ÇARPITILAN BİR MESELE (Hz. YUSUF)

Hz. Yusuf’un yönetim talebinden sonra,

VAN 20.03.2017 09:51:04 0
ÇARPITILAN BİR MESELE (Hz. YUSUF)
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Hz. Yusuf bir peygamberdir. Bütün peygamberlerin Risalet görevleri aynıdır. O da:  Allah’ın dinini diğer bütün din ve düzenlere galip kılma ve yüceltmektir. Hz. Yusuf’un hükümette bulunduğu sürede, bir kâfir yöneticinin yardımcılığını yaparak, Allah’ın dinine göre değil de, hükümdarın kanunlarına göre hükmettiğini kabul edecek olursak, o takdirde Hz. Yusuf’a şirk nispet etmiş oluruz. Allah’ın kendisine itaat edilmesi için vahiyle donatarak seçtiği elçiler için hak yolda yürümekten başka bir konum düşünmek vahyi ve nübüvveti anlamamaktır.
Gayri İslami sistemi yönetmeye talip olan muhafazakâr çevreler Hz. Yusuf’un batıl sistemde görev aldığı meselesini yıllardır dillerine dolamaktadırlar. Bu çirkin yakıştırmayla amaçladıkları batıl yönelimlerini meşrulaştırmaya çalışmaktır.
Kendisini İslam ile tanımlayan çoğu kimselerin, beşeri sistemlerin düşünce yapılarını oluşturan kavram ve ideolojileri iyi tahlil edemedikleri görülmektedir. Sistemin idaresinin kendilerinden gördükleri birilerine verilince, İslam adına yapmak istedikleri şeylerin önü açılacak zannediyorlar. Bu durumu en iyi şu söz açıklar: “Davul senin omuzunda tokmak başkasının elimde.”  Burada unutulan şey;  sitemlerin kurucu felsefeleri vardır ve burada yapılan sadece sınırları belirlenmiş bir şekilde kendi beşeri sistemlerine teknik kadro tahsis etmekten ibarettir. Çünkü toplumun çoğunluğunu oluşturan inanç ve değerler cinsinden birilerine sistemlerini emanet etmek daha akıllıca bir yöntemdir. Çünkü küresel ölçekte 1970 ten sonra Neoliberalizmin İslam dünyasında tutturulmasının tek yolu buydu. Yani Müslümanları sistemin içine çekerek neoliberal bir İslamı/İslamcılığı piyasaya sürmek.  Bir takım özgürlüklerin de sus payı olarak önlerinin açılmasıyla da dindarlığın kamuda görünür hale gelmesiyle, gözleriyle düşünen insanlardan bir yandaş kitle oluşturma yoluna gidilmiştir.
İslam inancının ve dolayısıyla siyasetinin temeli, batılla uzlaşmamaya dayanır.  Kur’an’daki peygamber kıssaları bize, peygamberlerin davetlerine öncelikle batıldan, putlardan ve putçu toplumsal/siyasal yapılardan uzak olduklarını anlatır.
İlk yıllarda indrilen Müzzemmil/10. ayeti Hz. Peygamber’in mücadelesinin temelinde bu duruşun bulunduğunu bize göstermektedir:
Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzel bir ayrılış ile ayrıl! (73/10)
Diğer peygamberlerin duruşlarının da aynı olduğunu Kur’an bize göstermektedir.
“Demişti ki: “İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer buna son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzak dur.” İbrahim: “Sana selam olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü O, bana pek lütufkârdır.” dedi. “Sizden ve Allah’ın peşi sıra taptıklarınızdan uzaklaşıyorum ve Rabbime yalvarıyorum. Umulur ki, Rabbime yalvarmakla bedbaht olmam.” (19/46-48)
Hz. Yusuf’un da aynı çizgide hareket ettiğini Kur’an’dan okumaktayız.
“Yusuf dedi ki: Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah’a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim. ‘Atalarım İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un dinine uydum. Allah’a hiç bir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değildir. Bu, bize ve insanlara Allah’ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler. Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar olan bir tek Allah mı? Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf, 12/37-40)
Hz. Yusuf’un batıl sistemi düzeltmek görev aldığı fikri; onun zindan arkadaşlarına toplumunun dininden terk ettiğini bildirmesi, hükmün ancak Allah’a ait olduğunu vurgulayan ve ancak Allah’ın dinine uyma çağrısı yapan Hz. Yusuf’un, zindanda dile getirdiği bu hakikatleri sarayda unuttuğunu iddia etmektir.
Hz. Yusuf, zindandaki onurlu duruşu neticesinde, Allah ona Mısır’daki mevcut iktidarı kendisine teslim etmiş muktedir olarak, dilediği gibi hareket edebileceği tam yetkiyle Mısır’da iktidar olmuş (12/56) ve kralın diniyle değil Allah’ın diniyle hükmetmiştir (12/76).
Yusuf Suresi 100. ayetteki taht ve 101. ayetteki mülk (:hükümranlık) ifadesi de Hz. Yusuf’un Mısır’daki iktidarını anlatmaktadır. Zaten tarihsel anlatımlar da, kralın Hz. Yusuf’a iman ettiği ve iktidarı ona devrettiği yönündedir. Hz. Yusuf’a kadar Mısır yöneticilerine Melik denilirken, Hz. Yusuf’tan sonra Firavun denilmeye başlamıştır.
Batıl sistemleri yönetmeye talip olma tercihini Hz. Yusuf üzerinden meşrulaştırmaya çalışanlara şu soruları sormak lazım:
Hz. Yusuf bugün yaşasaydı, faiz ve sömürü ekonomisinin hakim olduğu sistemin herhangi bir icra makamına talip olarak sömürü düzeninin uygulayıcısı olmayı kabullenir miydi?
Hz. Yusuf bugün yaşasaydı, Allah’ın otoritesinin hükümran olmadığı bir sistemde yürütme makamlarında görev alarak hükmetme makamında olduğu halde “Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen bir mü’min” konumuna düşmezmiydi?
Hz. Yusuf bugün yaşasaydı, faiz ve kumar kurumları ve fuhşu vergilendirerek “kutsal kazanç kapısı” ilan eden vergi sistemi üzerine kurulu bir sistemin yöneticiliğini kabul eder miydi?
Hz. Yusuf’un batıl sistemin yöneticiliğini kabul etmek şöyle dursun, bunları akidevi bir zorunluluk olarak reddeder.
“Melik: ‘Onu bana getirin, yanıma alayım’ dedi. Onunla konuşunca: ‘Bugün yanımızda sağlam ve güvenilir bir yere sahipsin’ dedi. Böylece Yusuf’u oraya egemen kıldık, orada dilediği gibi davranırdı.” (12/54-56). Bu ayetler çarpıtılan hususlara açıklık getirmiştir:
“Böylece Yusuf’u oraya egemen kıldık, orada dilediği gibi davranırdı.”(12/Yûsuf, 56) ayeti Hz. Yusuf’un yetki ve yönetimi hakkında yeterli bilgi vermektedir. Çünkü tam bir yetkiye sahip olmayan istediği icraatta bulunamaz. Eğer Melik’i müşrik kabul edip Hz. Yusuf’da onların idaresinde Hazine Maliye, Tarım Bakanlığı gibi bir bakanlığa talip olmuşsa bu vahye ve peygamberliğe ters bir durumdur. Eğer öyle olsaydı Hz. Peygamberin hayatında bu yapıya benzer pragmatist uygulamalara rastlamamız gerekirdi. “Gel seni başımıza kral yapalım!” tekliflerini geri çevirmemesi gerekirdi.
“Ana babasını tahta oturttu” (12/100) ayetinde geçen “arş (:taht/yönetim makamı)” kelimesi; Hz. Yusuf’un, Mısır yönetimindeki, tek olan otoritesine işaret etmektedir.
Kıssada melikin adının geçtiği ayetlerde ondan olumlu bir biçimde bahsedilmektedir. Oysa Kur’an, daha sonraki Mısır yöneticilerini “Firavun” olarak isimlendirmektedir. Hâlbuki Hz. Yusuf zamanındaki yönetici olumlu bir isimlendirme ile “melik” (:kral) olarak adlandırılmaktadır.
Kur’an’da anlatılan peygamber karşıtı yöneticiler peygamberlerle mücadele halindedirler. Peygamberlerin getirdiği vahyi inkâr etmektedirler. Hatta inkâr etmeyen yönetici yoktur. Ona tâbi olanları işkence, sürgün ve ölümle tehdit ederler. Oysa Melik tarafından vahiy ve peygamber karşıtı olumsuz tavırlar bulunmamaktadır.
Hz. Yusuf’un yönetim talebinden sonra, Melik ve ileri gelenlerden bahsedilmemesi Mısır’daki yönetiminin Hz. Yusuf’a bırakıldığına işarettir.
Hz. Yusuf Melik tarafından eziyetten kurtarılmakta, iftiradan aklanmakta,  görüşlerine itibar edilmekte ve çocukluğunda da köle statüsünden melik tarafından kurtarılmaktadır.
Peygamberle görüşen melikin, Hz. Yusuf’un peygamberliğinden habersiz olması mümkün değildir. İhtimal ki, âdil bir yönetimden yanadır ve Hz. Yusuf’a tâbi olmuştur. Çünkü Hz. Yusuf bu görüşmenin ardından ondan yönetimi istemektedir. Eğer Melik Hz. Yusuf karşı olsaydı Hz. Yusuf ondan böyle istekte bulunmaz, Melik de ona karşı olsa yönetimi teklif etmez ve hapisten çıkarmazdı.
Kur’an’da kıssaları anlatılan Hz. Nuh’a da, Hz. Muhammed’e de şirk yönetimi içerisinde yer alma teklifi getirilmiş ancak onlar derhal red cevabı vermişlerdir. Size karşı olan sistemin, sizi baş tacı etmesi düşünülebilir mi? Baş tacı ediyormuş gibi görünmelerinin arkasında davanızın kenarından, köşesinden başlayarak, kendi düzenine uydurmak vardır. Nuh’a yanındaki musta’zafları (:ezilmişleri) kovması, Hz. Muhammed’e ise putlarına çatmaması gibi tekliflerle yanaşarak, bunların karşılığında düzenlerinden yer sunmuşlardır.
Hz. Yusuf bir peygamberdir. Bütün peygamberlerin Risalet görevleri aynıdır. O da:  Allah’ın dinini diğer bütün din ve düzenlere galip kılma ve yüceltmektir. Hz. Yusuf’un hükümette bulunduğu sürede, bir kâfir yöneticinin yardımcılığını yaparak, Allah’ın dinine göre değil de, hükümdarın kanunlarına göre hükmettiğini kabul edecek olursak, o takdirde Hz. Yusuf’a şirk nispet etmiş oluruz. Allah’ın kendisine itaat edilmesi için vahiyle donatarak seçtiği elçiler için hak yolda yürümekten başka bir konum düşünmek vahyi ve nübüvveti anlamamaktır.


İktibas Dergisi Mart 2017/459/Haydar Öztürk