Cevap arayan sorulardan biri daha... Ferit HAYVA yazdı...

Topluma karşı sorumluluğu, görevi olanların toplum sorunları karşısında duyarlı ve aktif olmaları gerekir.

VAN 9.02.2013 13:13:42 0
Cevap arayan sorulardan biri daha... Ferit HAYVA yazdı...
Tarih: 01.01.0001 00:00
Topluma karşı sorumluluğu, görevi olanların toplum sorunları karşısında duyarlı ve aktif olmaları gerekir.

 
Bunun da yolu toplumun ilgili kesimleri ile yüzleşmek, onların sorunlarını, sıkıntılarını yüz yüze bir iletişim yoluyla çözüme taşımaktır. Tabi ki bunları yapan seçilmiş ya da atanmışın başta topluma dokunan, onun sorunlarını yaşamını yerinde gözlemleyen olması gerekir!... Kentin bu anlamda yöneten kadrolarında ciddi bir  yetersizlik söz konusudur. Son zamanlarda çok az seçilmiş ve atanmışın temel sorunların çözümü noktasında toplumla yüzleşme yoluna gittiğini görebiliyoruz!. Bu noktada bir adım önde olan AKP il başkanının bu yönde ciddi bir çabası, koşturması söz konusudur. Her ne kadar bütün gittikleri yerlerde kendi yapılanmaları aracılığı ile bilgilendirme yapmaları bir sıkıntı yaratsa da sonuçta bu yönlü bir çabanın içine girerek siyaseten de olsa yarının seçimi için bir alt yapı, kendini tanıtma ve sorunları ilk elden, yerinde görme - öğrenme gibi doğru bir iletişim içinde olduğu söylenebilir. Ancak bir iki kişi ile olacak bir şey değildir bu konudaki eksiklik.



Ferit HAYVA yazdı...


Atanmışlar kadar vekil seçilmişler de daha çok kendi basın yapılanmaları üzerinden her şeyi güllük gülistanlık gösteren bir kamuoyu bilgilendirme yöntemi kullanıyorlar. Neredeyse hiç bir seçilmiş ve atanmışın özellikle basın üzerinden karşılıklı soru cevap bağlamında bir yöntemi tercih ettiği görülmüyor. Bizce bu durum; bu kesimlerin aslında toplum sorunları karşısında çözümlerinde ne kadar korkak yetersiz olduklarını gösteriyor. Oysa kenti yöneten bütün tarafların kendi alanları noktasında söz söyleyecekleri durumları basın önünde açık seçik yüz yüze tartışabilme, sorulan farklı soruları canlı olarak cevaplayabilme durumları olmalıdır!. Bunun için de bahse konu kesimlerin kendilerini, kurumlarını ve dahası bir bütün olarak kent ile ilgili alanlarda çok şey bilmeleri gerekiyor. Bu bağlamda kimin bu kadar cesur olabileceği, kimin açık bir şekilde kenti bir bütün olarak tartışabileceği durumu doğrusu kent bağlamında belirsizdir. Kendine, kentine, kurumuna yetmeyenlerin yönetici olduğu ancak gerçek anlamda toplum sorunları ile yüzleşmek ya da bağlı, ilgili oldukları kurumsal kimliklerinin gereği olarak sorulara yüz yüze bir yöntemle cevap vermekten imtina etmelerinin altında kendi yetersizliklerinin yattığını düşünüyoruz. Özellikle mesleki yapıların başkanları ki en büyük olan ticaret odası başkanı bu konuda tam bir enkaz olsa da genel olarak başkanların bugüne kadar kentin ve kendilerinin sorunları bağlamında basın önüne çıkıp ya da açık bir toplantıda elinde kağıt olmadan sorulara, sıkıntılara adam akıllı, mantıklı doğru cevap vermekten uzak duruşları aslında kent, kendileri ve kurumları noktasında ne kadar bilgi ve birikim sahibi olduklarını gösterir!...


Oysa kentimizden çok daha küçük yerlerde gerek seçilmişler gerekse atanmışlar çok sık aralıklarla basın önüne çıkarak kendilerini test eder, kenti ve kurumlarını topluma taşımada gönüllü olurlar. Ama bizde gerek vekili, valisi, belediye başkanını basın önünde canlı performansta bulamazsınız!... Çünkü toplumun sorunlarının karşısına çıkacak kadar özgüvenleri, bilgi ve birikimleri yoktur. Olmayınca da basını bir kes kopyala mantığı içinde kullanarak tanıtımlarını yaparlar o kadar.. Tabi ki burada çuvaldızı biraz da kendimize batırmak gerekiyor. Basınla ilgili dernekler, kurumlar, kuruluşlar bu bağlamda gereken duyarlılığı gösterip kent sorunlarının cevap bulması için ilgili kesimleri basın önüne çıkarmada yetersiz kalır, kafalarını kuma sokarlarsa olacağı da bu olur tabi ki. Kendine yetmeyenlerin kente yetmesini beklemek tabi ki hayalciliktir. Ama kentin bunca yapısının bu kadar sus pus olması, bu kadar korkarak kenti kurumlarını kendilerini nereye taşıyacakları konusunda korkması doğrusu tartışılır bir mevzudur. Ama özellikle meslek örgütlerinin yöneticileri diğer atanmışlar ya da üst perde seçilmişlere göre bu alanda daha çok olmalı, daha çok kendilerini, kurumlarını sorgulatan ve kenti bu vesile ile sorgulayan anlatan bir yerde durmalıdırlar ki....



Ancak mevcut durumda bu insanlar gerek basın önüne çıkmada gerekse kendilerini sorgulatmada çokta bilgi yüklü, özgüven sahibi olmamalarından kaynaklı yerlerinde oturarak kenti de yerinde tutarak sözüm ona bir iş yapmış, koltuklarının hakkını vermiş oluyorlar.! Oysa yöneten akıl mevcut durumu geniş boyutları ile ele almak ve bu durumunu sık aralıklarla basın önünde medya yapılanmasında ortaya koyarak kendini ve kapasitesini dönemsel olarak kent gerçekliğinde sorgulatarak, eksik yönlerini bu vesile ile görerek yenilenmek, gelişmek durumunda hissetmelidir. Bu hem kendilerine hem de sorumlulukları altındaki insanlara karşı bir zorunluluk olarak görülmelidir. Ancak seçilmiş ve atanmış neredeyse bütününün yazılı bir şekilde basın büroları aracılığı ile yaptıkları ile kimin ne olduğunu öğreniyoruz o kadar. Ya da kalabalık kahvaltılı veya çerçevesi çizilmiş kalabalıkla kimin ne dediği, sorudğu toplantılar şeklinde kendilerini sorumlulukan kaçıran tutumları ile geçiştirilen bu özel ayrıntılı durumun artık görülmesi ve gerçek anlamda bir yüzleşmenin olması için gerek basın tarafı gerekse yönetenlerin bu anlamda yeni bir anlayışı geliştirmeleri gerektiğini düşünüyoruz.


Ancak bir şeyi de son olarak özellikle not düşmek istiyoruz ki; kimi kurumlardan gelen bazı açıklamalar var ki, değil ismi zikredilen kurum başkanının kapasitesi bağlamında olsun, yazılı metni adı geçen başkanın eline verseniz okuyamayacağı gibi yazılandan da zerre kadar bir şey anlamayacağı üzerine de isteyenle bahse bile girebiliriz.
Yani anlayacağınız, durumumuz biraz da şıracı bozacı bağlamında bir mesele....