Çirkin, kısa bacaklı kıllı ayılar yine uzun adamı seçti!

Ahmet KEKEÇ

VAN 1.04.2014 12:32:09 0
Çirkin, kısa bacaklı kıllı ayılar yine uzun adamı seçti!
Tarih: 01.01.0001 00:00

Eskiden Kemalist aydın azınlığa karşı kullanırdık, “Demokrasiyi hazmedin, sandıktan çıkan iradeye saygı gösterin” laflarını...

En demokrat bilinenlerinin (“en demokrat” bilinenleri 9 Mart darbesine kalkıştıkları için kendilerini sanık sandalyesinde bulmuşlardı), ilk cümlesi şuydu: “Kaç oyla gelirseniz gelin, isterse yüzde 90 oy alın, bu ülkeyi yönetemezsiniz...”

Bu rolü, “liberal görünümlü” eski Marksistler üstlenmiş görünüyor.

Kemalist seçkincilik gitti, liberal seçkincilik geldi.

Daha kibirli, daha tahammülfersa, daha rezil bir seçkincilik bu...

Daha ilkesiz üstelik...

Mideleri, bir dönem “merkez”e yakıştıramadıklarıyla şer ittifakları kurmayı kaldırıyor; kapalı ve otarşik yapılarla işbirliğine girmekte beis görmüyorlar; “kriminal” odaklarla demokratik blok kurabileceklerine hem kendilerini hem müşteriyi inandırabiliyorlar; “cami ve kışla” metaforlarını rafa kaldırıp soluğu “cami”de alabiliyorlar ve bunda bir ilkesizlik görmüyorlar.

Meşru siyasete karşı, kapalı otarşik yapılar...

Parlamenter demokrasiye karşı, camia...

Biri (bir sol teorisyen) seçimden önce, yüzde 40’ın üzerinde oy alacak (oy alması olası) Erdoğan’a karşı “demokrasi dışı zeminde mücadelenin artık zorunlu hale geldiğini” söylemişti.

Hiçbir darbeyi ıskalamamış, darbe ihtimali belirdiğinde elinde tuzlukla koşan duayen refikimiz de, “Yüzde kaç alırsa alsın...” türküsünü çığırıyordu.

Seçimin ertesinde, türküsünü çeşitlendirerek çıktı ortaya:

Diktatör Erdoğan bu ülkeyi yönetemezmiş. Bu, iyice görülmüş.

Niye?

Çünkü Erdoğan’ın başımıza sardıran seçmende de (halkta da) sorunlar varmış.

Demek ki kötü, eğitimsiz ve cahil halkın seçtikleri de kötü oluyor...

Bunu motamot böyle söylemiyor tabii... “İnceden” geçirme konusunda hatırı sayılır bir uzmanlık edinmiş durumda. Demokrasiye, kendince, birtakım nitelikler atfederek hallediyor bu işi.

Bu niteliklere sahip bulunmayan kahir ekseriyetin seçimi de, doğal olarak, problemli olacaktır. Yani halk, “demokrasinin temel ilkelerine aykırı davranan”, birtakım yasaklar getiren, çatışmacı bir siyaset dilini benimseyen birini seçerek, ortaya demokratik bir sonuç çıkarmış olmuyor.

Daha açık söylemek gerekirse, şu:

Bir siyasetçi, Hasan Cemal ve hemcinslerini dinlemiyorsa, “Şu Kürt meselesi ne olacak Cengiz Bey? Bir koşu havaalanına gel de, bana bir akıl ver” demiyorsa, “Mehmet Altan’ın aldığı bol sıfırlı maaş niye devam etmiyor Mustafa?” diye genel yayın yönetmenlerine baskı uygulamıyorsa, otomatikman demokrasinin temel niteliklerine de aykırı davranmış oluyor.

Madem kötü, eğitimsiz ve cahil halkın seçtikleri de kötü oluyor, bu cümleden olarak iyi, eğitimli ve “aydınlanmış” halk azınlığının seçtiği tek parti yöneticilerini makbul ve muteber sayabilir miyiz?

Belki de çare, tek parti dönemine ve “müntehib-i sani” uygulamasına dönmek?

Olabilir mi?

Hasan Cemal’in, “Neden olmasın!” dediğini duyar gibiyim.

Şahin Alpay’a sorsan, aracı kurumlara da gerek yok. “Doğrudan demokrasi” pekala işimizi görebilir... Atina örneği mesela...

Eski Marksist yeni liberal seçkinciler böyle de, “çevre”nin de çevresinden gelip “liberal kanon”a intisap eden camia mensupları çok mu farklı?

Biri aynen şöyle yazmış: “Faşistler halkın arasından çıkar...”

Platon böyle diyormuş.

Hitler’i de halk çıkarmış.

Eh, Erdoğan’ı da halk çıkardığına göre, kabahatin çoğunu onda aramak gerekir:

Pis halk, yine Erdoğan’ı seçti.

Zaten bunlar kısa bacaklı, kıllı, bidon kafalı olurlar. Göbek kaşırlar. Makarna tükettikleri için boyları kısadır.

Kısa hallerine bakmadan, bir de kalkıp “uzun adamı” seçerler.