Cennete İnananların Cehenneminde Yaşamak

Bu cümleye Batman iline, çok değerli bir dostumuza yaptığımız ziyaret esnasında şahit olmuştuk. Tabii olarak kıymetli dostumuzun tecrübe edinmiş olduğu bu cümle büyük bedeller ödenerek tecrübe edinilmişti. Bu cümlenin kullanıldığı

VAN 4.04.2013 12:20:48 0
Cennete İnananların Cehenneminde Yaşamak
Tarih: 01.01.0001 00:00

Kürd halkının içinde bulunduğu hali en iyi anlatabilecek cümlelerden birinin bu cümle olduğuna inanmaktayım. Bu cümleye Batman iline, çok değerli bir dostumuza yaptığımız ziyaret esnasında şahit olmuştuk. Tabii olarak kıymetli dostumuzun tecrübe edinmiş olduğu bu cümle büyük bedeller ödenerek tecrübe edinilmişti. Bu cümlenin kullanıldığı mekan, ortam ve zihni altyapı güçlü bir tecrübe ve yaşanmış acılara şahitlik etmiş olmalı ki bu anlam yüklü cümleyi üretebilsin.

Tanımlama farklı bir derdi ifade etmek için kullanılmış ama benim zihin kodlarımda Kürd halkının üzerine bulunmuş olduğu hali çok etkileyici tanımlamış oluyordu. Çünkü Kürd halkı yıllardır “Cennete İnananların Cehenneminde Yaşamak” tanımlamasının yegane anlam karşılığı olarak canlı bir örnek ve şahitliktir.

Kürdistan toprakları çok azı hariç tamamen İslam kavimleri ile komşudur. Yani İslam ümmetinin kavimler bileşkesinde orta yerde bulunmaktadır. Müslüman Kürd halkının İslami, insani ve vicdani hakları ümmet kavimleri tarafından gasp edilmiştir. Bu haksızlık karşısında ümmet kavimleri ve İslami cemaat, sistem, devlet ve yapıların ya bizzat aktif olmaları ya da sessiz kalmaları yazının başlığı ile birebir örtüşmektedir.

Yeryüzünde, dünya yaşamında “Cennete İnananların Cehenneminde Yaşamak” kadar acı ve ızdırap verici bir hal olamaz diyorum. Bir Müslüman için bu çok zor bir durumdur. Aynı inanç ve yaşam pratiğine sahip olduğunu söylüyorsun, iman ettiğiniz değerler sisteminin pratiğinin bu olmadığını biliyorsun ama karşındaki seni insan bile görmüyor.

Yüce Yaratıcının sadece Müslüman’a değil tüm insanlığa vermiş olduğu “İlahi Haklar’ Kürd halkı için yok sayılarak tefrika olarak atf edilmektedir. Her ümmet kavmine helal olan Kürd halkına haram kabul edilerek Mazlum Kürd halkına yeryüzünde cehennem yaşatılmaktadır. Kürdistan’ın bölünmüş olan dört parçasında da durumun bu tablodan farklı olduğunu iddia edecek olan varsa buyursun.

Hak konusunda söz konusu olan Kürdler olunca Türk, Arap, Fars kavimlerinin bir anda aynı sözleri zalimane şekilde papağan gibi tekrarladıkları görülmektedir. Bu tekrar ve zulüm ile kendi kalplerini kararttıklarını görmüyorlar. Yeryüzünde insanlara cehennemi yaşatanlar ebedi yaşamda kendi meskenlerinin cehennem olacağını hiç mi idrak etmiyorlar.

Yaşanmışlıklar gösteriyor ki Kürd halkı birlik olmadıkça, kendi kökleri üzerine bilgi ve pratiğini sistematize etmedikçe ümmet kavimleri Kürdistan’ı cehennem yerine çevirmekten vazgeçmeyecekleridir.

Yeryüzünde hiçbir kavim başka bir kavim için cennet inşa etmemiştir. Herkes cehennemi bir başkası için inşa ederken, cenneti sadece kendisi için tapulamaya çalışmıştır. Müslüman ahlaka ve eylemselliğe sorumluluk olan, zulümde ısrarcı olanlar dışında asla kimseye cehennem yaratmaya çalışmamaktır. Yaratılmış olanların tümüne yeryüzünü cennet kılabilmek için çabalamalıdır. Ama zulüm ehlinin cehennemine karşı da kendi cennetini inşa etmenin savaşçısı olabilmelidir.

Bu gerekçeler dâhilinde Kürd halkı kendisine dayatılan cehennemi yaşama karşılık kendi cennetini inşa etmek ile mesuldür. Her Müslüman Kürd bireyi bu zulmün son bulması ve Kürd halkı olarak hakkımız olan her hakkı ilahi çerçevede yaşayabilmemiz için mücadele etmek ile vazifelidir.

İran, Irak, Suriye ve Türkiye’yi temaşa ettiğimizde Kürd halkının hakları konusunda tamamen emperyal bir zihniyet ile var olduklarını ve bu zihniyet ile devam etme ısrarında olduklarını görmekteyiz. Onları bu kötü ve zalimane ahlaktan uyandırmanın tek yolu Müslüman Kürd halkının artık din kardeşliği riyakarlığı ile kandırılamayacağı dokunuşunu yapabilmektir. Kardeşlik hukuku İslam ve ahlak hukuku içersinde olduğu müddetçe geçerli bir kaidedir. Yoksa kardeş kardeştir hak hukuk ayrıdır. Hakka riayet edilmediği zaman hiçbir kin ve nefret kardeş kin ve nefretinden daha güçlü değildir.

Kürd halkının yalancı cennetlere değil de gerçek ve hak olan cennetlere doğru bir yürüyüş gerçekleştirebilmesi için Kürdistan merkezli İslami hareketlerin çok ciddi bir şekilde birlik olmaları gerekir. Bu birliklerini dört hatta beş parçada da ilke ve İslami kaideler ile bir sisteme bağlamalıdırlar. Kendi aralarında kesinlikle paydaş olan her kesimi bağlayıcı bir hak-hukuk sistemi oluşturmalıdırlar.

Ortak paydaş alanları fazladan aza doğru değerlendirilerek birliktelikler genişletilerek güçlü kılınabilir. Bu paydaşlığın samimiyeti ve eylemsel gerçekliği göz önünde bulundurularak esnek ilkeler belirlenebilir. Böyle güçlü ve tecrübe edinilmiş bir birliktelik bizlere “Kürd Danışma Meclisi” üst yapılanmasını güçlü kılarak verebilir.

Kökleri coğrafyamızdan menkul, söz ve eylemi Kürdistan’ın sevinç ve acıları ile hemhal olan bir İslami Hareketin, halkımızı başkalarının cehennemlerine mahkum etmek yerine kendi cennetlerini inşa etmeye götürecek öncü güç olacağından eminim.

Bizler sahip olduğumuz değerlerin kadrini bilmeliyiz, sahip olmamız gereken değerler için de inancımızın bize vermiş olduğu cesaret ve mücadele ruhunu sonuna kadar en güzel şekilde işlemeliyiz. Yıllarca bize yapılan zulümlere sessiz kalanları kırmamak adına halkımızı feda ettik, halklaşmak adına ne var ise uzaklaştık ve uzak durduk. Asıl olan, mazlum ve mağdur olan halkımızı kırmamaktı, çünkü halkımızı kırdıkça kendimizi ve sahip olduğumuz değerler manzumesini kırmış olduk. Bu zaaf ve hatamız bizi halkımızdan koparıp marjinal bir duruş ve niceliksel olarak etkisiz bir konuma mahkum etmiştir.

Doğru bildiğimiz, uğruna canımızı, ailemizi ortaya koyduğumuz değerleri halkımız ile insanlar ile paylaşmaktan korktuk, çekindik. Neden; birileri bizi yanlış anlamasın diye. Halkımız bizi yanlış anladı, ne olacak peki? Birinci dereceden sorumluluğumuz en yakınımızdaki değil mi? Tövbe kapısı açık, hak olanı yaşamak ve yaşatmak için hakkı haykırmak için aslımıza rücu etmeliyiz.

Kendi değerlerimizi, inandığımız yaşam ilkelerimizi halka arz etmekten imtina ediyorsak neyin kavgasını, neyin mücadelesini veriyoruz. İnsanlarla tanışırken kendi ismimizi söylemekten korkuyorsak, nereli olduğumuzu, Yaradan’ın bizi nerede yarattığını belirtmekten çekiniyorsak daha alınması gereken çok yol var demektir.

Verdiğimiz mücadeleye bir isim koyamıyorsak, mücadele alanımızı belirtemiyorsak, birlik olmaktan vücuda gelen çoklu kişimize bir ad veremiyorsak yeniden düşünmek lazım. Unutulmamalıdır ki halk asla muğlak olan, isimsiz olan, somut-dokunulabilir ve görülebilir olmayan hiçbir harekete teveccüh etmemiştir etmeyecektir de. Yaşam alanlarının uç noktalarında küçük gruplar halinde kalmayı tasavvur ediyorsak söyleyecek bir şey yok bu da bir tercihtir. Ama halklaşmayı ve yaşam alanlarının etkin ve dönüştüren güçlerinden biri olmayı tasavvur ediyorsak kendimize ve mücadelemize net ve şeffaf tanımlamalar getirmek zorundayız.

Halk neyi talep ettiğimizi, niçin talep ettiğimizi, taleplerimiz için nasıl bir yol ve mücadele tarzı ile mücadele alanı tercih ettiğimizi görebilmelidir. İnsanımıza her gidişimizde kendimizi yeniden tanıtma ve anlatma yükünden kurtulup bunu aleni bir şekilde paylaşmak zarar getirmez diye düşünüyorum. Onun için inandığımız ve uğruna mücadele verdiğimiz değerlerin halk nazarında ki hak olan yerini daha güçlü kılmak için biz buyuz demeyi ertelememeliyiz.

Düşüncelerimizi paylaşmamak onları kendimize hapsetmek demektir. Eğer ki sistematize etmiş olduğumuz düşünce ve yaşam felsefemize güveniyorsak, inanıyorsak bunları halkın ve insanlığın hizmetine sunmak bizim varoluş gerekçelerimizden biridir.

Sözün özü; başkalarının Kürdistan’a ve Kürd halkına dayatmış olduğu cehennemi yaşam dayatmalarından kurtulup kendi cennetimizi tüm insanlığa sunmak için ilk olarak kendi coğrafyamız ve halkımız ile hemhal olmalıyız.

“Cennete İnananların Cehenneminde Yaşamak” yerine kulluk görevimizin mazlum ama mağrur olan halkımıza hak olan tüm haklarının kazanımı için kendi değerler sistemimizi sunmaktır.