'Çekilme'nin PKK'deki karşılığı...

'Nasıl geldilerse öyle çıksınlar, yasal düzenlemeye ne hacet” öyle mi? Vay be. Bazı şeyler unutuluyor ya da hiç bilinmiyor olmalı...'

VAN 7.04.2013 18:45:10 0
Tarih: 01.01.0001 00:00

Ezgi Başaran'ın yorumu:

'Çekilme'nin PKK'daki karşılığını bilelim

Nasıl geldilerse öyle çıksınlar, yasal düzenlemeye ne hacet” öyle mi? Vay be. Bazı şeyler unutuluyor ya da hiç bilinmiyor olmalı. Herhalde öyle. Aksi halde, PKK’nın sınır dışına çekilmesiyle ilgili kullanılan retorik böyle güdük, böyle alaturka, böyle tehlikeli olmazdı. Nedenini müsaadenizle anlatayım. Ki örgütün de BDP’nin de niye ‘yasal düzenleme’ diye direttiğini bilelim.
Sınır dışına çekilme, devlet için bir başlangıç noktası. Öcalan’la görüşmelerin ilk günlerinden, yani 1997’den beri, bu böyle. Bunun Kürt sorununun çözümünde gerçekten ilk adım olup olmaması gerektiğini şimdilik bir kenara bırakalım. Çünkü Öcalan bile bu başlangıç noktasını çoktandır kabullenmiş vaziyette. Şu anda KCK’dan tutuklu bulunan avukatı Cengiz Kapmaz’ın 1999’dan beri kendisiyle yaptığı görüşmelere dayanarak yazdığı İmralı Günleri kitabında bunu görebiliriz. 

***

Şöyle anlatıyor Kapmaz: “Öcalan’a göre devletin ileri adım atması PKK’nin güven vermesine bağlıydı. Öyleyse sürecin önünü açacak adım PKK’den gelmeliydi. Öcalan’ın kafasında gerillayı Türkiye dışına çekme düşüncesi vardı. Bu düşüncesini ilk kez 5 Temmuz 1999’da avukatlarıyla paylaştı. ‘Bizim şiddeti durdurmamız başlangıç olabilir. Silahlı mücadele aşamasını geride bırakma tekniği uygulanabilir. Bu yeni adım olabilir. Pratikte de güçleri Güney’e (Irak Kürdistanı) çekme, sınırların gerisine çekme olabilir. Bundan sonra yasal güvence arayışları olabilir. Parlamentonun görüş açısı da değişir.’”
Öcalan geri çekilme planını 1 Eylül 1999’da hayata geçirmeyi planlamış ve bunu örgüte iletmişti. Peki sonra ne oldu? Onu da şu anda örgütün Kandil’deki en yetkili isminden, Murat Karayılan’dan dinleyelim. 

***

Karayılan ‘Bir Savaşın Anatomisi’ adlı kitabında bakın 1999 çekilmesini nasıl anlatıyor: “1 Eylül’de geri çekilme kararını tüm güçlere telsizden bizzat ben, bir değerlendirme konuşmasıyla birlikte ilettim. İki hafta sonra geri çekilmede müthiş bir dağınıklık ve panik havası hâkim oldu. Geri çekilmenin düzenlenmesi, planlanmasının iyi yapılamaması ve Türk devletinin de fırsat bu fırsattır diyerek saldırıya geçmesi, tuzaklar kurması sonucu geri çekilme sürecinde ciddi darbeler alınmıştır.” Sadece Kürt siyasi hareketinden değil, örneğin Diyarbakır’da karşınıza çıkan herhangi bir vatandaştan da o günlerin travmasını çok canlı dinleyebilirsiniz. Hatta Öcalan’ın ‘Silahlı mücadele dönemi bitmiştir’ mektubunun okunduğu (Mart 2013) Newroz Meydanı’nda dahi o çekilmenin acı hatırasının çeşitli kereler gündeme geldiğini bizzat işittim. 

***

Türkiye’de bulunan 1500’e yakın PKK’lının Fikret Bila’nın aktardığına göre 700’ü şiddete bulaşmadığı için evine dönebilir. 800 kişi ne yapacak? “Silahları gömüp gitsinler”, “Sivil kıyafet giysinler, dikkat çekmesinler”, “Silahları gömmeseler bile mağaraya bırakıp gitsinler” şeklindeki önerilerin mahalle saklambacında dahi ciddi kabul edilemeyeceğini söyleyebiliriz. Kot gömlekleriyle taksiye binip, “Çek Kandil’e” diyecekleri bekleniyor değil herhalde. Her bakımdan meşakkatli iş. Karayılan, 2010 Kasım’da ANF’ye şöyle demişti: “(Sınır dışına çekilmenin) pratik hiçbir anlamı yoktur. Güçler ta Dersim’den üç ay boyunca yürüyecek, Güney Kürdistan’a gelecek, böylece çözüm gelişecek! Hayır, çözüm gelişirse Dersim’deki güçler zaten oradan çözüm sürecine dahil olurlar. Bu daha kestirme bir yol değil mi? Eğer çözüm niyeti ve zihniyeti varsa neden güçleri ta Dersim’den, Erzurum’dan, Bingöl’den aylarca yürüterek, güney sınırlarına taşıyacağız?” 

***

Gazetelerde geri çekilmeyle ilgili çeşitli çıkış yolu haritalarından söz ediliyor. Hangi yolun ne kadar süreceği belirtiliyor. Bunlar güzel de TSK da başka türlü bir mesaj veriyor. Operasyonlar durdu iddiasına karşılık yaptığı açıklama mesela: “Türk Silahlı Kuvvetleri, hukuki mevzuat gereği kendisine verilen vazifesine devam etmektedir.” Bakın… Halka sunuluşu itibariyle öyle sanılabilir ama bugün hiç denenmemiş bir yöntemin arefesinde değiliz. Aksine denenmiştir. Hatta askerler, Kıvrıkoğlu ve Karadayı tarafından. Öcalan (Mart 2010’da) bu olayı şöyle anlatır: “Karadayı ve Kıvrıkoğlu her ikisi de savaşı sınırlandırmak istiyorlardı. Onlar da silahların susmasını, çatışmaların bitmesini, silahlı güçlerin bir yere toplanmasını, ondan sonra çözüme dair her şeyin konuşulabileceğini söylüyorlardı. Bize haber gönderdiler. O dönemdeki askerler tecrübeliydi, samimi gibiydiler. Onlardan birisi, ‘Oyun büyük, bunu boşa çıkartmamız gerekiyor. Siz ülkeyi bölmek istemediğinizi belirtip şiddetten vazgeçerseniz, her konuyu konuşabiliriz’ dediler. Bunun üzerine ateşkes ve sınır dışına çekilme kararım oldu ve gerillalar sınır dışına çekildi.”
Sonra ne oldu, hepimiz biliyoruz. Amerika’yı yeniden keşfetmesek de bugün artık, bu tecrübelere dayanarak yeni bir metotla hareket etmek şart. O yüzden belki de… Siyasi iradenin güvenlik güçleriyle yasal olmasa da zımni bir anlaşmaya varması, çekilecek PKK’lıların söz verildiği gibi salimen yollarına gitmesi, yani çözüm sürecinin devamı için hayli önemli.

RADİKAL