ÇARPAN DEĞİL ÇARPIKLARI DÜZELTEN KURAN

OSMAN COŞKUN

VAN 21.03.2017 10:12:17 0
ÇARPAN DEĞİL ÇARPIKLARI DÜZELTEN KURAN
Tarih: 01.01.0001 00:00
Allah’ın bütün elçileri kendilerine vahyedilene sımsıkı sarılıp kendilerine verilenleri yeterli gördüler ve hayatlarını bu emir ve yasakları dikkate alarak yaşayıp rablerine kavuştular. Ya onların ümmetleri olduklarını söyleyenler için aynı şeyi söylemek mümkün mü?
Günlük yaşamımızda çok sık olarak kullandığımız kelimeler gurubunda yer alan çarpmak ve çarpılmak sözcükleri bir trafik kazası için kullanıla bildiği gibi dolandırıcılar tarafından cüzdanı çaldıran bir insanında çarpıldık ifadesini kullandığına şahit olmuşunuzdur. Çarpmak ve çarpılmak esas ihtiva ettiği anlamından ayrı olarak dini söylemlerimiz içerisinde de yerini almıştır.

Bu kavramların insanın yaratılışı kadar eski olduğunu söylememiz sanırım abartı olmaz. Özellikle Kuran’ın kendisine indirildiği son elçi olan Allah resulü için müşriklerin” Seni cinlerin çarptığını düşünüyoruz” Demek suretiyle tedaviye davet etmeleri de oldukça manidardır. Buradan şu sonuca ulaşmamız yanıltıcı olmasa gerekir: Atalar dinine diğer bir ifade ile indirilen dine değil de uydurulan dine aykırı bir şeyler söyleyecek olsanız uydurulan dinin mensupları: Bu adam kafayı yemiş, çarpılmış, ağzı yüzü eğilecek! Gibi sözleri peşi peşine sıralamak suretiyle üzerinize manevi baskılar kurmaktadırlar. Kısmi bir felç geçiren kaliteli  bir Müslüman için uydurulmuş dinin mensupları : “ O bizim şeyhimiz, ve hoca efendi! için ileri geri konuşmuş idi. Onu bizim ilahlarımız çaptı” Dediklerini hatırlamayanımız çok azdır.
Bu aşağılayıcı ve hakaret içeren çapma ve çarpılmak ifadeleri ne yazık ki âlemlerin rabbi tarafından bir hidayet, bir doğru yol kılavuzu bir nur, bir ışık ve bütün insanlığı kurtuluşa götürecek olan yüce Kuran için kullanılır olmuştur. İçimizi yakan da budur. Kitabın mensupları Kuran’a dokunmak isteyen çocuklarını hep şununla korkutmuşlardır. “ Kuran’a dokunma çarpılırsın, biz onu anlayamayız”  bundan dolayı yedi kat bohçalara sarılı olarak ya sandıklarının içerisinde ya da çocukların erişemeyeceği kadar yüksek yerlerde bulundurmaya özen göstermişler. Sonrada bu konumdaki kitaplarının kendilerine fayda verip doğru yolu göstermesini beklemişlerdir. O gün bu gün beklemeye devam etmekteler!
Peki, Okuduğu Fatiha suresinin anlamını bilmeyen bu insanlar Kuran hakkında bu derece yanlış ve mahsurlu görüşleri kim ve nerelerden öğrenip kabul ettiler? Her halde yazımız içerisinde cevap verilmesi gereken en önemli sorulardan birisi budur. Bu sorunun birçok cevabı mutlaka vardır ama en önemlileri sanırım şunlardır: Müslüman coğrafyada yaşayan bu insanlar doğuştan abonesi oldukları dinlerini daha sonra akıl etmeden, düşünmeden, sormadan sorgulamadan kabul etmek suretiyle bir ömürlerini tüketmişlerdir.

Bu konuda kendilerini ikaz edip düşünmeye ve yaşadıkları dinlerinin yanlış ola bileceğini hatırlatan bütün davetçilere istisnasız şu cevabı vermişlerdir. “ Kendilerine, “ Allah’ın indirdiği şu Kuran’a uyun” Denildiği zaman, “ Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız” derler. Şeytan kendilerini cehennem azabına çağırıyor olsa da mı?” ( Lokman-21)
İlk insandan kıyamete kadar gelecek ve kendisini atalar dini üzere olup doğru yolda olduklarını zanneden bütün insanların vereceği cevap istisnasız hep aynıdır ve aynı olmaya da devam edecektir. Zira insan aynı insan fıtratında bir değişiklik yoktur. Diğer önemli bir etken ise dinlerini Allah’ın kendilerine göndermiş olduğu kitaptan doğrudan öğrenmek yerine dini konuda yetkin ve etkin gördükleri âlim, bilgin ve din adamlarının kendilerine anlatmış oldukları ve bu da Allahtandır dedikleri şeyleri din olarak kabul etmeleridir.

Oysa Din adına konuşan herkesin doğru söylemediğini akıllarının ucundan bile geçirmediler. Din adına konuşanların kendi elleriyle yazdıkları bir takım kitapları bu da Allah’tandır demek suretiyle kendilerini kandıra bileceklerini hiç hesaba katmadılar oysa yüce yaratan böyle bir tuzağa düşmemeleri konusunda kendilerini uyarmıştı: “ Vay o kimselere ki, elleriyle Kitabı yazarlar, sonra da onu az bir paha karşılığında değiştirmek için, “ Bu, Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların haline! Vay kazandıklarından dolayı onların haline!( Bakara-79) Allah’ın kitabının diğer bir ifade ile vahyinin önüne hiçbir şeyi geçirmemeleri gereken kitabin mensupları buda Allah katındandır diye yazılan kitapları okumaktan Allah’ın kitabını okumaya fırsat ve zaman bulamadan ahirete göçüp gitmekteler. Kitaplarından sorumlu oldukları sonradan dine sokulan ve mezarlar başında ölülere telkin! adı altında hatırlatma yapılan ve batıl olan bir merasimde “ Ey filan kitabın Kuran” dır denilmek suretiyle dirilere yapılması gereken hatırlatma ne yazık ki ölülere yapılmaktadır.

Yaşar iken itibar edip hayatının prensipleri haline getirmedikleri yüce Kuran’ın mezarda işlerine yarayacağına ahmakça inandırılmışlardır.  Bir başka husus İlk peygamberden son peygamber dahil ki Allah hepsinden razı olmuştur selam ve esenlik bütün elçilerinin üzerine olsun  Allah tarafından kendilerine verilen ve tebliğ etmekle sorumlu oldukları  emir ve yasakların hem kendileri için hem de gönderildikleri ümmetleri için yeterli olduğunu her fırsatta dile getirmişler. Kendilerine vahyedilenin ne önüne nede arkasına herhangi bir şey koymamışlardır. Kendilerine vahyedilene sımsıkı sarılmakla emir olunmuşlardı: “ Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin. Şüphesiz bu Kuran, sana ve senden sonra gelecek olan bütün insanlık için bir öğüt ve şereftir, Kurandan hesaba çekileceksiniz.” (Zuhruf-43-44)
Allah’ın bütün elçileri kendilerine vahyedilene sımsıkı sarılıp kendilerine verilenleri yeterli gördüler ve hayatlarını bu emir ve yasakları dikkate alarak yaşayıp rablerine kavuştular. Ya onların ümmetleri olduklarını söyleyenler için aynı şeyi söylemek mümkün mü?  Cevabımız bunun böyle olmadığı yönündedir. Elçiler döneminde dinin kaynağı bir iken ondan sonra gelen ve aynı dinin mensupları olduklarını söyleyen takipçileri dinin kaynağına birden hatta binlere çıkarak Allah’ı razı edeceklerini zannettiler.

Son örnek olması açısından söylemek gerekir ise Kuran’a alternatif bir kaynak oluşturdular ve buna da hadis adını verdiler. Allah şöyle buyuruyor dediğiniz an pareler kaynak sahipleri peygamberde şöyle buyuruyor demek suretiyle dinin esas kaynağını yetersiz görerek sizinle mücadeleye başlıyorlar oysa Allah: “Biz kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olarak indirdik.” Nahl-89)  Buyurarak dinde yapılacak her türlü artırma ve eksiltmelerinde önüne geçmiştir. Ancak bu emirlerden habersiz olan ve halende Müslüman kalabildiğini zanneden insanlar din adına söylenen her şeyi Allah söylemiş gibi kabul edip yaşamaya devam etmektedirler. Bu tür sapkınlıkları son günlerde birkaç televizyon ekranı hariç sıkça rastlamak mümkündür.

Allah onlar bir ümmetti gelip geçtiler onların yaptıklarından sizleri sorumlu tutmayacağım demesine rağmen halen yok önden gidenler veya mübarekler! den bahsedenlere ne yazık ki itibar edilip ekran başında zamanlarını kaybeden insanımız vardır. Buraya kadar yazdıklarımızdan anlaşılmaktadır ki Kuran çarpan değil çarpıkları düzelten bir kitaptır. Ona itibar edip değer verenleri değerlendirip ve şereflerini kazandıran bir kitaptır. Kim onu okur anlar ve anladıklarını yaşam kuralları haline getirir ise mutlaka doğru yola iletilir. “ Allah’a iman eden ve O’na Kuran’a sımsıkı sarılanları Allah rahmeti ve lütfu ile kuşatacak ve dost doğru bir yol ile kendisine yöneltecektir.” (Nisa-175) Durum bu kadar açık ve net iken bu gün Müslüman coğrafyanın bu çarpılmış ve çarpık halini nasıl izah edeceğiz? Bu günkü durum çarpılmadan ziyade adeta üzerimizden tank geçirilmek suretiyle ezildik ve hurdaya çıkarıldık.

Bu duruma düşmemize elbette ki Allah’ın gönderdiği son din olan İslam neden olmadı. Tam aksine bu dinin mensupları olduklarını söyleyen fakat dinlerini Kurandan değil de Kuranın dışındaki kaynaklardan öğrenip dinlerini kendilerine öğretilen zanneden zavallı insanımızdır. Kuran’a yaklaşan ve onun prensiplerini yaşam kuralları haline getiren inananlar kesinlikle doğru yol üzerindedirler. Zira Müminler kesinlikle kurtulacaklardır. Fakat Kurandan uzaklaşan ve düşmanları tarafından akıllarının ürünü olarak onlara sunulan beşer ürünü yönetim sistemleri olan başta ve en son moda olarak demokrasi, kapitalizm ve kominizim ve diğer yönetim biçimlerini altın kâse içerisinde sunarak Kuran’a tercih etmelerini sinsice planlar geliştirerek sunan Allah ve düşmanlarının tuzaklarına düşerek çarpıldılar. Zira Önce İngilizler sonrada A.B.D ! Komşumuz Irak’ı demokrasi getireceğim bahanesiyle çarpmadı mı? Pardon işgal etmedi mi? Bunun son örneklerini yine Suriye’de yaşamaktayız. Paramparça olan bir ülke ve medeniyet demokrasi adına yok edilmektedir.

Kimin kimi ne ve nasıl çaptığı ortada iken halen Kuran’a dokunmayın çarpılırsınız saçmalığına ne kadar daha tahammül edip inanacağız? Allah kendisinin ve inananların düşmanları olarak ilan ettiği inkarcıların ortaya koymuş oldukları her türlü yönetim ve sistemlerin iman edenleri kurtuluşa götürmek bi yana aksine onların felaketine neden olacağını son mesajı olan kitabında açıkça ortaya koyarak eğer onlara uyarsanız sizleri gerisin geriye eski ve batıl dininize geri döndürürler diyerek bizleri uyarmıştır. Allah’tan daha ne bekliyoruz? Kitap vermiş, akıl vermiş şayet bunları halen kullanmıyor isek başımıza gelenlere de razı olmalıyız. Suçu başkalarına atarak sorumluluktan kurtulamayız. Başka bir yazıda buluşmam üzere Allah’a emanet olunuz.