CEHALETİN GÖLGESİNDEKİ KADIN

Bekir Sağlamer

VAN 9.08.2017 10:49:41 0
CEHALETİN GÖLGESİNDEKİ KADIN
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Kadına yönelik cehaleti şaha kaldıran en önemli husus, kadınların yaratılış itibariyle erkeklerden meydana geldiği iddiasıdır. Allah(c.c)’ı anlamayanlar ve O’nun sorumlu tuttuğu vahye ilgisiz kalanlar; kadınları hakir görmek ve öyle göstermek, onlar üzerinden hedeflerine ulaşma düşüncesiyle bu tür bir yaratma projesini de beraberinde geliştirip ortaya atmışlardır. Bu hurafeler, maalesef İslam’ın hâkim olduğu düşünülen toplumlarda da aynı önemle kök salmış ve kısa zamanda da popüler olmuştur.
Tarihten bu yana kadın, korkulu rüya haline gelmiş ve tesanüt içerisinde hazırlanmış olan hain projelerin sahnesi olmuştur. Nefislerinde kadını en yüce makamda oturtanlar, yeri geldiğinde de biçilmiş rollerin kurbanı ettiler. Kadını erkekten türetenler, erkeklerin arzularına hapsettiler. İtaat edilecek adres olarak Allah(c.c)’ı değil, kendilerini tayin ettiler. Peki ya onlar nasıl var oldu? Onları insanlığa kazandıran vesile kadın değil miydi? Yoksa onlar gökten zembille mi indiler hayat iklimine?
Diri diri gömülen kız çocukları, varlık sahasına düştükleri andan ölümüne kadar “insan” sıfatı yakıştırılmayan ve sadece çıkar objesi durumunda bırakılan kadınlar asla yalnız değiller ve olmayacaklardır.
Şahadete koşan Sümeyye’yi; Allah(c.c)’a sığınmış muhacir ve mücahide kadın Ümmü Gülsüm’ü; takvasıyla hayasızlara, nefsin uşaklarına ve iffet düşmanlarına boyun eğdiren Ümmü Zer’i Allah(c.c) asla unutturmadı ve unutturmayacaktır.
Kadına yönelik cehaleti şaha kaldıran en önemli husus, kadınların yaratılış itibariyle erkeklerden meydana geldiği iddiasıdır. Allah(c.c)’ı anlamayanlar ve O’nun sorumlu tuttuğu vahye ilgisiz kalanlar; kadınları hakir görmek ve öyle göstermek, onlar üzerinden hedeflerine ulaşma düşüncesiyle bu tür bir yaratma projesini de beraberinde geliştirip ortaya atmışlardır. Bu hurafeler, maalesef İslam’ın hâkim olduğu düşünülen toplumlarda da aynı önemle kök salmış ve kısa zamanda da popüler olmuştur. İslam, o toplumların cennetteki tapusu ve hayatını üzerine temellendirdikleri geleneksel din ise yaşam tarzları olmuştur.
İnsanın yaratılışını Kur’an’i bir bakış açıyla ele aldığımızda erkek ve kadınların birbirlerinden asla türemediklerini; aksine iki cinsin de hayat buldukları özün tek ve aynı olduğunu açık bir şekilde görmek mümkündür. “Ey insanlar! Sizi tek bir cevherden/nefisten yaratan, o cevherden/nefisten de eşini yaratan ve her ikisinden de birçok erkek ve kadın üretip yayan Allah’tan sakınınız…”( Nisa, 4/1) ayetiyle Allah(c.c), bizlere açık bir şekilde ifade etmektedir ki kadın, erkeğin ne kaburga kemiğinden ne sol kemiğinden ne de şu veya bu kemiğinden yaratılmamıştır. Ayette anlaşılması gereken temel konulardan ilki, hitabın, “Ey erkekler” diye geçmemesi, ikincisi ise erkekler hangi cevherden yaratılmışlarsa kadınların da aynı türden yaratıldıklarıdır. Eğer bu yaratma modeline sadece erkekler nail olmuş olsaydı o halde Allah’ın seslenişi de o doğrultuda olacaktı. Arapça ilmini bilen her bir birey, buradaki hitabın kapsamında kadınların da yer aldığını çok net bir anlayışla görecektir. Bilinmelidir ki Allah(c.c)’a düşmanlık edenler, ayetlere putlarının aklıyla yaklaşarak hem O’na hem de ümmetin mücahide kadınlarına iftira atmakla insanlık libasını üzerinden çıkarmış oluyorlar.
Kadına bu denli pervasızca saldıranlar, elbette ki günahlarının kefareti olarak da onları hedef tahtasına oturtmaya devam edecekler. Kadınlar, nefsi duygularının esiri olan bazı kesimler tarafından günah kaynağı ve mirası olarak görülmektedirler. Bu yüzden cehennemliklerin ekseriyetinin kadınlardan oluşacağı iddiası da bir hayli yaygın olup Peygamber ise bu akıl dışı oyunlara başrol tayin edilmektedir. İddialarına uygun kılıf bulmak ve taraftarlarına yol açmak için Peygamber adına aslı astarı olmayan, neresinden tutarsanız elinizde kalacak türden sözler piyasaya servis etmişler ve vahiy kültüründen uzak kalmış akledemeyen zihinlerini bulandırmaya çalışmışlardır. Konuyla ilgili bir rivayet şu şekildedir:  “ Ashab-ı Kiram’dan Ebu Said el-Hudri anlatıyor. Bir ramazan veya kurban bayramıydı.
 
Resul-i Ekrem Efendimiz, bayram namazını kıldığımız namazgâha geldi. Bir tarafta kadınlar da bulunuyordu. Onların yanından geçti ve şu hitapta bulundu: ‘’ Ey kadınlar! Sadaka veriniz ve istiğfarı çok yapınız. Çünkü bana cehennemlikler gösterildi, çoğu sizler idiniz.” (Buhari, Hayz 6, Zekât 44, İman 21, Küsuf 9, Nikâh 88). Bu rivayette maalesef birçok çelişki kendini ele vermektedir:
“Ey kadınlar! Sadaka veriniz” deniliyor rivayette. Ancak yine aynı şekilde hadis diye telakki edilen başka bir rivayette ise sadaka vermenin ön şartı, erkeğin izni kabul görülmüştür. Erkek izin vermediği takdirde kadın nasıl sadaka verecek? Erkek izin vermeyince kadın da sadaka vermekten men olacak. Dolayısıyla kadın her halükarda ziyanda olup Cehennem ehli güruhuna dâhil olmayacak mı? Çünkü yine başka bir rivayette kadın kocasından izinsiz asla nafile  oruç    tutmamakla    beraber    sadakayı    da    veremeyeceği    ifade
“Bana cehennemlikler gösterildi” ifadesinde Peygamberin gaybı bildiği vurgulanmaktadır. Ancak Allah(c.c): “Gaybın anahtarları Allah(c.c) katındadır. Onları ancak O bilir.”( En’am, 59). şeklinde buyurduğu halde Peygamber/Peygamberler bu vahyin aksini iddia etmiş olabilir mi? Adeta takım tutar gibi Peygamberleri yarıştırırcasına bir vahiy sorumluluğu anlayışı asla
“Ey kadınlar, sadaka veriniz.” deniliyor rivayette. Ancak hadis diye naklolunan başka bir rivayette Erkek izin vermediği sürece kadın hiçbir şekilde ne nafile namaz kılabilir ne de sadaka verebilir. Bu izin vuku’ bulmadığında yukarıda zikredilen rivayete göre kadın, Cehennemlik olmuş olacaktır. Peki, Allah’ın adaletini menfi duygularına hapsetmeye gayret içerisinde olanların içerisinde bulundukları bu mücadele, Allah’a ve Resulüne hâşâ iftira olmuş olmaz mı? Bu açıklamayla bu sözün Peygamber’e ait olamayacağı aşikârdır. Hatta Kur’an’ın beyanıyla Peygamber’in, Ben gaybı bilmem(En’am, 6/50); “Bana ve size ne olacağını da bilemem”(Ahkaf, 46/9)” hususunda teslimiyeti apaçıkken bu hakikatler neden örtbas ediliyor? Örtbas ediliyor, çünkü akıl babaları öyle
Rivayetin sonunda çok dikkat çeken, hatta bu rivayetin uydurma olduğunu en net bir şekilde ortaya koyan bir başka tespit de rivayeti nakleden kişinin “ramazan veya kurban bayrımıydı” şeklinde bir izahı olmuş olup bu izahla da olayın ne zaman gerçekleştiğini tam emin olarak bilmemesidir. Buradan yola çıkarak rivayetin gerçekleştiği zaman kesin olarak bilinmediği halde Peygamber’in bu sözlerinin ne denli hafızada kaydolduğu da muammadır. Sonuç itibariyle baştan sona sıkıntılı olan bu aktarım, İslam âlemine dini anlamda hiçbir şekilde kaynak icap etmez ve bununla gerçekleşecek amel de çok büyük problemlere yol açabilir.
Aslında bu tür iddiaların Eski Ahit israiliyat temelli oldukları açıktır. Tevrat’ta yasak edilen meyveden ilk yiyenin ve sonrasında yedirenin Havva olduğu ifade edilir. Neden yedin? Sorusuna karşılık Hz. Âdem’in Allah(c.c)’a cevabı şu olmuştur: ‘’Yanıma koyduğun kadın, ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim’’ nitelikte cevap verdiği Havva’nın ise ‘’Yılan beni aldattı ve o yüzden yedim’’ diye yanıt verdiği zikredilmektedir. Bunun üzerine Allah(c.c)’ın, kadın(Havva)’a: ‘’Çocuk doğururken o anda sana çok acı çektireceğim. Ağrı çekerek doğum yapacaksın, kocana istek duyacaksın ve seni o yönetecek’’ dediği, Hz. Âdem’e de: ‘’Karının sözünü dinlediğin ve sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin  için toprak senin yüzünden lanetlendi. Yaşam boyu emek vermeden yiyecek yiyecek bulamayacaksın” dediği söylenmektedir. Bu israiliyat kaynaklı bilgilere göre Hz. Âdem’i cennetten kovduran ve günaha girmeye sevk edenin Havva olduğu dolayısıyla kadınların cehennemin var oluş sebebi oldukları dillendirilmektedir. Fakat aslında iki tarafın da çabaları
sonucunda hatanın meydana geldiği şu ayetlerle anlaşılacaktır: “Ve demiştik ki: ‘Ey Âdem! Eşinle birlikte cennete yerleşin, neresinden isterseniz bol bol yiyiniz. Ancak şu ağaca yaklaşmayınız. Yoksa zalimlerden olursunuz. Bunun üzerine şeytan onları  oradan  kaydırdı, ikisini de bulundukları yerden çıkardı. Biz de: ‘Haydi kiminiz kiminize muhalefet olmuş olarak yeryüzüne inin, size belirli bir zamana kadar duracak ve faydalanacak yer vardır.” Demiştik. Derken Âdem, Rabbinden kelimeler aldı(ve onlarla yalvardı da) Allah da tövbesini kabul etti. Şüphesiz tövbeleri kabul eden ve bağışlayan O’dur.”(Bakar, 2/35-37)
Bu rivayetlerde dikkat edilmesi gereken hususlara bakıldığında işlenilen fiillerin  birlikteliği söz konusu olup bu anlayış kapsamında anlam çıkarılması gerekirken, sadece Havva’yı odak noktası haline getirerek bu doğrultuda Havva şahsında tüm kadınları günah keçisi ilan etmek, akla ve mantığa hizmet etmekten gayrı, tamamen şeytanlarının çizmiş oldukları projeye kadınları böyle bir algı operasyonuna dâhil ederek amaçlarına ulaşmayı hedeflemektir. İkinci bir husus ise Yüce Allah(c.c)’ın bu ayetlerde Havva’ya değil, Hz. Âdem’e vurgu yapması ve Hz. Âdem’in tövbe edip af dilemesidir. Gerçekten tek suçlu Havva ise peki Hz. Âdem neden tövbe etmekte ısrarcı oluyor? Bunları bir bütün olarak ele aldığımızda bu konudaki anti İslami bakış açılarının ne kadar da gerçek dışı olduğunu da kavrarız.
Temel gayemiz, kadınların karşı karşıya kaldığı ve toplumun temel problemlerinin başını çektiği şeytani zihniyetleri bertaraf etmek, aynı zamanda kadınların parçası haline getirilmeye çalışıldığı senaryoların asıl gerçeklerine ve gerekçelerine dikkat çekmektir. Hayatı ve hayat veren vahyi doğru anlamaktır esas olan. Vahyi doğru anlamak da putlardan arınmış, hurafelere diz çöktürecek bir benliğe ve akla sahip olmak demektir. Şu da bir gerçek ki kalemin hakikatinden yoksun olanlar, zulmün kalemine mahkûm olurlar.