı uygulayan yapılanmalardır.

Bu hastalık Türk, Arap ya da başka topluluklarda hala etkilerini zayıflayarak ta olsa sürdürmektedir. Kürt asabiyesinden etkilenmiş bir kişiye bunu anlatmanız zordur. Zira siz istediğiniz kadar karşı çıkın, acısını çektiğinizi, kabul etmediğinizi söyleyin onun gözünde sizin bir devletiniz var. Hatta yığınla Müslüman reel şartlar içerisinde bu devletlerin içerisinde alan açarak var olmaya, siyaset yürütmeye çalışıyor. Bazı Kürd Müslümanlar aynı tarzı yeni oluşan/oluşacak olan hatta oluştuğuna inandıkları siyasi yapılanma/devlet içerisinde yapacaklarına inanmaktadırlar. Burada açıklayayım sınırları, bayrağı vs belirlenmiş, Uluslararası hukukta tanınmış bir devlet’i değil; yaptırım gücü, cezalandırma mekanizması iletişim ağları olan örgütlenmiş bir yapıdan bahsediyorum ve benim kullandığım literatürde bu devlettir.

Böyle bir farklı alanda yapılanma doğru da değildir. Zira mevcut oluşmuş reel koşullarla kıyaslanarak “siz kullandınız biz de kullanalım” mantığı belki ilk anda adil, masum bir talep gibi gelebilir. Lakin aynı acıları kendi halklarına yaşatmaya, kendilerinde olmayan teşkilat, ağ ve çevresel güçle oluşacak Jakoben bir Ulus modelin yol açacağı fecaatı görebiliyor musunuz? Yani aynı ya da benzer felaketleri mi yaşatmalısınız? Üstelik oluşacak fay hatlarında yakınlaşma mı yoksa karşılıklı düşmanlık mı tırmanacaktır?  En önemlisi de tanımadığınız bir yapılanmaymış gibi baskıcı, temizlikçi, şiddet üzerinden kendine alan açan bir yapılanmayı görmeyip kısmen tarihte kalmış (ben ce de hortlaması ihtimal dahilinde) bir geçmişe Bakıp bunları sığaya mı çekeceksiniz?

İçi içe geçmiş demografisiyle, mahalleleri ile evlilik ve sosyal bağları ile iki halkın ayrışması ne anlama gelir? Kurnazlıkla hem Etnik Kimlik üzerinden siyaset yapacaksınız hem de Türkiyelileştik diyecek, konsensuslardan, Demokrasi(!) den söz edeceksiniz.

Durum resmeden bir fıkra ile devam edelim

"Ormanlar arasında bir gürültü, bir bağırıp çağırma başlar.

Yaşlı ağaçlar:

- Ne oluyor yahu? Ne bağırıyorsunuz?, diye sorarlar, genç ağaçlar telaşla:

- Kenarlardan başlamışlar kesmeye... Adamın biri elinde bir demirle kesip geliyor, derler.

Yaşlı ağaçlar:

- Korkmayın çocuklar, korkmayın... İyi baktınız mı? Bizden bir şey var mı adamın elinde? Diye sorarlar.

Genç ağaçlar:

- Var efendim, var. Adamın elindeki baltanın sapı bizden, diye cevap verirler.

O zaman yaşlı ağaçları bir korku kaplar.

- Şimdi korkun işte, eğer bizden birisi varsa aralarında, işte o zaman korkun..."

Bu toprakların insanları emperyalist ülkelerle hayli savaştı,lakin bizden olanlardan gördüğü zulmü kimseden görmedi. Dersim'de, Menemen'de, Şeyh Sait Kıyamında, İstiklal Mahkemelerinde.

Nihayet bizim müstekbirlerimiz kendi asabiyeleri ile devşirdikleri Batıcı Seküler milislerle Batıdan daha şedit tasallut oldular başımıza

Batı bölgelerinde Kürt kökenlilere Cahili Irk Asabiyesi ile kirlenmiş Türk Faşistlerinin saldırıları, linç girişimlerini hatırlayın. Şimdi Yine Kürt kökenlilere Aynı Batıcı Seküler zihne sahip HDP Faşizminin saldırılarının ne farkı var.

Bazıları baltanın sapı bizden modunda mı?

Hak arama biçimi ile siyaset biçimi arasında bir fark vardır. Çevrecilik yeşiller Partisi kurmak, kadın haklarını savunmak Feminist parti kurmak, İşçi hakkını savunmak İşçi Partisi kurmak değildir. Böyle düşünüyorsanız olduğumuzu çıkartıyorsanız daha çok konuşacağımız paradigma sorunlarımız var demektir. Ve buradan bizim bunlara düşman olduğumuzu çıkartıyorsanız paradigma/değerler sorunu ile beraber algı/ahlak sorununuz var demektir.

Her zamanki temel kriterlerimizi şöyle vurgulamak gerek:

Bölge de sıkıntıyı bizzat çekenler en başat tavır hakkına sahiptirler.

Nasıl Buradan Mısır, Suriye Filistin vs Müslümanlarına,  “şöyle yapın böyle yapın, eden şöyle yapmadınız böyle yapmadınız” demek, Onların zaaflarını arayıp bulmak, Onların iradelerine ve yaşadıkları şeylere saygısızlıksa, Kürdistanlı Müslümanlara da aynı saygısızlıktır. Orada sıkıntıyı çeken, direnen, kimlikleri ile yaşamaya çalışan Müslümanlar vardır.  Bir de Kimlikleri ile yamanmaya çalışan Müslüman geçinenler vardır.

Bu yazı bir çözüm Paketi değil, ukalaca bir öneri değil, tek yönlü bir eleştiri değildir. Seçimler üzerine oluşan ve hepimizi ister istemez etkileyen siyasi ortamdaki süblimleşen durma bir bakıştır.  Kürdistan bölgesine dışarıdan ama orada kardeşleri ile temasta, işbirliğinde ve aynı hissiyatta olan bir kardeşlerinin izlenimleri, beklentileri ve paylaşım isteğidir.

Ve hala Coğrafyamızın en büyük belası; Ulusal Yapılanmaların Müslümanlara baskıları,  Onları devşirmeleri hatta bu konuda işgalci ordu ve kültürlerle anlaşmalarıdır.

Baasçılık, Nasırcılık çöktü ama artçı kalıntıları, toplumlardaki kirleri hala duruyor, Kemalizm geri çekildi ama resmi iktidarı, potansiyel tehlike ve toplumsal kirleri hala duruyor, Kürt Milliyetçiliği ise kendine sürekli alan açıyor ve her şeyden önce Kürd halkını ezmeye başladı.