Cennetim Kardeşim Olur Musun?

Sebahattin Çil

VAN 15.12.2017 09:39:41 0
Cennetim Kardeşim Olur Musun?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 “Cennetim/ kardeşim olur musun?”

Artık her Müslümanın amacını bilmesi yönünü belirlemesi ve amacına ulaşması için ciddiyetle çalışması gereken vakit gelmiştir. Gaflet, aldatıcı hayaller, dalgın kalpler, körü körüne bağlılık herbağıranın peşinden gitmek gibi şu önemsenmeyen hasletler, müminlerin yolu değildir.

Hasan El Benna             

 

“Biz o cennetliklerin kalplerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak sevinç içinde karşılıklı koltuklara otururlar.” (15:47)

 

Dünyamızı, kovulduğumuz “cennet”e yeniden çevirmenin en kestirme yolu (inananlara, insanlığa karşı) içimizdeki kini çıkarıp, adaleti yerleştirmekle başlamaktır. Kini çıkarmak içinse “Kur’anî anlamda düşman kimdir” diye sormalı, onu yerli yerine oturtmalıyız. Müslümanlarca insanlığın büyük bir bölümü yıllardır “kafir” birer düşman olarak görüldü. Biz böyle gördük, ama Rabbimiz Allah bize düşman olarak birini gösterdi, o da Şeytan’dı! (36/60) Yeniden ve yepyeni bir kardeşlik inşa etmek istiyorsak, işte tam da buradan başlamalıyız. İçimizden öncelikle “kini” çıkaracağız ve Müslümanlar olarak örnek bir toplum oluşturarak, tüm insanlığın karşısına model bir toplum örnekliği ortaya çıkaracağız.(2/143)

 

Öncelikle kardeşlik konusunda tespitimizi ortaya koyalım. Kur’an'ın kardeşlik konusunda temel felsefesi kan üzerine kurulan kardeşlik değil, din/ilke/ahlak üzerine kurulan bir kardeşlik inancıdır.(11/46)İslam kardeşliği planlı ve projeli bir birlikteliğin adıdır. Buradan biz şunu anlıyoruz ki; Allah’ın (c.c) bizden istediği ‘benden olsun da nasıl olursa olsun' değil; kimden ve nereden olursa olsun aynı ilkeleri olanlarla kardeş olmamızdır. Bu kategoriye ismen/nominal İslam, mezhep, meşrep, cemaat, soy, boy hepsini dahil edebiliriz. Aynı zamanda şunu da bilmeliyiz ki; bizim “kardeşliğimiz” bir ayrışmayı da gerekli kılar. Bu ayrışma tekfircilik, ötekileştirme ve karşıtlık değildir; dengeli bir tutumla “duruş,ahlakve bilinç ayrışmasıdır.”

                

Duygusal olmak, “iyi niyetli” olmak güzel hasletlerdir; ama ne yazık ki bunlar tek başına Müslümanların aldanışını artırmaktan başka bir işe yaramıyor; yaramadıda! Ümmetin hal-i pür melali bize bu konuda çok şeyleri acı şekilde öğretiyor. Duygusal olalım; ama kardeşliğimizin (hukukunu)belirleyen ilkelerimiz olmalı ve merhametimiz, muhabbetimiz ise bu ilkeli birlikteliklerle çoğalmalıdır. Muhammed (a.s) Medine’ye hicret etmeden önce oranın sakinleriyle ‘akabe’ denen yerde buluşuyor ve ilk işi onlardan söz almak oluyor. Şöyle söyleyebilirdi: “Biz öncelikle Medine’ye yerleşelim de sonra duruma göre hallederiz.” Ancak öyle söylemedi. Hemen ilk iş şartlarını ve ilkelerini ortaya koydu. Kendilerinden biat isterken, şu ilkeleri kabul ederek bana biat edin, demişti. Kısaca Muhammed (a.s)’ın istediği şartları burada aktaralım:

              

“…Refahta  olduğu kadar sıkıntıda, sevinçte olduğu kadar üzüntüde de onu destekleyecek ve her konuda emirlerine itaat edeceğimize,  Resulullah’ı kendi nefislerimizden aziz tutup, durum ne olursa olsun ona muhalefet etmeyeceğimize, Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza, Allah'a asla şirk koşmayacağımıza, hırsızlık ve zina yapmayacağımıza, çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, kendiliğimizden uyduracağımız yalan ve dolanlarla hiç kimseye iftirada bulunmayacağımıza, hiçbir hayırlı işte Resulullah’a muhalefet etmeyeceğimize dair biat ettik. Ayrıca bizden birinin verdiği sözde durmasına karşılık onun ecir ve mükâfâtının Allah’a ait olduğuna ve ona Cennet nimetinin verileceğine; kim insanlık haliyle bunlardan birini işler de ondan dolayı dünyada cezaya çarptırılırsa bunun ona kefâret olacağına; kim de yine bunlardan birini işler de işlediği o suçu Allah açığa vurmazsa onun işinin Allah’a kalacağına; Allah’ın dilerse onu bağışlayıp dilerse azaba uğratacağına dair Resulullah’ın bize bildirdiği hususlara sadık kalacağımıza da söz verdik.” (1) Yani; zor bir dönemde dahi  biati gerçekleştirirken ilkelere sadakati öncelemişlerdi.

 

Bugün bizler de İslam kardeşliğini gerçekleştirmek istiyorsak ilkeler etrafında birleşmemiz gerekir. Bu ilkeleri de Kur’an oluşturmalıdır. Çünkü Kur’an ahlakı oluşmadan İslam kardeşliğinden bahsetmek zor gözüküyor. Tamam, kardeş olalım, birbirimizi çok sevelim, fedakarlıklarda bulunalım; ama bunu yaparken bu kardeşliğin inşasını doğru bir hukuk içerisinde yapalım. Bunun için gelin hep beraber kendimizi birkaç maddelik ilkelerle sorgulayalım!

           

Senin dinin/ilkelerin bunları emrediyor mu?

 

Senin dinin, insanlık ailesine katılman için Allah’ın sana bahşettiği “aklı” ve iradeyi kullanarak okumanı ve düşünmeni emrediyor mu?

   

Senin dinin, hayatından tüm ilahları kovup, tek bir ilah olan Allah'a iman edip, bu imanla uyumlu bir hayatı emrediyor mu? (64/13)

                  

Senin dinin, paylaşmayı, dayanışmayı önerip; ırk, cins, cinsiyet ayrımını, her türlü ırkçılığı yasaklıyor mu? (2/1779- (49/10,13)

                  

Senin dinin, barışı esas alıyor; eğer barışı engelleyenler varsa onlara karşı mücadeleyi emrediyor mu? (2/208)

                   

Senin dinin, işini ve parayla olan ilişkini dinin ölçüsü çerçevesinden görmeni, namazının niyazının kötü işini örtmemesi gerektiğini öğütlüyor mu? (11/87)

                  

Senin dinin, “babadan oğula,kıza” miras bırakılan dine körü körüne bağlılığı değil, atalarından gelen tüm bilgileri Kur’an ile temyiz etmeni emrediyor mu? (7/28)

                     

Senin dinin, dini yalnız Allah’a has kılmanı, ona ortak olmaya çalışan önderler, rehberler, hocalar, şeyhler gibi makamları reddetmeni emrediyor mu? (38/3)

                     

Senin dinin, bilgiden, amelden önce ahlakı ve edebi, davranışlarda nezaketi, söz söylerken hakikati en güzel bir biçimde söylemeni emrediyor mu? (41/33,34)

                     

Senin dinin, komşunla iyi geçinmeni, yoksullarla varsıllar arasında hiçbir fark gözetmemeni, davranışlarında iki kesim karşıda tek yüzlü davranmanı emrediyor mu? (4/36; 11/27)

                     

Senin dinin, makamından dolayı sana değer katmayıp, o makamdan indiğinde de davranışlarında bir değişiklik olmamasını emrediyor mu? (89/15,16; 2/155)

                     

Senin dinin, ilim adamlığından çok o ilme yaraşır adam olmanı, ilmim var diye insanlardan hürmet beklememeni, ilimle kibirlenmemeni emrediyor mu? (3/19)

                    

Senin dinin, bireysel bir faaliyetten ziyade, toplumsal ilişkilerinden neşet eden bir davranışlar manzumesi olduğunu ve dini insanlar arasında yaşamanı emrediyor mu? (43/32; 6/165)

                    

Senin dinin, çalışmalarında ortak aklı önemsemeni, istişare etmeni ve istişare sonucunda eylemlerinde kararlılık göstermeni emrediyor mu? (42/38,3/159)

                    

Senin dinin,  iletişimde açık olmayı, kardeşlerine/insanlığa karşı merhametli olmayı, onların gıyabında da sevmeyi, aleyhlerine konuşmamayı emrediyor mu? (49/12,13)

                   

Senin dinin eşini; gözünün nuru, evinin huzuru ve cennete giden yolda yol arkadaşın olarak görmeni emrediyor mu? (25/74)

 

Çocuklarınla, çocuklarla arkadaş olmanı!

 

Her canlının canını aziz bilmeni!

 

Çevreni evinin içi bilmeni!

 

Her damla suyun kıymetini bilmeyi!

 

Her nefesin bir can olduğunu!

 

Öğretiyor mu?

 

ÖĞRETİYORSA, tüm insanlığın bizim yaratılış olarak/potansiyel kardeşimiz olduğunu bilerek yola koyulacağız. Onların yeryüzünde insana yakışır bir biçimde yaşamaları, Allah’ın insanlık ailesine sunmuş olduğu nimetlerden faydalanmaları için tüm emeğimizi harcayacağız. İnsanların acılarını acımız bileceğiz; insanları dininden dolayı ötekileştirmeyeceğiz. Bunlar bizim Müslüman olarak insanlığa karşı sorumluluğumuzdur. Bunları yaparken ilkelerimiz doğrultusunda insanlığa model bir kardeşlik sunacağız. Rabbimizin bize öğrettiği “…nice az topluluklar nice çok topluluklara galip gelir.” (2/249) ilkesi çerçevesinde, gücün kemiyette değil, keyfiyette olduğunu aklımızdan asla çıkarmayacağız.

                

Rabbimizin Kur’an’daki “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın ve birbirinizden ayrılmayın. Ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman iken kalplerinizin arasını uzlaştırdı da, O’nun lütfu sayesinde kardeşler oldunuz ve siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da, sizi oradan kurtardı! İşte bu şekilde Allah size mesajlarını açıklar ki doğruyu bulasınız.” (3/103) uyarıları çerçevesinde birbirimize değil, Allah’ın ipine sarılacağız. Allah’ın ipi Kur’an’dır, Kur’an’ın insanlığa sunduğu doğru yaşam ilkeleridir.Kur’an’dan örnek olsun diye çıkardığımız, yukarıda sıraladığımız bu tür ilkeler; ayetin içeriğinde de belirtildiği gibi ateş çukurundan -bunu sosyal yangın veya tefrika olarak da düşüne biliriz- kurtulup “vahdet” oluşturarak yaşadığımız coğrafyayı cennete dönüştürmenin ilkeleridir.                    

Sözün özü; Kur’an’ın ilkeleri , hayatın yasaları ne kadar hayatımızda yer bulursa bizler o kadar kardeşiz. İşte o zaman birbirimizin CENNETİ  OLURUZ…